1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Augustinusçuluk, ünlü Ortaçağ düşünürü Aziz Augustinus'un düşüncesini, sistemini veya öğretisini şu ya da bu ölçüde yansıtan, yineleyen felsefi fikirler bütünü olarak tanımlanabilir. Augustinus'tan sonra gelen filozofların pek çoğu, onun belli başlı düşüncelerini yeniden öne sürmekle kalmamış, fakat bazen de söz konusu düşünceleri kendi yorumlarıyla önemli ölçüde değişikliğe uğratmışlardır. Onların söz konusu yorumları, çoğunluk diğer düşünce okullarının, özellikle İbn Sina'nın okuluyla Aristotelesçi Okulun etkisinin bir sonucuydu. Augustinus'ta yalnızca zımnen veya örtük olarak bulunan —söz gelimi, formlar çokluğu veya evrensel hilomorfizm benzeri— öğretiler, zaman zaman belirtik hale getirilmek veya ön plâna çıkarılmak suretiyle, kayda değer bir önem kazandılar. Böylelikle de, Ortaçağ'da, Augustinusçu gelenek adı verilen, ve gelişiminin sonraki yıllarında Fransisken tarikatıyla özdeşleşen gelenek ortaya çıktı. Söz konusu Augustinusçu gelenek Ortaçağ düşüncesine Aquinah Thomas’ın zamanına kadar hakim olmuştur. Aquinah'dan sonra ise, Thomİzmin ve yeniden ortaya çıkan Aristotelesçiliğin etkisiyle yavaş yavaş bir kenara atılıp unutulmuştur. Bununla birlikte, o sonraki Ortaçağ düşünürleriyle modern filozoflara İlham verdiği veya onları karakterize ettiği ölçüde, bir taraftan da yaşamaya ve etkili olmaya devam etmiştir. İşte bu Augustinusçuluğun belli başlı tezleri yedi ana başlık altında toplanabilir.​
İman ve Akıl
İman ile akil arasındaki ilişki, elbette, böyle bir İlişkinin felsefe ve teolojiyi ve bu arada Hıristiyan bilgeliği ve Hıristiyan mistisizmini İlgilendiren sonuçları, Augustinus felsefesinin yapısında merkezî bir yer tutar. Augustinus'un düşüncesinde iman ile akil arasındaki ilişkinin en anlamlı ve en etkili ifadelerinden biri Aziz Anselmus'un credo ut intelligam (anlamak için inanıyorum) şeklindeki ünlü maksiminde özetlenir. Abelardus da aynı şekilde, imanın akil karşısındaki önceliğini, felsefenin işleviyle ilgili yorumlarında şu şekilde dile getirmiştir: "Bu Aziz Paul'e karşı gelmek olursa, asla filozof olmayacağım; bu beni İsa'dan ayıracaksa eğer, bir Aristoteles olmam. Zira gökyüzünün altında, insanlara bahşedilmiş, bizi kurtaracak, başka hiçbir ad yoktur." Roger Bacon'da da, felsefeteoloji İlişkisi özde ve derinliğinde Augustinusçu bir ilişki olarak kurulur. Bilimsel yöntem ve deney karşısındaki coşkulu tavrına rağmen, muhafazakâr bir teolog olarak o, en yüksek bilgeliğin Hıristiyanlığın kutsal kitabında bulunduğundan ve felsefenin sadece söz konusu bilgeliği açımlayıp açıklamak için varolduğundan, emindi. Benzer bir tema Bonaventura tarafından da, De Reductione Artılım ad Theologian adlı eserde geliştirilmişti. O da bütün bilimlerin ve felsefenin, kendisi de imana ve Tanrı aşkına tâbi olması gereken teolojiye tâbi olmak durumunda olduğunu ilân etmişti; zira, onun gözünde, sadece imandır ki, insanı hatadan kurtarıp, Tanrı'yla birleşmeye götürebilirdi. Ortaçağın, imanın akil karşısındaki önceliğini, felsefenin teolojiye mutlak tâbiyetini kabul eden diğer düşünürleri Hales'li Alexander, La Rochelle'li John, Aquaspartali Matthew ve Roger Marston'du.​
Psikoloji
Augustinusçu psikoloji bir bedeni kullanan insan tanımı ve bu tanımın ruh-beden ilişkisine dönük içerimleriyle karakterize olur. Ruh Teslis'in bir imgesi olarak görülür ve onun kendisinin dolayımsız bilgisine sahip olduğu söylenir. St. Victor'lu Hugh, sadece mistisizmiyle değil, fakat ruhu insanla özdeşleştirmesi ve bizim ruha, ruhun tinselliğine ilişkin dolayımsız bilgiye sahip olduğumuz inancıyla çok belirgin olarak Augustinusçu olan bir düşünürdür. Onun betimlediği şekliyle ruh ve bedenin birliği, bir birleşimden ziyade, bir eklemlenmedir. Aynı şekilde, Auvergnelİ William da, bedeni kullanan bir ruh olarak insan telakkisi, ruhun bedenin bütün parçalarındaki mevcudiyetini olumlayışı ve nihayet, "ruh için kendi benliğine ilişkin bilgiden daha doğal hiçbir bilgi olmadığı" teziyle Augustinusçu bir Hıristiyan filozofudur. Bonaventura'nın mistisizmi ise, esas ruhun Tanrı'ya olan seyahati düşünce, Teslis'in insan ruhundaki mevcudiyeti görüşü ve ruhun kendisine ilişkin dolayımsız bilgisiyle ilgili tezi tarafından karakterize olur. Ruhun kendisinin dolayımsız bilgisine sahip olduğunu dile getiren bu ilke, Augustinus'un sadece psikolojisini değil, fakat bilgi teorisini de tanımlar. Modern felsefede söz konusu "içsellik ilkesi"nin, Descartes, Pascal, Tommaso Campanella ve Maurice Blondel gibi yazarlar üzerinde önemli bir etkisi olacaktır.​
Epistemoloji
Augustinusçu bilgi teorisinin Ortaçağ filozofları üzerinde oldukça yoğun bir etkisi olmuştur, bununla birlikte, onun epistemolojisi sık sık Aristotelesçilikle uzlaştırılmıştır. Bu, duyumun ruhun bir edimi olduğunu söyleyen Augustinus bakımından özellikle doğru olmak durumundadır. Fakat öte yandan, örnekleyici Idealar öğretisiyle birlikte, İlâhî aydınlanma teorisi ve Tanrı'yla özdeşleştirilen, bütün zihinlerden çok daha yüksek ya da üstün olan hakikat telakkisinin daha büyük ve güçlü bir etkisi olmuştur; fakat o da çoğunluk Aristotelesçi bilgi teorisiyle birleştirildi. Aziz Anselmus, hakikatin Tanrı'yla bir olan İdealarda temellendiğini savunmaktaydı. Auvergneli William İlâhî aydınlanma öğretisini kabul etti, ama onu insanlara akledilir formların sezgisel bilgisini veren bir biliş tarzı olarak yorumladı. Robert Grosseteste ise Augustinusçu İlâhî aydınlanma teorisini bilime dair empirik bir yaklaşımla birleştirdi; ve yine hakikati bir şeyin ilâhî ömekleyicisine uygunluğuyla özdeşleştirdi. Roger Bacon ise, İlâhî aydınlanmayı bir ilham olarak yorumladı ve aydınlanmadaki ilâhı eylemi etkin aklın eylemiyle karşılaştırdı. Buna karşın, Hales'li Alexander İlâhî aydınlanma teorisini Aristotelesçi soyutlama teorisiyle birleştirdi. İki bilgi teorisini, özellikle de etkin akil anlayışıyla İlâhî aydınlanma telakkisini birleştirenler arasında La Rochelle'li John da vardı. Augustinusçu bilgi teorisinde küçük değişiklikler yapan diğer filozoflar arasında Aziz Bonaventura'yla Aquasparta'lı Matthew de bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, hakikate erişmek için İlâhî aydınlanmanın kaçınılmazlığını dile getiren Augustinusçu öğretiyi olduğu kadar, Aristoteles’in duyu bilgisi ve soyutlama anlayışını ve mümkün akılla etkin aklın varoluşuyla ilgili yorumunu kabul etti. Matthew ise Augustinusçu duyum teorisini kendi düşüncesinin gereklerine uygun olarak biraz değiştirmiştir. Buna karşın, Roger Marston ve Peter Olivi onun bilgi teorisini sıkı sıkıya takip etti. Modem filozoflar arasında ise, Augustinusçu İlâhî aydınlanma teorisi, özellikle Nicolas de Malebranche, Antonio Rosmini ve Vincenzo Gieberti gibi filozoflarda etkili olmuştur.​
Rationes seminales
Augustinus’un altı günlük yaradılıştan sonra, yaratıkların kökenini açıklamak amacıyla, maddede potansiyel olarak mevcut oldukla nnı varsaydığı rationes seminales (fizikî güçler ya da "tohumlar") ile ilgili görüşü, en belirgin bir biçimde on üçüncü yüzyıl Augustinusçularında yeniden ortaya çıkmıştır.​
Hilomorfizm ve Formların Çokluğu
Hilomorfizm ve formların çokluğu öğretileri, Ortaçağda Augustinus'un düşüncelerinden hareketle geliştirilmiş öğretiler olarak karşımıza çıkar. Bunlardan ikincisinin ilk kez olarak Robert Grosseteste'nin ışık metafiziğiyle, bir dizi farklı forma sahip olan varlık olarak cisim analizinde ortaya çıktığı söylenebilir. O bir cisim tarafından sahip olunan en yüksek formun, "cisimsellik formu" diye tanımlanan ışık olduğuna inanıyordu. Söz konusu formlar çokluğu anlayışı, Grosseteste'den sonra, Augustinusçular tarafından büyük ölçüde kabul edildi ve Aziz Bonaventura'nın, Raymond Lull'un ve Duns Scottus'un felsefelerinde çok önemli bir yer tuttu. Bu anlayış genellikle mantıksal sonucu olan evrensel hilomorfizm öğretisiyle, yani bütün varlıkların bir madde ve bir formdan meydana geldiğini öne süren öğretiyle birlikte ortaya çıkar. İşte buradan hareketle, melekler ve insan ruhlarının bir formla tinsel bir maddeden meydana geldiği söylenmiştir. Bu öğretiler Aziz Bonaventura ve Scottus gibi filozoflara, bedenden ayrı insan ruhunun tözsel karakterinin tamlığıyla ilgili görüşlerini daha güçlü bir biçimde öne sürüp savunma imkânı vermiştir. Fransisken Okulu, her iki öğretiyi de büyük bir güçle savunmaktaydı. Özellikle de Robert Kilwardy ve John Peckham formlar çokluğu anlayışına, insanın tözsel formunun birliğini ifade eden Thomasçı öğretiye şiddetli karşı çıkışlarında başvurmuşlardı.​
Tarihin Anlamı
Aziz Augustinus Hıristiyan vahyi ve bu arada, cisimleşmeyle kurtuluş öğretilerinde ifadesini bulan döngüsel tarih tasarımına alenen ve şiddetle karşı çıkıyordu. Tarih, onun gözünde İlâhî plân ve Tanrı'nın inayetinin ayrılmaz bir parçası olup, başta sona Tanrı’nın mevcudiyetini yansıtır. Tanrı'nın inayetinin evrene yayılımı insana umut verir ve onun, yeryüzü devletindeki çetin ve uzun seyahatinin ardından, ebedî saadete ulaşmasını mümkün kılar. Pek az Ortaçağ filozofu söz konusu Augustinusçu anlayışın etkisinden çıkabilmiştir. O, özellikle Dante'nin eserleriyle Roger Bacon'un Hıristiyan cumhuriyeti düşüncesinde çok belirgin olarak karşımıza çıkar. Dolayımlı olarak da, ilerleme düşüncesinin modern ve seküler versiyonlarıyla sosyal ütopyalarda temsil edilir.​
Aşk Etiği ve İrâdenin Üstünlüğü
Augustinus tarafından ortaya konan aşk etiği ve irâdenin akil karşısındaki üstünlüğü ilkesi, dini düşüncenin gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Bunlardan kendisini tamamlayan merhamet, seçim ve İlâhî takdir öğretileriyle birincisi, özde dini bir etik anlayışıydı. Bundan dolayı, özellikle Fransisken Okul'da evrensel bir kabul gördü ve bütün bir Ortaçağ teolojisiyle etiği üzerinde oldukça büyük bir etki yaptı. İrâdenin önceliği ve üstünlüğü ilkesi ise, Bonaventura’nın entelektüel aydınlanmaya olduğu kadar moral aydınlanmaya duyulan ihtiyacı vurgulayışına yansır. Middleton'lu Richard, irâdenin başka bir yeti tarafından belirlenmeksizin, kendi kendini belirleyen bir meleke olduğunu savunuyordu. Duns Scottus ise, zihnin bilinen tarafından belirlendiği yerde, irâdenin özgür olduğunu öne sürmekteydi. İki melekeden daha soylu ve üstün olanı irâde olup, o zihne emir verir.​
F. Cayre, "Augustinisme", Note complementaire Tables generales, Dictionnaire de theologie catholique, vol. 2, Paris, 1953, pp. 317-324.​
Congres international augustinien, Augustinus Mn gist er, 3 vols. Paris, 1954.​
F. Copleston, History of Philosophy, London, 1950, vols., 3 and 4.​
E. Gilson, The Christian Philosophy of St. Augustine, New York, 1950.​
E. Gilson, History of Christian Philosophy in the Middle Ages, New York, 1955.​
H. Marrou, St. Augustine and his Influence through the Ages, New York, 1958.​
Miscellanea augustiniana: testi e studü, Rome, 1930.​
E. Portalie, A Guide to the Thought of St. Augustine, Chicago, 1960.​
H. Rondet, Saint Augustine parmi nous, Paris, 1954.​
O. Rottmanner, Der Augustinismus, Munich, 1892.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
Ayrıca bkz., AQUNALI THOMAS, AUGUSTINUS, AYDINLANMA, BACON, BONA VENTURA.​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst