1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Aşkınlık Batı dillerine "tırmanmak", "yükselmek", "aşmak", "geçmek" anlamına gelen Latince transcendere fiilinden geçmiş bir terim olarak ontik, ontolojik, epistemolojik, teolojik ve hümanist anlamlarıyla belli bir kendiliğin, söz gelimi bir varlığın, bir niteliğin veya gerçekliğin belli bir boyutunun deneyimlenen dünyanın sınırlarının ötesinde kalması, bütün nitelik ya da kategorilere ortak olması veya bilen öznenin şeffaf zihin küresinin dışında kalması durumunu tanımlar.​
Önemli bir felsefi terim olan aşkınlığın şu hâlde, Platon'dan bu yana, metafizikle, teoloji ve epistemolojiyle yakından ilişkili olan oldukça uzun bir tarihi ve farklılık gösteren anlamları olması doğaldır.​
Ontik Aşkınlık
Söz konusu farklı anlamlardan felsefede en iyi bilineni, hiç kuşku yok ki, bir varlığın diğer varlıkları aşması, onların ötesinde olması anlamında ontik aşkınlıktır. Ontik aşkınlık karşımıza, söz konusu varlık her iki durumda da zaman ve mekânın ötesinde kalan, duyu algısı yoluyla algılanan dünyayı aşan bir varlık olacak şekilde, ya Tanrı'nın veya yaratıcının yaratmış olduğu varlıkların üstünde ve ötesinde olduğunu bildiren teolojik aşkınlık versiyonuyla ya da Platon'un İdealar kuramında olduğu gibi, doğal dünyanın varlık, istikrar ve anlaşılırlığının kaynağı olan birtakım kendiliklerin zaman ve mekânın dışında bulunan, ancak akil yoluyla anlaşılabilir ayrı bir gerçeklik alanı meydana getirdiği dile getiren metafîziksel aşkınlık versiyonuyla çıkar.​
Gerçekten de, deneyim alanının ötesinde kalan, duyu-algısı yoluyla bilinen dünyanın sınırlarını aşan, varlıklarından sorumlu olduğu yaratılmış şeylerin üstünde olan Tanrı, istisnasız bütün dinlerde ve, panteizm dışında, hemen bütün Tanrı telakkilerinde, aşkın bir varlık olarak tanımlanır. Söz gelimi, Skolastisizmde Tanrı yetkin, yani her tür sınırlama ya da eksikliğin ötesinde olma; mistisizmde kavranabilir olanın sınırlarının ötesinde kalma ve dolayısıyla kavranamaz olma; deizmde, doğal dünyadan büsbütün ayrı olma ve doğaüstücülükte doğal insana yabancı olma anlamında aşkın bir varlıktır.​
Böyle bir aşkınlık tavrı karşısında benimsenen iki tavır sırasıyla agnostisizm ve ateizm olmuştur. Aşkın, yani mümkün deneyim sınırlarının, deneyim dünyasının ötesinde kalan bir varlığın bilinemeyeceğini öne süren ve Alman fizyolog Emil Heinrich Du Bois Raymond'un (1818-1896) gerçekliğin nihaî doğasıyla ilgili olarak ebediyen cahil kalac ağımızı dile getiren "Ignoramus, ignorabinuıs" sloganında özetlenen agnostik görüş, on dokuzuncu yüzyıldan itibaren, başta pozitivistler olmak üzere, pek çok düşünür tarafından benimsenmiştir. Agnostik görüşün doğal uzantısı, deneyim dünyasının üstünde ve ötesinde aşkın bir varlık olarak Tanrı'nın olup olmadığı sorusuna olumsuz bir yanıt veren ateizm olmuştur.​
Metafiziğe gelince, onun aşkın kendilik örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. Bu çokluk arasından sadece Parmenides'in Varlık'ını, Platon'un İdealarını, Plotinos'un Noöç'unu ve Bir Olanını, Descartes ve Locke'un zihin hallerinin dayanağı olan gözlemlenemez bir töz olarak ruh ya da benliklerini, Kant'ın numenini, materyalistlerin birincil ve ikincil niteliklerin dayanağı olan maddî tözünü ve Alman idealistlerinin Geist'ını saymak, metafiziksel yönden, yani gözlemlenebilir fizikî alanın ötesindeki, empirik kavramlar yoluyla bilmenin mümkün olmadığı aşkın varlıklar hakkında bir fikir sahibi olmak için fazlasıyla yeterlidir. İşte bu metafiziksel aşkınlığa veya aşkın metafiziğe, her biri teolojik aşkınlık için de geçerli olan iki : ayrı şekilde karşı çıkılmiştır. Buna göre, öncelikle başta Hume olmak üzere, aşkın varlık üzerine akil yürüten metafizikçilerin deneyim alanından hareketle, onu aşan varlık hakkında yaptıkları çıkarımın rasyonel bir temeli olmadığı savunulmuştur. İkinci olarak da, çok farklı düşünürler tarafından, aşkın varlıkla ilgili önermelerde geçen kimi terimlerin empirik bir uygulama ölçütünden yoksun bulundukları için, anlamsız oldukları savunulmuştur. Söz gelimi, yirminci yüzyıl felsefesinde dilbilimsel dönüşün önemli isimlerinin başında gelen kimi mantıkçı pozitivistler dilde kullanılan sözcüklerin anlamlı olabilmeleri için belli koşulları yerine gerektiğini öne sürerler. Bu koşullar Geist veya ruh türünden aşkın bir varlığın varolduğu benzeri iddialar tarafından yerine getirilemez. Carnap, Schlick, Ayer gibi bazı düşünürler metafizikçilerin aşkın varlıklarla ilgili iddialarının anlamlı olmadıklarım, anlamlı olmadıkları için de doğru olamayacaklarını öne sürerler.​
Kant felsefesi aşkın metafiziğe yöneltilen söz konusu iki saldırıyı da bir şekilde birleştirir. Buna göre, o dünyanın büyüklük bakımından sonsuz olduğu ya da onun bir ilk nedeni bulunduğu tez veya iddialarıyla karşıtlarının anlamsız olduklarını söylemez. Fakat bütün bu tezlerin, onlarda geçen kavramların deneyim alanıyla sınırlanmış yasal kullanım ya da uygulanımlarınm dışında kullanıldıkları için, doğruluklarına karar verilemez veya bilinemez olduklarına karar verir. O bununla da kalmayıp, ilk bakışta kendi kendini tekzip edercesine veya her şeyi daha karmaşık hale getirircesine, aşkın kendinde şeylerin, numenal nesneler ya da benliklerin varolduklarını ve bunların muhtemelen bütünüyle gerçek olan yegâne şeyler olduklarını söyler.​
Kant bundan da öte, kendi araştırmalarını ve eriştiği sonuçlarını tanımlarken, (aşkın ya da aşkınsal değil, fakat) transandental sıfatını kullanır ve bununla da araştırmalarının aşkın nesnelerle değil, ama bilginin imkanıyla ilgili olan araştırmalar olduklarını anlatmak ister. Başka bir deyişle, o transandental terimiyle, nesnelerin bizatihi kendilerini değil, onları bilebilme tarzlarımızı, yani mümkün deneyim ve bilginin koşullarını dikkate alır. Bundan dolayı, o nesnelerin kendilerini değil de, nesnelere ilişkin bilgimizin tarzını, özellikle de bu bilgi tarzımızın a priori olarak mümkün olabilmesi için, konu olan bilgiye transandental bilgi adını verir. Nitekim, fi priori bilgiyi meydana getiren kavramlar sistemi onda transandental felsefe diye tanımlanır.​
Ontolojik Aşkınlık
Aşkınlığın ikinci önemli bir anlamı da, Aristoteles ve onun Ortaçağdaki izleyicilerinin ortak anlamına gelen Grekçe koîvov (koinon) sıfatından hareketle ifade ettikleri kategorileri aşma, kategorilerin hepsine ortak olma anlamında ontolojik aşkınlıktır. Nitekim, Ortaçağ düşüncesinde Aristoteles'in on kategorisinin içine, onları aştıkları, onların hepsine aynı ölçüde uygulanabildikleri için, dahil edilemeyen niteliklere aşkın nitelikler adı verilmiştir. Buna göre, varlık, gerçekten de varolan her şeye uygulanan bir nitelik ya da yüklemdir, öte yandan, bir şeyin var olduğunu söylemek, aynı zamanda onun bir olduğunu söylemektir; birlik de, öyleyse varlığın, kategorileri aşan özsel bir özelliğidir. Dahası, varlığın tüm kategorilerde bulunması gibi, birlik de tüm kategorilere uygulanır. Bu aşkın nitelikler veya genel yüklemler, tek bir kategoriyle sınırlanmamış oldukları için, bir cins meydana getirmezler. Söz gelimi, insanı "akıllı hayvan" diye tanımladığımız takdirde, hayvan cins, akıllılık da türsel ayırım olur. Burada, hayvanlık akıllılığa, cins türsel ayırıma yüklenemez, fakat varlık her ikisine de yüklenebilir.​
Ortaçağ felsefesinde ontolojik aşkmlığı, her şeyin Tanrı tarafından yaratılmış olduğu ölçüde, doğru ya da bilinebilir, birlikli ve iyi olduğunu öne süren Aquinali Thomas'tan sonra en ayrıntılı bir biçimde ele alan kişi, metafiziğin konusunu her şeyden önce varlığın aşkın niteliklerinin, fizik alana aşkın gerçekliklerin meydana getirdiğini söyleyen Duns Scotus olmuştur. Buna göre, Aristoteles'in on kategorisi arasına dahil edilemeyen bir kavramı aşkınlık bildiren kavram diye tanımlayan Scotus, bu türden kavramları dört ayrı başlık altında toplar. Bunlardan birincisi, var oluşu hiçbir çelişki içermeyen tek tek her varlık ya da özneyi göstermek veya tanımlamak için kullanılan en geniş kaplamlı basit kavram olarak ens ya da "varlık"tır. İkincisi, varlıktan ayrılmaz olan üç niteliği tanımlayan, "bir"(unum), "doğru"(venum) ve "iyi" (bonum) kavramlarından oluşur; çünkü zihindışı bir dünyada varolabilmek İçin, bir öznenin belirli bir birliğe sahip bulunması, bilinebilir olmaya elverişli olması ve istenir bulunması gerekir. Duns Scotus bu noktadan itibaren, aşkının aşkınına geçebilmek için, üçüncü başlık altına, "sonsuz ya da sonlu", "zorunlu veya olumsal", "neden veya neden olunmuş" gibi ayrıklardan oluşan kavram çiftlerini yerleştirir. Çiftlerin birinci elemanları doğrudan doğruya aşkın varlık olarak Tanrı'ya işaret ederken, ikinci elemanları yine bütün kategorilere. Tanrı dışında varolan her şeye uygulanan aşkın niteliklerdir. Ona göre, aşkın nitelik kavramlarının dördüncü kümesi, tanımı hiçbir sınırlama ihtiva etmeyen yüklemlerin kavramlarından oluşur.​
Scotus'a göre, metafizikçinin görevi de, söz konusu aşkın nitelik kavramlarının birbirlerini nasıl gerektirdiklerini, kendisinde bütün yetkinliklerin ve aşkın niteliklerin toplandığı bir varlığın varoluşunu göstermektir. Nitekim, o bunu ayrık nitelikler açısından şu şekilde ifade eder: "Ayrık niteliklerde, ayrık çiftin kendisi 'varlık'tan türetilemese bile, evrensel bir kural olarak, bir varlığın daha az yetkin ucunu öne sürmek suretiyle daha yetkin ucun başka bir varlıkta gerçekleştiği sonucuna varabiliriz, öyleyse, buradan bir varlığın sonlu ise, [diğer] bir varlığın sonsuz; bir varlığın mümkün ise, [diğer] bir varlığın zorunlu olduğu sonucu çıkar."​
Epistemolojik Aşkınlık
Aşkınlığın üçüncü ve en yeni anlamı, varlığın modern felsefede, Descartes eliyle zihin ve madde diye tam ortadan ikiye ayinimasının bir sonucu olarak özneyle nesne, öznenin iç mekânıyla dış dünya arasında oluşan yarık veya boşlukla belirlenen epistemolojik veya Kartezyen aşkınlıktır. Modern düşüncede, özneyle nesnenin, zihinle bedenin birbirleriyle ortak hiçbir yönü bulunmayan iki ayrı özle tanımlanan tözler olarak öne sürülmesinin bir sonucu olan söz konusu aşkınlık türünde, bilen öznenin kendi zihinsel deneyimlerine, zihindışı nesnenin zihindeki temsillerine "içerde kalıyorum" anlamına gelen yine Latince bir terimden hareketle öznenin içkin ürünleri adı verilirken, bilen öznenin dışında olan, öznenin kendi iç mekânının sınırları dışında kalan nesnelere aşkın nesneler denmiştir. İşte bu çerçeve içinde, öznenin bilme eyleminde kendisinin ötesine geçip geçemeyeceği, kendi içkin küresinin dışına çıkıp çıkamayacağı, kendi sınırlarını aşıp aşamayacağı problemine aşkınlık problemi adı verilir.​
Söz konusu aşkınlık problemi bağlamında Descartes gibi epistemolojik realistler, bilen öznenin kendisiyle nesnesi, kendi iç mekânıyla dış dünya arasındaki yarık veya engeli aşabileceğini ve dolayısıyla kendi zihinlerine aşkın olan nesneleri bilebileceklerini söylerler. Oysa Berkeley ve Hume gibi epistemolojik idealistler, bilen öznenin kendi içkin sınırlarının ötesine geçemeyeceğini, dolayımsız olarak sadece kendi zihinsel deneyimlerini bilebileceğini öne sürerler. Söz gelimi, Berkeley bu sonuca, Locke'un bilen öznenin duyu-algısında dolayımsız olarak sadece kendi zihin içeriklerini bilebileceği tezinden hareketle ve, bilen öznenin duyu-algısında kendi zihnine aşkın nesnelerle tanıştığı görüşünü eleştirel bir analize tâbi tutarak varmıştır. "Önümdeki beyaz kağıda baktığım zaman görme duyumuyla ne algılarım?" diye sorar Berkeley. Algıladığı şeyin, kimi yerlerinde mavi çizgilerle bezenmiş, dikdörtgen şeklinde beyaz bir yüzey olduğunu söyler. Algısının en azından dolayımsız nesnesi, gerçekte görmekte olduğu şeyin oluşturduğu temel üzerinde varolduğunu varsaydığı nesne değil de, fiilen görmekte olduğu beyaz yüzeydir. Ve bu beyaz yüzey de, onun algısal donanımından bağımsız olan nesnel bir şey değildir. Zihnine aşkın, ondan bağımsız nesnel bir şey olsaydı eğer, algısal durumundaki değişmelerden etkilenmezdi. Berkeley'e göre, parmaklarıyla gözlerinden birine hafifçe baskı yaptığı zaman, o iki tane olur. Ona bakmaktan geri durur ve kırmızı ışıkla aydınlanmış bir odaya girdikten sonra, ona beyaz ışık altında yeniden bakmak için döndüğü takdirde, beyazdan yeşile dönüşür. Beyaz yüzey, ona uzaktan baktığı zaman farkl ı, yakından baktığı zaman daha farklı görünür. Bütün bunlar, Berkeley'e göre, beyaz kağıt yaprağına baktığı zaman gördüğü yüzeyin kendi öznel, izleniminden başka hiçbir şey olmadığını kanıtlar. Buradan çıkartılması gereken sonuç açıktır; bilen özne bilme ya da algılama ediminde kendi içkin küresinin dı. şına çıkamaz, sadece ve sadece kendi içkin ürünlerini, öznel izlenimlerini, bilinç içeriklerini, vs. bilebilir.​
Hümanist Aşkınlık
Aşkınlığın ondokuzuncu yüzyıldan itibaren, özellikle Marksist düşüncede ve bu arada varoluşçu felsefede ortaya çıkan dördüncü bir türü de humanist aşkınlıktır. Bu aşkınlık türü, öznel insan varoluşunun nesnel doğrulardan oluşan bilimsel bilginin dışında ve ötesinde kaldığını ifade eder. Buna göre aşkınlık kavramının felsefesinde merkezî bir yer tuttuğu Jaspers'in doğa bilimi kavrayışı bu kavram yoluyla ortaya çıkar. Başka bir deyişle, o her şeyden önce, bir dünya görüşü olarak içkinlikle, sadece bilimsel olarak ortaya konanın bilgi ve dolayısıyla gerçek olduğu kabulüyle meşgul olmuştur. Bilime hak ettiği değeri veren, onu yerli yerine oturtan Jaspers, İnsanî varoluşun bilimsel bilgiyi aştığını söyler. Bilgimiz her ne kadar bilimsel bilgiyle başlasa bile, daha sonra onu aşar. Çünkü bilim, özellikle de tıp bilimi, insan varlıklarını nesnelleştirir ve bu sayede elde edilen bilgi, içkin dünyanın bir parçası olur. Fakat İnsanî varoluş hakkında, bilimin söylediğinden daha fazla hiçbir şey bulunmadığını öne sürmek hatalı olup, insansızlaştırıcı bir tavra işaret eder. İnsan varoluş nesnel olanı, bilimi aşar. Zira, insan varoluşunun, başta insanın özgürlüğü, seçimleri, kaygı ve korkuları olmak üzere, nesnel bir biçimde, bilimsel bir tarzda, ele alınamayacak olan boyutları vardır. Birey nesnel hayatın sınırlarını tamamen aşar.​
C. Berkeley, A Treatise Concerning the Principles of Human Knowledge, Indianapolis, Hackett, 1982.​
J. Cottingham(ed-), The Cambridge Companion to Descartes, Cambridge, Cambridge University Press, 1992.​
E. Gilson, Jean Duns Scot: Introdruction a ses positions fond amen tal es, Paris, 1952.​
H. Caygil, A Kant Dictionary, Oxford, Blackwell Publishers, 1995.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
Ayrıca bkz., AGNOSTİSİZM, ARİSTOTELES, AŞKIN VARLIK, ATEİZM, AYER, BERKELEY, CARNAP, DESCARTES, DUNS SCOTTUS, EPİSTEMOLOJİ, HÜMANİZM, ORTAÇAĞ FELSEFESİ, TÜMELLER KAVGASI.​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst