1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Antipsikiyatri, 1960'lı yıllardan itibaren psikiyatrinin temel çalışma alanlarını, kuramlarını, tedavi yöntemlerini, klinik uygulamalarını, psikiyatri ile ilişkili yasaları ve toplumsal yaklaşımları, adlî ve etik konuları temelden eleştiren bir akımdır. 1980’li yıllardan başlayarak ABD ve Avrupa'da giderek güçlenen bu akim, görüşlerini çeşitli yayın, toplantı ve toplumsal eylemlerle dile getirmekte, özellikle intihar, ötenazi, adlî psikiyatri ve psikiyatride yaygın olarak kullanılan ilaç, elektroşok ve hatta psikoterapiler konusunda kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadır.​
"Psikiyatrinin bilimsel bir disiplin olmadığını" ileri süren antipsikiyatri, psikiyatri gibi belirsiz, şüpheli bir tıp dalına gereksinim olmadığını, böyle bir sağlık dalma tıp mesleği içinde daha fazla tolere edilmemesi gerektiğini savunur. Bu görüşlere göre gerçek beyin hastalıkları ya da diğer biyolojik sorunları tedavi etmede nöroloji, dahiliye, endokrinoloji ve cerrahi gibi gerçek tıp dalları en yetkin ve en iyi donatılmış olanlardır. Benzer kişisel sorunları yaşayan kişiler de bu sorunlarla boğuşan kişilere danışmanlık vermede bulunabilecek en uygun kişilerdir. AntipsiRiyatriye göre, psikiyatrinin bir tıp dalı olmaktan çıkarılması gerektiğinin en büyük nedeni, psikiyatrinin danışmanlık veya psikoterapi dışındaki tedavilerinin, özellikle ilaç tedavileri ve elektroşok uygulamasının insanlara yardım etmekten çok acı ve zarar vermesidir.​
Antipsikiyatri, psikiyatriyi ruhsal hastalıklarla ilgili çalışmalar yapan, bu hastalıkların tanı ve tedavisi ile uğraşan bir tıp dalı olarak tanımlamanın geleneksel bir tanımlama olmakla birlikte, pek işe yaramayan ve yanlış sonuçlara götüren bir tanım olduğunu iddia eder. Antipsikiyatri görüşlerini dile getiren​
çevreler "psikiyatrik bozuklukların fiziksel hastalıklardan oldukça farklı olduklarını, öğrenme, bellek, düşünceler, bilinç ve duyguların ortaya çıkışının nörolojik süreçleri hakkında çok az şey bilindiğini, kişinin alacağı tedavinin türünün hastalığın etiyolojisi ve patogenezi hakkmdaki bilgiye değil, psikiyatrisen eğilimlerine bağlı olduğunu ileri sürerler.​
Antipsikiyatri, psikiyatri dışındaki hekimlerin, tıp fakültelerinden mezun olan genç doktorların, bilgilendirilmiş hastalar ve bazı psikiyatristlerin psikiyatrik tedavilerin yararsızlığı konusunda giderek daha fazla bir görüş birliğine vardığını öne sürer. "Psikiyatri hastadır ve ölmektedir" söylemini çok fazla dile getirilmekte olduğu bir dönemde, giderek daha az sayıda kişinin psikiyatrist olmak istemesinin yani sıra, artık yeteneğin hiçbir önemi kalmamıştır. Birçok ülkede yapılan araştırmalarda tıp mezunlarının psikiyatriyi "bilim dışı olmakla" suçladıkları yazılmaktadır. Tıp fakültesi öğretim üyelerinin psikiyatrist olmayı seçmekle kariyerlerini bir yana attıkları söylenmektedir. Psikiyatri eğitimini seçen bazı hekimler psikiyatrist olmayı bir şarlatanlık ya da sihirbazlık olarak görmektedir. Öte yandan bazı hekimler de psikiyatrinin tıp eğitiminden çıkarılıp arkeoloji ya da antropoloji bölümlerine alınması gerektiğini savunmaktadır. Amerikalı antipsikiyatri savunucuları günümüzde, "yetersiz araştırma ve kuram"ın, "kötü bir ün sahibi olma ve halkın güvenini kaybetme"nin, "psikiyatrinin mevcut bütün tıp dallarının en fazla tehdit edileni durumunda olması"nın, "psikiyatristlerin en az kazanan Amerikan doktorları arasında olması"nm "giderek daha az sayıda Amerikan tıp fakültesi mezununun psikiyatri eğitimine başvurmasının psikiyatrinin yetersizliğini, tehlikesini ve gereksizliğini gösteren deliller olarak alır.​
Antipsikiyatriye göre birçok psikiyatrik ve psikoterapi hastasının tıbbî problemleri yoktur. Psikoterapistler tarafından görülen insanların çoğu "kaygılı iyiler" olup, onların kişilerarası ve kendi kişilik problemleri olduğu için, sadece danışmanlığa gereksinimleri vardır. Bu nedenle eğer beyin hastalıkları olan kişiler nörolojiye, kalanlar da eğitime yönlendirilirse, psikiyatriye gerçekten ihtiyaç kalmaz.​
Antipsikiyatriye göre, kişinin günlük yaşamdaki sorunlarını konuşabileceği en uygun insan genellikle iyi bir arkadaştır. Onun bakış açısından, terapistler pahalı arkadaş, arkadaşlar ise ucuz terapistlerdir. Yaygın kanının ve ruh sağlığı profesyonellerinin propagandalarının aksine, psikiyatrist, psikolog ve diğer ruh sağlığı profesyonellerinin eğitimi, onları terapist ya da danışman olarak donatmada pek bir şey sağlamamaktadır. Genel olarak konuşacağınız en iyi kişi yaşamın güçlükleri içinde aynı problemlerle uğraşmak zorunda kalmış kişidir. Antipsikiyatri, kendi değerlerinin yılların akademik çalışma ya da profesyonel eğitimlerinden geldiğini iddia eden "profesyonellerden" sakınılmasının, her bakımdan daha kârlı bir şey olduğunu savunur.​
Bazen psikiyatrisiler ve psikologların kendileri de özel bir eğitim almadıklarını kabul ederler. Bu itirafları yapan kişilerden bazıları psikolog ya da psikiyatrist olarak çalışan kişilerdir. Çoğunlukla psikiyatristlerin ruhsal yapımızın nasıl çalıştığını anlayabilmek ve belki de gelecekteki davranışlarımızı kestirebilmek için beynimizin içini görebilme yeteneğine sahip olduklarına inanılır. Oysa, onların doğallıkla böyle yetenekleri yoktur.​
Yine, psikolojik tedavilerin pratik etkinliğinin çok az olduğu ileri sürülür. Oysa, psikoterapinİn yararlarının plasebo tedavisinden daha fazla olduğu konusunda pek kanıt bulunmamaktadır. Psikolojik tedavilerin etkisiz olduğuna ilişkin bir örnek ABD'deki bir hastanede yapılmış çalışmanın bulgularından verilmiştir. Bu çalışmada 150 hasta psikoterapiye alınırken 23 hasta da bekleme listesine alınmıştır. Altı ay sonra, psikoterapi alan hastalar bekleme listesindeki hastalarla karşılaştırıldığında, terapi hastalarında iyileşme olmadığı bildirilmiştir.​
Bazı araştırmacılara ve klinisyenlere göre depresif bozukluklar temelde biyokimyasal olup olaylar, çevresel koşullar ya da kişisel ilişkilerden kaynaklanmaz. Biyolojik ya da endojen depresyon kavramı psikiyatristlere iki nedenle önemli gelmektedir. İlki, onun en yaygın görüldüğü tahmin edilen ruhsal hastalık olmasıdır. Melankolinin tanı ve tedavisinin tarihi psikiyatri tarihinin kendisidir. İkincisi, psikiyatrinin depresyonda uyguladığı biyolojik tedavilerin hepsi, ilaç, elektroşok ya da psikocerrahi olsun, bizim depresyon olarak adlandırdığımız mutsuzluğun yaşam deneyimlerinden çok biyolojik işlev bozukluklarının neden olduğu görüşüne dayanır,​
Bugün birçok ruh sağlığı uzmanı, depresyonun "kimyasal dengesizlik" kuramlarının hiçbiri doğrulanmasa da, beyindeki "kimyasal dengesizlikten" kaynaklandığına inanır. Depresyon için halâ geçerli bir biyolojik test yoktur. Depresyonda bazı biyolojik değişiklikler ya da anormallikler bulunduğu gösterilse de, bunun depresyonun nedeni mi, etkisi mi olduğu sorusu halâ gündemdedir. Son ayrıntılı beyin görüntüleme çalışmaları üzüntülü, çökkün durumlarda beyin akımında önemli değişiklikler gösterilmiş olmasına karşın, antipsikiyatri beyindeki biyolojik değişikliklerin duygulara neden olmasından çok, beyinde biyolojik değişikliklere duyguların neden olduğunu savunur. Sonuç olarak, antipsikiyatri depresyonun her zaman yaşam olaylarının sonucu olduğuna inanır. Depresyonun nedeninin biyolojik olmaması durumunda antidepresan ilaçların etkili olmayacağı görüşüne karşı çıkılarak antidepresanlann sanıldığının aksine biyolojik olarak etkili olmadığı savunulur.​
Antipsikiyatri Freud'un yapıtlarındaki görüşlere göndermeler yaparak, tıp fakültesinde bir öğrencinin psikoanaliz konusunda hazırlanması için ihtiyacı olan bir eğitimin tersi bir eğitim aldığını belirtir. Nevrotik kişiler tıbbın özel ilgi alanına girer, ancak bu kişilerin anlaşılması ve tedavisi için önemli şeyler yapılmaz. Analitik eğitim tıptan uzak ve doktorun uygulamada yüz yüze gelemeyeceği bilgi dallarını içerir: Uygarlık tarihi, mitoloji, din psikolojisi ve edebiyat bilimi. Bu konular hakkında sıkı bir bilgi sahibi değilse, bir analist pek bir şey yapamaz. Nitekim, buna uygun olarak, genel tıp eğitiminin doktorlar için önemi şüphe götürmemesine karşın, bir analiste gerekli olmadığı söylenir; ona doğrudan anlamasına ve tedavi etmesine yardımcı olmadığı gibi, mesleğinin bir gereği olarak ihtiyaç duyduğu entelektüel kapasitenin gelişmesine katkıda bulunmaz.​
Antipsikiyatrinin önde gelen isimlerinden olan E. Fuller Torrey, psikiyatrinin mevcut konumu itibariyle yıkıcı olup, ölmesi gerektiğini söyler. Birçok psikiyatristin yaptıkları büyük ölçüde değersiz şeyler, uyguladıkları profesyonel yöntemler ise kısmen yasa dışı ve dürüst olmayan yöntemlerdir. O, psikiyatristlerin hekim olarak aile hekimi olabileceklerini ya da diğer uzmanlıklarda çalışarak gerçek sağlık bakımı uygulamalarına geri dönebilecekleri savunur. Torrey ve arkadaşları, yaklaşık 60 yıldır birtakım psikiyatrik hastalıkların tedavisinde yaygın bir şekilde kullanılan elektroşok = elektrokonvülsif terapinin (EKT) insanlığa karşı işlenen bir suç olduğunu öne sürmektedirler. EKT terimindeki terapi terimi yanıltıcıdır, çünkü EKT destekleyicilerinin ileri sürdüğü gibi bir terapi şekli değildir. EKT beyin hasarına, bellek kaybına ve zekâ yetilerinin azalmasına neden olur.​
Psikiyatrideki diğer bedensel terapiler gibi EKT'nin de etki mekanizması bilinmemektedir. Psikiyatristler mutsuzluğun ya da depresyonun bazen beyindeki bilinmeyen biyolojik anormalliklerden ortaya çıktığını, EKT'nin bilinmeyen bazı etki mekanizmalarıyla bilinmeyen bu biyolojik anormallikleri tedavi ettiğini ileri sürerler. Bu iddialar için yeterli kanıt yoktur. Zihinsel sorunlar ve bellek kaybına yol açması dışında, EKT depresyondaki mutsuzluk duygularını tedavi etmez.​
EKT 70-400 volt ve 200-1600 amper şiddetinde bir elektriğin beyinden geçirilmesi esasına dayanan bir yöntem olup, elektrik şok birkaç saniye uygulanır. Antipsikiyatri genel kanının aksine beyinden geçirilen elektriğin çok küçük miktarlarda olmadığını, EKT'de kullanılan 70-400 volt ve 200-1600 miliamperlik akımın oldukça güçlü olduğunu belirtir. Akımın kafa ile sınırlı olmaması durumunda, bu gücün hastayı öldüreceğini savunan antipsikiyatri yandaşları, EKT'nin en kötü sonucunun beyin hasarı olduğu düşüncesiyle psikiyatristlerin bu yolla işkence yaptıklarını, ve bunun adına da elektroşok terapisi dediklerini söylerler. Kişi terapiden sonra kendine geldiğinde içinde bulunduğu zihinsel yönelim bozuklukları, bellek kaybı, zihinsel yetilerin kaybı, fiziksel olarak acı vermese bile, en azından korku ve şiddet duyguları uyandırır. EKT'yi reddetmek her zaman işe yaramaz, çünkü EKT hastanın isteği dışında uygulanır. Elektroşokun etki mekanizması için yapılan analitik yoruma da gönderme yapılarak, bu yorumda cezalandırıcı süper egonun bazen 110 voltluk tekrarlayın şoklara gereksinim duyduğunun belirtilmesine dikkat çekilmiştir,​
Yine, son yıllarda psikiyatrik bozuklukların tedavisinde singulotomi, kapsülotomi ve lökotomi gibi psikocerrahi yaklaşımların yeniden ilgi çekmeye başladığı olgusuna dikkati çeken antipsikiyatri, bu tür tedavilerle biyolojik yada psikolojik rahatsızlıklardan etkilenen insanlara ilgi göstermekten çok insan haklarının, insan yaşamının ve insan iyiliklerinin görmezden gelindiğini ve bu tedavilerin aptalca olduğunu iddia eder. Çağdaş psikocerrahi yaklaşımlarında "psikocerrahinin dirençli obsesif-kompulsif bozukluk, duygudurum bozuklukları ve kronik anksiyete durumlarında 2-5 yıldan sonra ve ancak bütün makûl tedavilerin denenmesinin ardından, emniyetli ve nispeten etkin bir tedavi olduğu" belirtilir. Psikocerrahi günümüzün psikiyatri uygulamaları arasında, herhangi bir doğrudan nöropatoloji kanıtı olmadan şiddetli bir psikiyatrik bozukluğun düzeltilmesi amacıyla yapılan bir beyin operasyonu olarak tanımlanmaktadır.​
Psikocerrahi de, psikiyatride kullanılan diğer yöntemlerin çoğunda olduğu gibi, ruhun bedenin bir parçası olmadığı ve dolayısıyla onun üzerinde cerrahi girişimde bulunmanın tamamen olanaksız olduğunu öne süren antipsikiyatri tarafından mantık dışı bulunmaktadır. Psikocerrahi açıkça beyin üzerinde yapılmasına karşın, bunu beyin cerrahisi olarak tanımlamamak için iyi nedenler olduğu, psikocerrahinin aksine beyin cerrahisinin beyin tümörü ya da kafa içi kanama gibi beyindeki bilinen anormalliklerle uğraştığı belirtilmektedir.​
Antipsikiyatriye göre psikiyatrik ilaçlar da değersiz olup, bunların çoğu zararlıdır. Birçoğu ortalama dozlarda verildiğinde bile kalıcı beyin hasarına yol açar. Psikiyatride kullanılan antidepresan ilaçların etkili ilaçlar olduğu yönündeki görüşlere karşı çıkılırken, ilaç üreticilerinin iddialarının aksine, depresyonun farmakolojik tedavisinde son 30 yılda anlamlı hiçbir ilerleme sağlanamadığı söylenir. Elektroşok tedavisinin halâ yüksek oranlarda kullanılmasının başlıca nedeni antidepresan ilaçlarla yaşanan hayal kırıklığıdır. Antidepresanlarla birlikte başta şizofreni olmak üzere çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan antipsikotik ilaçların oldukça yüksek nörotoksik özellikleri vardır ve bu ilaçlar klinik etkilerini normal beyin işlevlerini bozarak gerçekleştirirler.​
Antipsikiyatrinin ilgi alanlarından olan, sıklıkla eleştirdiği ve çeşitli eylemlerle karşı çıktığı bir başka konu da çeşitli ülkelerde insanların sadece ruhsal hastalıklar nedeniyle, kişinin yasadışı bir eyleme giriştiğini kanıtlamaya gereksinim duymadan istemleri dışında hapse atılmalarına olanak sağlayan yasaların varlığıdır. Sadece çevreye garip göründükleri, doğru olmayan ya da hiçbir anlam ifade -etmeyen şeyler söyledikleri için veya gelecekte kötü bir şeyler yapabileceklerini düşünmemiz nedeniyle, insanların hapse atılması kabul edilebilecek bir şey değildir. Psikiyatrik yasalarının hedefi olmaya özellikle eğilimli olan birkaç grup arasında gençler, yaşlılar ve evsizler vardır. Bazen yaşlı insanlar ayak altından kaldırılmaları için akil hastanelerine yerleştirilir. Çoğu durumda da huzur evleri daha uygun bir seçenek olur, fakat genellikle huzur evleri çok pahalı olan ücretlerin aile tarafından ödenmesi gerektiği için tercih edilmez. Ergenlerin özel psikiyatri kliniklerine yatırılması hastane endüstrisinin en hızlı büyüyen bölümüdür. 1980-87 yılları arasında, hastanede tedavi gören 10-19 yaşları arasındaki kişilerin sayısında % 43 artış olmuştur (126 binden 180 bine). Yapılan incelemeler sonucunda binlerce ergen, çocuk ve yetişkinin gereksinim duymadıkları halde psikiyatrik tedavi için hastanede tutuldukları, hastanelerin ruh sağlığı sigortası olan hastaları yakalamak için seferber oldukları, hastaların sigortaları sona erene kadar istekleri dışında tutuldukları, hastanelerin okullarla işbirliği yaparak öğrenci getiren okul danışmanlarına usulsüz olarak prim ödendiğini, aynı şekilde hastane yataklarını dolu tutmak için psikiyatrisiler de dahil olmak üzere tüm hastane çalışanlarına da prim ödendiğinin belirlendiği ileri sürülmektedir.​
Antipsikiyatri, psikiyatri kliniklerinin buralara istekleri dışında yatırılmış bütün kişiler için birer hapishane olduğunu savunmaktadır. Dahası, bu yerler insanların daha önce yasa dışı bir davranış değil de, sadece "ruhsal hastalık" nedeniyle hapse atılabilecekleri yerlerdir. Ceza vermeye yetkili makamlar henüz ruhsal hastalıkları tanımlamasa da, psikiyatri uzmanlarının bunu uygun gördükleri şekilde tanımladıkları varsayılmaktadır.​
Antipsikiyatri günümüzün önemli bir sorunu olan damgalanma sorunu için de bazı görüşler ve yorumlar getirmiştir. Bir ruh sağlığı uzmanına danışmadan önce terapiler yoluyla damgalanma olasılığının göz önüne alınması gerektiği önerilmektedir. Psikiyatrist ya da psikologdan terapi almak isteyen kişilere, iş başvurularında, profesyonel lisans, ehliyet alırken, sigorta yaptırırken/ lise ve üniversite başvurularında sorulacak olan "hiç psikiyatrik ya da psikolojik tedavi aldınız mı" sorularına verilecek yanıtların önemli fırsatların kaybedebilmesine neden olacağı belirtilmektedir.​
Yine, intihar düşüncesi ve girişimine müdahele edilmesinin etik olduğuna inanılmasının en önemli nedeni intihar düşüncesi yada girişiminin bir ruhsal hastalık olduğu inancıdır. Antipsikiyatri ise ruhsal hastalık tanısının bir kişinin düşünceleri ya da davranışları hakkında bir değer yargısı olup, onun kesinlikle bir ruh, hatta beyin hastalığı olmadığını savunur. Ruhsal hastalıklar insanları özgür irâdeden alıkoymayacağı gibi, özgür irâdenin bir ifadesi olarak sayılabilir. İntiharı temel bir insan hakkı olarak gören bazı antipsikiyatri çevreleri, intiharın her zaman bir tercih olduğunu ve toplumun kişinin bu eylemi gerçekleştirmesine karışma, engelleme hakkı bulunmadığını savunurlar. Dünyanın birçok yerinde konuşma ve düşüncelerini bildirme özgürlüğü bulunmasına karşın kişilerin intihar hakkında düşünme ve konuşma nedeniyle hastaneye yatırıldıkları ve böylelikle de intihar etme hakkının önlenmiş olduğu ileri sürülür.​
E. Drummond, The Complete Guide to Psychiatric Drugs, John Wiley & Sons, Inc., New York, 2000.​
M. L. Gross, The Psychological Society, Random House, 1978​
H. H. Goldman(ed.), Review of General Psychiatry, 2nd Edition, Appleton & Lange, 1988.​
P. R. Breggin, Toxic Psychiatry: Why Therapy, Empathy, and Love Must Replace the Drugs, Electroshock, and Biochemical Theories of the "New Psychiatry," St. Martin’s Press, New York, 1991.​
H. I. Kaplan B. J. Sadock, Clinical Psychiatry, Williams & Wilkins, 1988.​
J.V. Rosenfeld J. H. Lloyd, "Departments of Neurosurgery and Neuropsychiatry, The Royal Melbourne Hospital, Parkville, Australia", J. Clin Neurosci, 1999 6(2): pp. 106-112.​
Ayrıca bkz., PSİKİYATRİ, PSİKOLOJİ, PSİKOLOJİ FELSEFESİ, UYGULAMALI ETİK.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst