1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Fransız Aydınlanması kapsamı içinde, 1731-1777 yılları arasında, Encyclopedie, ou, Dictiounaire raisonne des sciences, des arts et des metiers adıyla toplam 17 cilt olarak yayınlanan meşhur Fransız Ansiklopedisini plânlayan, oluşturan, yayınlayan veya Ansiklopedi'nin temel ilkelerine yakınlık duydukları için Ansiklopedi çevresi içinde yer alan Fransız bilim adamları, sanatçılar, düşünür ve araştırmacılar düşünce tarihinde Ansiklopedistler diye bilinirler. Ansiklopediye katkı yapan bu bilim adamları ve filozofların başında, hiç kuşku yok ki, Ansiklopedi'nin editörlüğünü üstlendikten başka, felsefi, dini ve ahlâkî konularda tam 990 madde yazıp, Ansiklopedi için Stanyan ve Shaftesbury'nin eserlerinden çeviriler yapan Diderot gelir. Ansiklopedistler grubunun ikinci önemli ismi ise, Diderot'un varlığında editörlük görevinde ona yardım eden, Diderot hapse atıldığı zaman da aynı görevi kendi başına sürdüren ve bu arada matematik ve fizikle ilgili çok sayıda maddeyi yazan D'Alembert'dir. Rousseau, ansiklopediye müzikle ilgili tüm maddeleri kaleme almanın yanında, "ekonomi politik" maddesini yazmıştır. Buffon'un "doğa"yla ilgili, Daubenton'un ise doğa tarihi kapsamına giren maddeleri kaleme aldığı Ansiklopedi'nin yazar kadrosuna Marmontel, d'Holbach, ve Bordeu üçüncü ciltten itibaren katkı yapmaya başlamıştır. Chevalier de Jaucourt'un da çok sayıda madde yazarak katkıda bulunduğu Ansiklopedi'nin diğer yazarları arasında iktisatçı Turgot ve Quesnay, fizyolog Haller, materyalist düşünür Condillac, ünlü sosyolog ve politik bilimci Montesquieu, Necker ve Grimm bulunmaktadır.​
Bütün bu düşünür, araştırmacı ve bilim adamları tarafından hazırlanan meşhur Ansiklopedi, zamanın hemen bütün alanlardaki mevcut bilgisini bir araya getiren büyük bir derleme niteliğindedir. Hatta editörler, ve doğallıkla ansiklopedistler bu 17 cildi oluştururken, uygarlığın topyekün tahrip edilmesi ve yok olması durumunda, insanlığın onu yeni baştan inşa etmeyi öğrenirken ansiklopedinin ciltlerine başvuracakları bir eser olması düşüncesiyle hareket etmişlerdir. Ansiklopedi bununla birlikte, sadece büyük bir bilgi hâzinesi, olağanüstü geniş bir malumat deposu olarak değil, fakat bir yandan da geleneğe, mevcut kurum ve yapılara, köhnemiş düşünce kalıplarına açılan büyük savaşta kullanılacak güçlü bir mücadele ve polemik aracı olarak tasarlanmıştır. Başka bir deyişle, ansiklopedi sadece, bilimde, sanatlarda, sivil ve dini kurumlarda, endüstride, ticarette, kısacası insanın davranışının tüm alanlarında gerçekleştirilmiş olan ilerlemeyi kaydeden abidevî bir eser olarak düşünülmemiş, fakat ansiklopedistler ayrıca, onunla geleceği hazırlama ve ilerlemenin bundan sonraki doğrultusunu gösterme amacı gütmüşlerdir. O bir belge, büyük bir bilgi deposu olacaktı, ama buna ek olarak ve esas bir standart olmak durumundaydı. Sadece bir kayıt ve gözlemci değil, fakat aynı zamanda bir yol gösterici ya da önder olacaktı.​
Ansiklopedistler tarafından hazırlanan bu eser, birlikli yapısına, temel yönelimine rağmen, teknik açıdan birtakım eksikliklerden hep muzdarip olmuştur. Maddeler bütüne kıyasla belirlenmiş uygun bir orantıdan yoksun oldukları gibi, eşit ağırlıkta veya orantıda da değildi. Ansiklopedistlerden her biri, editörlerin ve bu arada Voltaire'in, ortak bir yöntem talebine ve kısa yazma çağrılarına rağmen, birtakım maddeleri kendi uygun bulduğu uzunlukta, zaman zaman gereksiz görünen ayrıntılara boğularak ve standart bir yöntem kullanmaksızm kaleme almıştır.​
Sosyal Ortam ve Entelektüel Atmosfer
Ansiklopedistlerin eser verdikleri veya kalem oynattığı zamanın sosyal ve entelektüel atmosferine gelince, genel manzara şu şekildeydi: On sekizinci yüzyılda feodal yapının çöküş sürecinin son evresine girilmiş olmakla birlikte, burjuvazi ile aristokrasi arasında mutlak bir çatışma, keskin bir antagonizma tam olarak söz konusu değildi. Devlet müdahalesi karşısında özgürlük, ticarî faaliyetleri için serbestlik mücadelesi veren burjuvazi, yine de elde ettiği zenginlik ve refah yoluyla özgüvenini arttırmış ve hatta pekiştirme düzeyine gelmişti. Böyle -bir ortamda, doğallıkla burjuvazinin yanında saf tutan ansiklopedistler, hiç kuşku yok ki, hapishane korkusu veya endişesini hep yaşayarak sürekli bir mücadele hali içinde olmuşlardır.​
Eski düzene saldırıp otoriteryanizme şiddetle karşı çıkan ansiklopedistler, on yedinci yüzyıldan Kartezyen akılcılığı miras almışlardı. Bununla birlikte, onları entelektüel açıdan harekete geçiren, ve evrenselci bakış açısı için gerekli malzemeyi temin eden esas itici güç, Newton'un şekillendirdiği doğa bilimi ve Locke'un formüle ettiği empirisizm olur. Buna göre, Galile'nin açtığı yolda yürüyen Newton bir bütün olarak evreni en ince ayrıntısına kadar açıklamıştı; Tanrı'yı sadece sıradan bir saatçi olarak resmeden bu adam, Voltaire'e göre, gelmiş geçmiş en büyük adamdı. Yine de, Ansiklopedistlerin Newton'a ve doğa bilimine besledikleri inancın, duydukları coşkunun gerisinde çok daha önemli bir şeyler vardı; özellikle, fizik alanında gerçekleştirilen büyük keşifler, bilimin özerkliğine ve moral açıdan tarafsızlığına bir şekilde katkı yapıyor olmakla birlikte, zamanın ruhunun böylesine mükemmel bir âletin her şeyden veya en azından mevcut koşullardan yalıtlanmasına izin vermesi mümkün değildi. Nitekim, çağın bilimi veya gerçekleştirilen bilimsel keşifler, bilimin Ortaçağın veya insanlığın bütün yanılgılarını açığa çıkartıp ortadan kaldıran kusursuz bir âlet olduğu kavrayışına yol açmıştır. Bilim, onların gözünde, bizatihi kendisiyle, yöntemleri ve deneysel akılyürütmesiyle insanlığın bütün problemlerinin çözümü için kullanılacak bir âlet, tüm dertlerine deva olacak bir araçtı. Ansiklopedistlere böyle bir imkânın varlığını gösteren kişi, kesinlikle Newton olmuştur.​
Öte yandan, her ne kadar Kartezyen akılcılığı miras almış olsalar da, Ansiklopedistlerin ve dolayısıyla on sekizinci yüzyılın en büyük öğretmeni, zihinsel süreçlerin olabilecek en dakik ve en eksiksiz tasvirini ortaya koyan Locke olur. Zira, insanın doğuştan getirdiği hiçbir şey bulunmadığını, zihnin dış dünyanın bilginin ilerlemesi veya gelişimi için gerekli olan etkilerini kaydettiği boş bir levha olduğunu gösteren Locke, ansiklopedistlere, insanı her ne ise o yapanın çevre olduğu dersini verir. Çıkartılması gereken yegâne sonucun "insanı ıslah etmenin, geliştirmenin ve bulunduğundan daha iyi bir düzeye getirmenin biricik yolunun çevresini ıslah etmek olduğu" bu ders, insanın imkanlarına yepyeni boyutlar kazandırdığı gibi, reformlar için duyulan arzu açısından büyük bir itici güç olur.​
Yöntem
Demek ki, teleolojik dünya görüşünün, insan merkezli evren tasarımının ve onunla birlikte an tropomorfik Tanrı anlayışının çöktüğü bir çağda, Ansiklopedistler salt bilgi birikiminden ziyade, akla ve aklın araçsallığma iman ederler. Onların çıkış noktası, burada da Kartezyen akil yerine, Newton'un yasaları, soyutlama ve tanım değil de, gözlem ve deneyim olmuştur. Ansiklopedistler Newton fiziğinin analitik yöntemini bütün bir düşünce ve bilgi alanına uygulama gayreti içinde oldular. Onların aradığı düzen ve eşbiçimlilik, fiilen algılanan olgulara ilişkin gözlemden fazlasıyla çıkmaktadır. Dolayısıyla, ansiklopedistler için aklın gerçek gücü, birtakım hakikatlere yalnızca sahip olmada değil, fakat esas hakikate ulaşma, doğruları elde etme sürecinde yatmaktadır. Bundan dolayı, saf analiz veya analitik yöntem, ansiklopedistlerce en küçük bir tereddüt bile gösterilmeden hemen psikolojik ve sosyal süreçlere uygulanır. Onların, Newton'un nedensellik ilkesinin toplum bilimlerine uygulanması anlamında tarihsel ve sosyolojik determinizmleri, işte böyle bir tavrın sonucu olmak durumundadır. Şu halde, bilgi idealleri on yedinci yüzyıl mantık ve biliminin biraz daha gelişmiş versiyonuyla şekillenen ansiklopedistlerde, on yedinci yüzyıl rasyonalistlerinden farklı olarak genel yerine tikel, ilkeler yerine gözlemlenebilir olgular ve nihayet, rasyonel spekülasyon yerine de deneyim üzerine yeni bir vurgu söz konusu olur.​
Ansiklopedistler ve Din
Bilimi teolojik geleneğin engellerinden kurtararak modem kültürün özerk evrimi için çalışan ve dolayısıyla, akla dayanan bir iman çağından ziyade, imana dayanan bir akil çağının yaratıcıları olan ansiklopedistler için, sahnenin en önünde olması gereken, elbette bilimdir. Bilimin açıklayıcı, düzenleyici ve hatta yönetici gücüne inanan ve bilimsel düşünüşü güçlendirmek, yaygınlaştırmak için yazan ansiklopedistlerin önemli bir kısmı, din söz konusu olduğunda ateist bir tavır takınmıştır. Özbilinçleri hümanist, seküler, modern ve bilimsel sıfatlarıyla belirlenen Diderot, Lamettrie ve D'Holbach gibi ansiklopedistler için, dini dogma sadece karanlık ve anlaşılmaz değil, fakat saçma ve tehlikelidir de. Feodal yapı ve düzenin en önemli payandası olarak görülen din bağlamında, bununla birlikte daha yaygın olan, yine İngiliz kökenli bir duruş olarak deizmdir. Bilimsel araştırmanın, İnsanoğluna beslenen rasyonel inancın ve karşılaştırmalı din araştırmalarının mantıksal bir sonucu olan deizm kişisel olmayan bir yaradanı, bütün insan varlıklarında varolduğuna inanılan bir din duygusunu ve ortak ahlâkı vurgulamaktadır. Zira Hıristiyanlığın doğa telakkisinin deneysel akim sınamalarına karşı duramaması bir tarafa, Mısırlıların, Siyamlıların ve Çinlilerin ülkelerine yapılan seyahatler, ansiklopedistlere pek de dindar oldukları söylenemeyecek bu insanların erdemli olduklarını göstermiştir. Onlara göre, evrensel bir doğal din olup, bütün dinler bir Tanrı'ya inanma olgusuyla sağduyu düzeyinde bir ahlâkî kurallar sistemine indirgenebİlmektedir.​
Bununla birlikte, İngiliz empiristi Hume kuşkuculuğuyla ansiklopedistler arasında üçüncü bir tavrın doğuşuna yol açmıştır. Zira, deistlerin doğal din anlayışları insan varlığının akim emirleri tarafından yönetildiği temel kabulüne dayanmaktadır. Akil İnsanî motiflerin birörnek oyununun sağlıklı ifade kalıbıydı, kaldı ki bu motifler gerek niceliksel gerekse niteliksel olarak her yerde ve her zaman aynıydı. Fakat Hume, insan doğasıyla ilgili empirik bir araştırmanın, bir ve aynı motifler kümesi yerine bir itki ve tutkular kompleksini, düzenli bir kosmos yerine bir kaosu açığa vurduğunu söylerken, deizmin gerisindeki bu temel kabulü yerle bir eder. Zira dinin, dini deneyimin kökeninde, rasyonel birtakım motifler değil, fakat kimi ilk tutkular, bazı korku ve ümitler bulunmaktadır. Aklî bir dinin bir çelişki olduğunu söyleyen ve böylelikle, Aydınlanma rasyonalizminin neredeyse kökünü kazıma durumuna gelen Hume, ansiklopedistler arasında materyalizm/ateizmle deizm ikilemi dışında yeni bir alternatifin doğuşuna neden olmuştur. Nitekim, Condillac, Diderot, D'Holbach ve diğerlerinin ateizmiyle Hume'un kuşkuculuğu arasında tam ortalarda bir yerde duran Voltaire, aklın zayıf bir âlet olsa da, insanı hayvanların üstüne yükseltecek yegâne silah olduğunu öne sürer. Teleolojik delile veya "ilk neden argümanı"na inanırken, insanın kardeşliği klâsik idealiyle onun evrensel ahlâkını kabul eder. Çünkü o, ansiklopedistlerin en hümanistidir.​
Ansiklopedistler ve Tarih
Başkaca önemli katkıları bir kenara bırakılacak olursa, ansiklopedistlerin en büyük katkılarının tarih bilimini kurmak veya tarihi, filologların ellerinden kurtarmak olduğu söylenebilir. Onların bu konuda entelektüel babaları ise Dictioıvıaire historique et critique [Tarihsel ve Eleştirel Sözlük] adlı eseriyle tarihsel eleştirinin kurucusu olan Pierre Bayle'dır. Tarihin güvenli ve tartışmasız olgularına erişmenin, kendisi için, bir başlangıç noktası değil de, bir amaç olduğu Bayle'ın, Galile'nin bilim için yaptığını tarih için yapmış olduğunu söylemek abartı olmaz. Gerçekten de, sözlüğü hatalara ve tarihsel yanlışlara ilişkin bir belge ya da kayıt olan Bayle'a göre, tarihsel hakikate ancak kayıt ve belgelerin nesnel bir biçimde incelenmesi suretiyle erişmek mümkün olabilir. Onun açtığı yoldan yürüyen ansiklopedistler çağlarının bütün bir kültürünü geçmişe uygularken, insanın evrimini, zamanların ve ulusların ruhunu tarihin özü haline getirmiş, tarihin kaotik ve anlamsız olgularını ilerleme başat kavramsal faktörüyle düzene sokmaya çalışmışlardır.​
Ansiklopedistlerin böyle bir çaba içinde karşı karşıya kaldıkları en büyük ikilem, Aydınlanma ideallerinin, rasyonalist değerlerin zamandışı olduğu iddiası karşısında, geçmişin zamansal olgularını araştırmanın teorik anlamsızlığı ve insanın doğasının evrenselliğiyle ilerlemeyi bağdaştırma güçlüğüdür. Fakat bu ansiklopedistleri yıldırmaz; dünyanın geçmiş deneyimini zaman ve mekânın birtakım arazlarından ayıklayıp, insan doğasının değişmez ve evrensel ilkelerini gözler önüne serme pratik amacıyla inceleyen ansiklopedistler, gerçek insanın aklın ve doğanın ideal insanından uzaklaştığı tüm durumlarda, aradaki yarığı, onun nedenlerini dinin ve eski politik düzenin kötülükleriyle irtibatlandırarak açıklarlar. Ansiklopedistlerin bu bakımdan öncüsü başka bir İngiliz düşünürü, Yunanlıları ve Romalıları dünyanın çocukluk çağma yerleştirirken, klâsik dünyanın döngüsel tarih tasarımının umutsuzluğunun yerine lineer tarih anlayışının dünyevî umudunu geçiren bilim peygamberi Francis Bacon olmuştur. Buna göre, Academie des Sciences'™ daimî sekreteri olan Bernard Fontenelle, kadimlerle modernler arasındaki tartışma zeminini güzel sanatlar ve edebiyattan bilimsel başarıya taşıdı ve bu bakımdan kendi zamanına kadar uzanan bir tarihsel ilerleme iddiasıyla ortaya çıktı. Bununla birlikte, onun ilgisi geçmişten ziyade geleceğe dönüktü; o bundan ötürü, tarihin akışı için, insanın kaderini hep daha iyi şeylere doğru yöneltecek bir ilerleme yasası bulmaya çalışmıştı. AnneRobert-Jacques Turgot da, bütün bir insanlık tarihini inceleyip, bu tarihin insan ırkının yetkinliğe doğru ilerlemesinin bir belgesinden başka hiçbir şey olmadığını söyledi; aşikâr bir barbarlık çağında bile, insanlar ve toplum, yavaş yavaş da olsa, doğru yönde ilerlediğine göre, gelecekte ilerlemenin büyük bir hızla olması kaçınılmazdır. Turgot'nun arkadaşı Condorcet'de söz konusu öngörüler artık şaşmaz bir kehanet düzeyine yükselir. Nitekim, o Esquisse d'un tableau historique des progres de I'esprit humairt adlı eserinde, insanlığın ya da daha doğrusu Avrupa uygarlığının ilerlemenin sonuncu ve en yüksek noktasına doğru yaklaşmakta olduğunu öne sürer. İşte o gün geldiğinde, güneş, akıllarından başka bir efendi tanımayan insanların üstüne büyük bir güçle ışıyacaktır.​
E. Cassirer, The Philosophy of Enlightenment, Princeton, 1951.​
'A. Çiğdem, Aydınlanma Düşüncesi, İstanbul, 2. baskı, 1997.​
P. Gay, The Enlightenment: An Interpretation, vol. I, The Rise of Modern Paganism, New York, 1966.​
N. Hampson, The Enlightenment, Middlesex, 1968.​
J. Lively, The Enlightenment, New York, 1966​
D. Ou tram, The Enlightenment, Cambridge, 1995.​
I. O. Wade, The Structure and the Form of the French Enlightenment, vol, I, Esprit Philosophy que, Princeton, 1977.​
Ayrıca bkz., AKILCILIK, ALEMBERT, AYDINLANMA, ARAÇSAL AKİL, BACON, CONDORCET, DEİZM, DIDEROT, HOLBACH, İLERLEMECİLİK, KARTEZYANİZM, LAMETTRIE, LOCKE, MATERYALİZM, MONTESQUIEU, NEWTON, TURGOT, VOLTAIRE.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst