1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Batı dillerine genellikle "ruh" veya "ben" şeklinde tercüme edilen Sanskritçe bir sözcük olan Atman, "Brahman'Ta birlikte Upanişadlar adıyla tanınan kutsal yazıların en temel konusudur. Atman, burada bazen "Mutlak Hakikat" veya "Varlığa hayat veren nefes" manasındaki Brahman kavramıyla eş anlamlı, bazen de "varlığa asil niteliğini veren öz veya Brahmanın varlıklardaki tecellisi veya yansıması" anlamında kullanılır. Öyle ki tıpkı bir fanusun kırılınca içindeki havanın dışarıdaki havaya karışması gibi varlıktaki bu öz de bedenin yok olmasından sonra aslına karışır. Buna göre Upanişadlarda sözü edilen Atman-Brahman ilişkisi, bazen top yekûn ayniyet bazen de temel özellikleri yönünden iki öz arasında varolan niteliksel kısmî benzerlik şeklinde olduğu dikkati çeker.​
Bazı araştırmacılara göre, Brahman ve atman kavramları Vedalarda "nefes" veya "varlığın temel unsuru, özü" anlamlarında birbiri yerine kullanılan eş anlamlı iki kavram iken tedricen anlamlarında farklılaşma ortaya çıkmış ve sonunda, Brahman, Hint destanlarında olduğu gibi "kurban, dua veya bunların gizil gücü" ya da "evrenin ardındaki Yaratıcı Kudret"i ifade eden bir kavram haline gelirken, Atman ise, Upanişadlardaki "yeryüzündeki her şeyin ruhu, özü" veya "bireysel ben" anlamıyla meşhur olmuştur.​
Bu iki kavramın temel Upanişadlardaki kullanımlarına işaret etmek hem onlar arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılması hem de Hint düşüncesinde ifade ettikleri anlamların öğrenilmesi bakımından yerinde olacaktır.​
Upanişadların en eski ve en kapsamlılarından Brihadaranyaka Upanişad'a göre, her türlü dünyevi varoluşun kaynağı atman ve Brahmandır. Yani insan, hayvan ve bitkileri içine alan bütün canlı varlıklar dünyasının yani sıra cansız varlıklarla birlikte evrendeki doğal ve ahlâkî kuralların da kaynağı atmandır. Başka bir ifadeyle, varolan her şey varlık sahasına çıkmadan önce atman ve Brahman'da mündemiçtir. Muhtemelen bundan dolayı Hint düşüncesinde Brahman fiziksel ve görünür âlemdeki bütünlüğü, Atman varlıklar dünyasının içsel bütünlüğünü ifade etmek için kullanılır. Dahası atman varoluşdaki hayati rolü nedeniyle güneşe benzetilir. Güneşin yeryüzünün hem enerji kaynağı oluşu hem de ışığıyla çevremizdeki eşyayı algılamamıza yardımcı olması gibi, doğası itibariyle salt bilinç ve mutluluk olan atman da hem eşyanın oluşumuna kaynaklık eder hem de onları birbirinden ayırt edebilmemize imkân sağlar ve aracılık eder. Burada güneşe benzetilen atmanın zaman zaman Brahman yerine kullanıldığı da unutulmamalıdır.​
İsavasya Upanisadda ise, atman evrenin Efendisi diye nitelenir; dahası o, hem hareket eder hem de etmez. O hem yakındır hem de uzaktır. O eşyanın hem içinde hem de dışındadır. Atmanın böyle paradoksal biçimde tanımlanması, ya onu tam anlamıyla tanımlayacak bir kavramın olmaması veya insanın onun mahiyetini kavramaktan aciz oluşunun bir sonucu olarak yorumlanabilir. Nitekim Kena Upanişad atmanı, hem insanın düşünme ve konuşma yetileri ile duyu organlarını harekete geçiren temel faktör, hem de hiçbir zaman kavranamayan ve tanımlanamayan bir hakikat şeklinde tanımlanır. Katha Upanişada göre de atman, mutlak hakikat ve salt bilinçtir. O hem zerreden daha küçük hem de alemdeki her şeyden daha büyüktür. O hiçbir zaman doğmaz, ölmez ve yok olmaz. Çünkü ölüm sadece bedeni yok eder. Varlık âleminde atmandan daha köklü ve daha derin başka bir şey yoktur. Ancak o, duyular, akil ve sözün objesi değildir. Bu nedenle bizim için o hem hiçlik veya varolmayan hem de bizatihi var olan nihaî gerçekliktir.​
Mtındaka Upanişad'a geldiğimizde, atmanın âlemle ilişkisini bir örümceğin kendi ağıyla ilişkisine benzetilir. Buna göre nasıl ki örümcek kendi ağmı yapar ve hayatını orada devam ettirirse, varlık âlemi de atmandan sudur etmiş ve varoluş onunla mümkün olmuştur. Ancak atmanın varlık alanı içinde yaşadığımız âlemdir. Bunu anlayan kimse, atmanla özdeş olduğunun da farkına varır, her türlü sıkıntıyı unutur ve sonsuz mutluluğa ulaşır.​
öte yandan Upanişadlarm en küçüklerinden olan fakat filozoflarca fazla değer verilen Mandûka Upanişad'a göre atmanın tek bir tanımını olamaz. Çünkü özü bakımından değişmez bir cevher olsa bile atmanın uyanıklık, rüya ve derin uyku gibi üç değişik durumu vardır ve onun tanımı bu durumlara göre farklılık gösterir. Buna göre uyanıklık durumunda atman, kendini maddi beden ve onun sahip olduğu nitelikler ile özdeş görür. Bu halde onun dikkati tamamen dış dünyaya yönelmiştir; kendi dışındaki her şeyi algılar ve bilir. Atmanın bu özellikleri rüya halinde de devam eder. Ama rüyada görülen veya algılanan nesneler, şeffaf ve ince varlıklardır. Dolayısıyla uyanık iken algıladıklarımızdan farklıdır, fakat en az onlar kadar gerçektir. Zaten eğer böyle olmasaydı, bizim rüyada değişik renkleri görmemiz ve sesleri algılamamız söz konusu olmazdı. Dahası, kişinin rüyasında gördüğü arslandan korkmasının nedeni de budur, zira arslanı sadece hatırlamak veya düşünmek o kimseye korku vermez. Başka bir deyişle, rüya halinde nesnelerin algılanışı uyanık iken algılanışlarından farklıdır. Çünkü uyanık iken, eşyalar ışık sayesinde algılanır. Halbuki onların rüyada algılanışları zihnin (atmanın) özel gücü sayesindedir. Bundan dolayı rüya halindeki atmana Taijasa (ruhsal güce sahip şahıs) adı verilir.​
Derin uyku halinde ise, insan hiçbir şey görmez, duymaz ve bilmez. Bu durumda atmanın tüm nitelikleri birleşmiş, haricî ve batinı yetileri bütünleşmiştir. Bireysel varlığın bu tam birlik hali, mutlak haz ve mutluluk halidir. Bu durumdaki atman ise, Prajna (yoğun bilinçli varlık veya sadece bilinç yoğunluğu) olarak tanımlanır.​
Mandûka Upanişad bu son hali, diğer iki hâlden daha üstün bir hâl ve onlann Efendisi bir durum olarak tasvir eder. Çünkü bu durumda atman, bütün tecrübelerini hatırlar ve bu hatırayı muhafaza eder. Bazı düşünürlere göre bu durumdaki atman, psikologların "bilinçaltı" dedikleri şeydir.​
Bununla birlikte, Mandûka'ya göre, atmanın gerçek doğası, bu hallerden hiçbiriyle özdeşleştirilemez. Çünkü o bu hallerin ötesinde bir hakikattir, gerçek halinde atman, bu üç halin ötesinde mutlak bilinçtir, bilgi ve her türlü algılamanın objesi değil, kaynağıdır.​
Taittirîya Upanişadda ise atman, yaratılışla ilgili bir kavram olarak zikredilir. Buna göre atman, alemin en temel unsurudur. Her şey ondan sudur etmiş ve varlık âlemi "Atman-Eter-Hava-Ateş-Su-Toprak-Bitkiler dünyası-Yiyecekler-İnsan (Ben)" şeklindeki bir süreç sonucunda gerçekleşmiştir. Görüldüğü gibi burada atman, hem varoluşun temel kaynağı hem de insanın özü (beni) anlamında kullanılmıştır. Bu durum Hint düşüncesindeki dairesel zaman anlayışı dikkate alındığında yeniden ilk ana geri dönüş olarak da değerlendirilebilir. Çünkü yaratma, atmandan başlayan ve yine onda sona eren bir süreçtir. Ancak yaratma sürecinin son halkası durumundaki atman, aynı sürecin ilk basamağından ayrı olarak, mahiyeti insan tarafından tam anlamıyla kavranamadığı için günlük dilde beden, nefes/can, akil veya hafıza ile özdeşleştirilen bireysel tendir. Aslında insanın bu özelliklerinin hiçbirisi atmanla özdeş değildir, fakat bütün varlık âleminin temelindeki Atman'ın tezahürleri, kırıntıları durumunda oldukları için ondan tamamen farklı da değildirler.​
Aittareya Upanişad’ın Alman'la ilgili verdiği bilgilerin de Taittirîyadaki bu anlatımlara yakın olduğu dikkati çeker, Ancak burada Atman eşyanın özünü oluşturan temel unsur olmanın yani sıra antropomorfik nitelikleri haiz bir Tanrı şeklinde tanımlanır. Nitekim buradaki yaratılış hikâyesine göre başlangıçta sadece Atman vardı. O yaratmayı diledi. Bundan sonra sırasıyla evreni saran suları, ışık ve ölüler alemini ve sonunda, bütün bunların altındaki suları yarattı. Daha sonra bir miktar su aldı ve ona şekil verdi. Atmanı bu şekil üzerinde yoğunlaştırdı. Bu sırada onun ağzı açıldı, ağzından Söz, ondan da Ateş tanrısı çıktı. Derken burun delikleri açıldı; onlardan nefes, nefesten de Fırtına Tanrısı meydana geldi. Bunu gözlerinin açılması izledi. Gözlerinden görme gücü, ondan da Güneş Tanrısı yaratıldı, Ve bütün bunlar çok kısa süre içinde gerçekleşti. Bu hikâyede dikkati çakan bir başka nokta ise, tıpkı insanın farklı uzuvlarının "ben"de birleşmesi ve bütünleşmesi gibi âlemin bütün tanrıları ve yaratıcı güçleri de Atmanda birleşir.​
Sonuç olarak, Atman Hint düşüncesinde hem varlığın temelini oluşturan Mutlak Cevherdir, dolayısıyla bütün varoluşun kaynağıdır. Hem görünür âlemdeki çeşitliğin özündeki birliktir. Ancak bu birlik bazen antropomorfik niteliği haiz bir Yüce Tanrı, bazen de güneşe benzer bir gerçeklik veya soyut bir kavram şeklinde tanımlanır. Atman-Brahman ilişkisi söz konusu olduğunda ise, bu iki terimin varoluşun kaynağı veya görünür âlemin ardındaki birlik prensibi anlamında birbiri yerine kullanıldıkları dikkati çeker. Bunun yani sıra Brahman'ın alemdeki Külli Ruh, atmanın bunun eşyadaki tecellisi ferdî ruh şeklinde anlaşılması ve kullanılması da oldukça yaygındır.​
The Thirteen Principal Upanishads (Translated from Sanskrit), Ed. by R E. Hume,Oxford University Press, New Delhi, 1990, pp.14-32.​
P. T. Raju, The Philosophical Tradition of India University of Pittsburgh Press, London, 1971, pp. 49-66.​
S. Dasgupta, A History of Indian Philosophy (I-V) Cambridge University Press 1975 I, pp. 2858.​
B. N. Singh, Dictionary of Indian Philosophical Concepts, Varanasi, 1998.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
Ayrıca bkz., BRAHMANİZM, ÇAĞDAŞ HİNT DÜŞÜNCESİ, HİNT FELSEFESİ, UPANIŞADLAR, VEDALAR.​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst