1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Varlık felsefesinin ilgilendiği alanlar içerisinde metafizik önemli bir yer tutar. Öyle ki ilk felsefe olarak da bilinen ontoloji, teoloji ile benzer konuları içermesi nedeniyle zaman zaman metafizik anlamına gelecek şekilde anlaşılıp, bazen de metafiziğin bir dalı olarak görülmüştür. Metafizik alandaki en güç sorunların başında ise Tanrı problemi gelmektedir. Tanrı ile varlık ve yokluk arasındaki ilişki ontolojinin en tartışmalı ve karışık alanıdır. Bu konuda tartışmalar birtakım açmazları da beraberinde getirmektedir. Örneğin varlığın sebebi yokluk ise, acaba yokluğun sebebi nedir? Madem ki mantık bakımından varlığın ancak tek olması gerekir, acaba Tanrı'nın varlığı iki ayrı varlık mıdır? Yoksa her ikisi de aynı varlık mı sayılır? Bu konuda bazı filozoflar, Tanrı sonsuz varlıktır, madde evreni olan varlık da sonsuzdur, iki tane "sonsuz varlık" olamayacağına göre, Tanrı ile evrenin tek varlık sayılması gerekecektir, demektedirler. Bu tartışmalarda panteistler, Tanrı'yı madde evreni içinde farz etmişlerdir. Çünkü panteistler "varlık" kavramını "her şey'Te birleştirmektedirler. Oysa bu görüş, Bruno (1548-1600) ve Spinoza (1632-1677) gibi filozofların savundukları materyalizme kayan bir görüştür. Vahdet-i vücud tezini savunanlar —İbnü'lArabî (1165-1240) ve Sadreddin Konevî (1210-1274) gibi— ise varlığı Tanrı'da düşünenler, spritüalıst bir görüşe sahiptirler.​
Varlık felsefesinin ilgilendiği bir başka sorun ise kozmolojidir. Buna göre evren, nasıl ve nerede meydana gelmiştir. Materyalistlerin iddia ettiği gibi "evren, bir yaratıcı olmadan kendi kendine mi vardır"; ya da "evren bir Tanrı tarafından mı yaratılmıştır?" gibi sorulara cevap arar. Bu anlamda aşkın varlık ve içkin varlık ontolojinin en önemli problemi olmaktadır. Bazı filozoflar etkin olan aşkın varlık ile edilgen olan içkin varlığı tamamen ayırdıkları için, birincisine "asil varlık," ikincisine ise "doğa" demişlerdir. Buna göre bilgi muhtevasını meydana getiren, verilen ve hazır olan içkin varlık, bilgiyi aşan ve hazır olmayan aşkın varlıktır. Bu anlamdaki ayırım asil varlık ve doğa ayırımından farklıdır. Çünkü bunlardan birincisi sezgisel bir temele, ikincisi ontolojiye dolayısıyla aksiyolojik bir temele dayanmaktadır. Böyle anlaşıldığında doğa birinci anlamda içkin, ikinci anlamda aşkındır ve böyle bir ayırım doğa ve doğaüstü ayırımından tamamen farklıdır.​
Ontolojide en çok tartışılan konuların başında aşkınlık problemi gelmektedir. Dyade düşüncesini Platon'dan alarak kendi ontolojisine temel yapan Ülken (1901-1974)'e göre, evrende varlık tabakalar hâlinde, sonsuz, zıt ve tamamlayıcı bir görünüm arz etmektedir. Onun için varlıkları evreni kavramak suretiyle aşabiliriz. Fakat özne-nesne zıtlarını evren vasıtasıyla aşmak imkân dahilinde değildir. Bunu ancak nesne ve özne özelliklerini içine alan aşkın bir dyade ile kavrayabiliriz. Aşkın dyade sonsuz güçleri olan ve zıt özellikleri kendinde birleştiren, bilinci olduğu kadar nesneyi de kuşatan üstün varlıktır. Aşkın varlığa da inançtan başka hiçbir yolla nüfuz edilemez. İnanma, aşkın varlık ile olan biricik münasebet şeklidir. Gazâlî'nin (1058-1111) "kalb gözü," Pascal (1623-1662)’ın "kalb mantığı" ve Bergson (1859-1941)'un "sezgi" dediği güçler inanmanın şeffaflaştırdığı, keskinleştirdiği yeni görüş yollarıdır. Ülken'ın aşkın dyade'ı temele alarak oluşturduğu ontolojisinde, bir kademeleşme söz konusudur, Buna göre birinci kademede dyadehr ve değerler, ikinci kademede ise, onları kuşatan aşkın mutlak varlık, yani Tanrı vardır.​
Aşkınlık değerler alanına aittir. Aşkın obje bizim icat ettiğimiz bir obje değildir.1 O önceden mevcuttur. Eğer önceden aşkın obje olmasaydı, orada duyu verileri yalnız renkler ve seslerden ibaret kalacaktı. Ülken, değer alanının bütün sahalarına yaydığı aşkın objeye "ihtiyaç-nesne" demektedir. En basit anlamda bu, ihtiyacımızın yöneldiği şeydir. Acıkma hâlinde açlık duyduğumuz, doyurulacağımız herhangi bir nesne aşkın nesnedir. Buna göre aşkınlık iki şekilde tezahür eder: Birincisi o, başka insanların bilincine doğrudan doğruya nüfuz edemediğimiz bilinçler arası münasebetleri kuşatan aşkınlıktır. Bu alan daha çok ahlâkın sahasıdır. İkincisi ise, aşkınlık, insanın sınırlı hayatını aşan bir zamanüstülük olarak görülmektedir. Bu da tinsellik cinsinden bir aşkınlık, bir "zamanüstülük"tür. Ülken metafiziğe, dolayısıyla sonsuza ait düşünceler, duyu ve algılarımızın kontrolünden çıktığı için buna "inanma" demektedir. Sonsuz varlığın cevherliğinden bahsetmek ona kişilik vermeyi gerektirmekte, bu da sonsuz için doğru olmamaktadır. O, Tanrı'nın varlığını akla dayandırmanın bir yanılgı ve hala olduğunu söyler. Çünkü, bizzat estetik düzen, ahlâkî düzen, İnsanî ideale inanmak, sosyal bir düzenin devam etmesi, Tanrı'ya yani aşkın ve kuşatıcı varlığa inanmakla mümkündür. Buna göre ya tanrılı ve düzenli bir evren vardır yahut tanrısız kör tesadüfler vardır. Eğer ikinci şık doğruysa bütün İnsanî bilimler temelsizdir. Hatta doğa ilimlerinin dahi determinizme bağlanabilmesi ancak bir düzenin bütün varlıkta mevcut olduğunu kabule bağlıdır. Aksi takdirde tanrısız bir doğada kör bir ihtimalcilik ve raslantısalcılıktan başka hiçbir şeyin hüküm sürmediğini kabul etmek gerekir. Tanrı ancak mutlak varlık ve aşkın varlığın şifresi olarak anlaşılabilir. Bununla birlikte mutlak varlık bütün varoluş derecelerinde görüldüğü için, onlardan her biri ayrı bir açıdan mutlağın şifresi gibi alınmalıdır: Maddenin enerjisi, ruhun sevgi ve vecdi, İlahî varlığın birer manzarasının şifresidir.​
Ülken'e göre, Tanrı fikri düşüncenin nihaî ufkudur. İnsanın kendini ve evreni bir bütün içinde tamamlaması zarureti bundan doğar. Onun için felsefe, insanı mutlak içinde konumlamak ve bütün içindeki yerini göstermelidir. Tanrı, evren ve insan felsefi düşüncenin en esaslı konularıdır. Bu üç temelden birinin ortadan kalkması bütün varlık münasebetlerini sarsabilir. Ne Tanrı, ne insan, ne de evren kendi başlarına ele alınamaz.​
Aşkın varlığın doğaya müdahalesi ise, doğa üstünde bir varlık olan insanı meydana getirir. Üstün olanın aşağıya etkisi, Tanrı'dan insana ve evrene doğru açılış, evrenin anlaşılmasını mümkün kılar. İnsan aşkın varlığa karşı sorumlu olduğu için ahlâkî ve sosyal kanunlara sahiptir. İnsanın kuvveti aşkın varlığa bağlanışından ileri gelir. Aşkın varlığı kaldırınca insan Kiniklerden farksız kalır. İnsan mutlak olarak özgür değil, ancak sahip olduğu bilinç nispetinde özgürdür. Tanrı'yı, evreni ve insanı birlikte düşünmedikçe ne özgürlüğü ve ne de bu bilinci anlamak mümkün olur.​
Ülken aşkın varlığı şu şekilde temellendirmektedir: "İnanıyorum" hükmü, "düşünüyorum" hükmü gibi içkin değil, aşkın bir hükümdür. "İnanıyorum" demek, bilgiye doymuyorum ve onu aşıyorum demektir. İnanıyorum ile düşünüyorum ayrı iki alandır. "İnanıyorum" derken, duyu verilerinde kalmayıp, nesneye geçeriz. Böylece "inanıyorum" ile gerçek ve ideal alanları birbirine bağlanmış olmaktadır. Buna rağmen varlığın epistemolojik olarak izahında birtakım sorunlar da ortaya çıkar. Örneğin varlık üzerinde araştırmaların birbirine uymaması, onların mantık kuralları ile açıklanmaya kalkılmasından ileri gelmektedir. Mantık kurallarından ayrı kültür çevreleri ile ideolojiler veya dinler içinde varlık hakkında çok farklı hatta çelişik sonuçlar çıkarılmıştır. Bundan dolayı varlığa nüfuz için, J. Wahl'in (1888-1965) dediği gibi, yüklemden önceki bir sezgi ile, fenomonolojinin sezgisi ile davranılmalıdır. Zamanımızın ontolojilerinin yaptığı da budur. Bu ancak varlığı doğrudan doğruya yaşayarak, bir varlık duygusuna sahip olarak mümkündür. Eskiden beri zaten felsefe hep bu yola başvurmuş, ilk olguyu bu yoldan kavramış ve sonradan bunu mantık kuralları ile, içe bakışla veya sofistlikle, bilimin verileri ile kanıtlamaya çalışmıştır. Anaximandros'dan beri birçok filozofta bu ilk sezgi ve ilk olguyu bulmak mümkündür.​
İnsan, dünya içinde doğum ve ölümle sınırlı olan sonlu varlık olması nedeniyle, sonsuz ve sınırsız varlık hakkında doğrudan doğruya hiçbir bilgiye sahip değildir. Dolayısıyla insan bütün varolanlarla birlikte yaşamakta ve bu bütün varlıklarla temasta bulunmaktadır. Ülken, bilgimizin öznel izlenimlerden ibaret olduğunu söyleyen Berkeley (1685-1753), hatta herkesin kendi izlenimleri ve ayrı sübjektif dünyası olduğunu iddiaya kadar varan A. Schuppe (1836-1913) gibi filozofların düşüncelerine katılmamaktadır. Çünkü "evrende varolmak" özneyi aştığımızı gösterse de evreni aştığımızı göstermez. Kimliği ve özü sonluluk olan bir varlığın sonsuz varlığı yaşaması imkânsızdır. Sonlu varlık sonsuzu yaşayamaz, fakat düşünür.​
Doğum ve ölümle çevreli olduğumuzu söyleyen Heidegger'in aksine Ülken, Descartes (1596-1650)'ten farklı bir şekilde, sırf sonlu olduğumuzdan dolayı sonsuza açık olduğumuzu ve bunun kendimizi aşma çabamızın en büyüğü olduğunu söylemektedir. O, niceliği sonsuz olarak düşünebiliriz, evreni sonsuz olarak düşünebiliriz ve hepsinin üstünde sonsuz varlığı düşünebiliriz, demektedir. Yine ona göre, sonsuz ve sınırsız varlık için, varolmuştur, demek yerinde değildir. Çünkü sonsuzdan önceki sonrası yoktur ki, o varlığa çıkış veya varolmaya başlayış olsun. Her zaman ve her yerde varolan şey yalnızca "olan"dır. Başka bütün şeyler ona göre vardırlar.​
Sonuçta, aşkın varlık olarak Tanrı sonsuz imkânlar sahasıdır. İçkin varlığın ve dünyanın kendi kendine yetmez oluşu onun aşkın varlıkla, "Tanrıyla kuşatılması"nı zarurî kılar. Müspeti, göreliyi, sonluyu ancak mutlakla, sonsuzları bütün sıfatlarını yalnız olumsuz olarak tespit ettiğimiz ifade edilemez varlıkla kavrayabiliriz. Sınırlı bilgimiz ve değer dünyamız ile dikotomik varlık karşısında insanın karşılaştığı aczin çözümünde aşkın dyade bize yeni imkânlar sunabilmektedir.​
A. Cevizci, Paradigma Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yay., İstanbul, 5. baskı, 2002.​
N. Öner, "Cumhuriyet Dönemimizin Bir Filozofu: Hilmi Ziya Ülken," Felsefe Dünyası Dergisi, Sayı: 28, Ankara, 1998.​
H. Z. Ülken, VarltkveOluş, Ankara, 1968.​
H. A. Wolfson, The Philosophy of Spinoza, Meridian Books, New York, 1961.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
Ayrıca bkz., AHLÂK TEOLOJİSİ, AŞKINLIK, BERGSON, DESCARTES, DİN FELSEFESİ, GAZÂLÎ, HEIDEGGER, PASCAL, ÜLKEN, WAHL.​
 
Konuyu Başlatan Benzer Konular Forum Cevaplar Tarih
1000Fikir Felsefe 0
Benzer Konular
Aşkınlık

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst