1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Dilde iki ya da daha çok sayıda birimin (yaklaşık olarak) aynı anlamı dile getirdiği durumlar vardır. Bu olgu, dil çalışmalarında eşanlamlılık olarak adlandırılır. Ancak, kimi durumlarda da aynı dilsel birimin birden çok anlamı yansıtması söz konusu olabilmektedir. İşte böyle, dilsel birimlerin gücül olarak iki ya da daha fazla anlamı karşılaması olgusu, dil çalışmalarında anlambulanıklığı diye adlandırılmaktadır. Bir başka deyişle, anlambulanıklığı taşıyan bir anlatım, içinde bulunduğu bağlamda birden fazla yorum almaktadır.​
Anlambulanıklığının en sık görülen nedenlerinden biri, birden çok anlama gelebilecek sözlüksel birimlerin kullanılmasıdır. Bu tür anlambulanıklığı, sözlüksel anlambulanıklığı [(ya da anlamsal anlambulanıklığı)] adını alır. Sözlüksel anlambulanıkhğının tanımlanabilir nedenlerinden biri çokanlamlı sözcüklerin kullanılmasıdır. Örneğin, gör-eyleminin çokanlamlı niteliği nedeniyle, Bugün başkanı göreceğim tümcesi bir yandan ilgili eylemin 'görme duyusu aracılığıyla bir şeyin varlığını algılamak' biçimindeki temel anlamıyla anlaşılabilirken, diğer yandan Bugün başkanla görüşeceğim (konuşacağım) biçiminde de yorumlanabilecek bir nitelik taşımaktadır. Bütün dillerde bu türden çokanlamlılık taşıyan pek çok sözcük bulunmaktadır. Türkçede bunlardan biri de, 'görme organı', 'görme, bakma', 'kaynak', 'delik', 'oda, bölme', 'çekmece', 'nazar' gibi pek çok anlama gelen göz sözcüğüdür. Bu sözcüğün kullanıldığı bir bağlamda, amaçlanan anlamlarından hangisinin anlaşılması gerektiği kimi zaman açık olmayabilir. Örneğin, Makası gözlerden birine koyuver tümcesinde çekmecelerin mi, yoksa, örneğin, bölmelere ayrılmış bir kutunun bu bölmelerinden birinin mi anlatılmak istendiği açık olmayabilir. Dil çalışmalarında bu gibi kullanımların sözlüksel anlambulanıklığı taşıdığı söylenir.​
Sözlüksel anlambulanıklığına neden olan bir başka anlamsal etken de eşadlılık olgusudur. Eşadlılık, aynı ses izlenimine sahip olan iki ya da daha çok sayıda sözcüğün farklı kavramları yansıtması olarak açıklanmaktadır. Bu olgunun Türkçedeki en tipik örnekleri gül,yüz, kurt, dolu gibi sözcüklerdir:​
gül; 1. bir çiçek adı; 2. güleyleminin emir kipindeki çekimi​
yüz: 1. surat; 2. sayı adı; 3. yüzeyleminin emir kipindeki çekimi​
kurt: 1. dört ayaklı bir hayvan; 2. kurtçuk dolu: 1. bir yağış biçimi; 2. boş olmayan Yukarıdaki gibi eşadlı sözcükler, kimi durumlarda anlatılmak istenen anlamın farklı yorumlarına yol açabilir. Örneğin, Şurada bir kurt var ya da Bu dolu gibi tümcelerde, anlatılmak istenen bu sözcüklerin yukarıda sıralanan anlamlarından herhangi birisi olabilir. Aynı durum, gül, yüz ve bunlar gibi eşadlı olan diğer sözcükler için de geçerlidir.​
Kimi zaman da bir tümcenin anlamı eşsesli bir sözcük içerdiği için anlambulanıklığı taşır. Eşsesli sözcükler, yazımları ayrı olmasına karşın söyleyişleri aynı olan ve anlamca ilgisiz kavramları yansıtan sözcüklerdir. Türkçede eşadlılık olarak karşımıza çıkan bu olgunun örnekleri kimi dillerde oldukça boldur. Örneğin İngilizce peace 'barış' / piece 'parça' ve site 'yer, mevki' / sight 'görme gücü; görme, görüş' sözcükleri bu niteliktedir.​
Anlambulanıklığı, kimi durumlarda da kullanılan bir sözlüksel birimin birden fazla anlam taşımasından değil, tümcenin dilbilgisel yapısından kaynaklanmaktadır. Yapısal anlambulanıklığı ya da sözdizimsel anlambulanıklığı olarak adlandırılan böyle bir durumda, bu kez anlamsal olarak bir ya da daha fazla biçimde yorumlanabilecek olan birim bir tümcesel yapıdır. Aşağıdaki örnekler bu tür bir anlambulanıklığı taşımaktadır:​
Tahta kapı tokmakları burada satılmaktadır.​
Eski Dışişleri bakanı cumhurbaşkanıyla bir görüşme yaptı.​
özlem evde kaldı.​
Berna Ali'nin partiye kimi çağırdığını tahmin ediyor.​
Yukarıda sıralanan örneklerden her biri, aşağıda belirtildiği gibi anlamsal olarak iki ayrı biçimde yorumlanmaya açıktır:​
(2') a. [Tahta kapı] tokmakları burada satılmaktadır. (tahta olan kapı, tokmaklar değil)​
b. Tahta (kapı tokmakları] burada satılmaktadır. (tahta olan tokmaklar, kapı değil)​
(3') a. [Eski Dışişleri] bakanı cumhurbaşkanıyla bir görüşme yaptı. (Eski Dışişlerinin bakanı)​
b. Eski [Dışişleri bakanı] cumhurbaşkanıyla bir görüşme yaptı. (Dışişlerinin eski bakanı)​
(4*) a. özlem [evde kaldı].​
b. Özlem [[evde] [kaldı]].​
(5‘) a. Berna Ali'nin partiye kimi çağırdığını tahmin ediyor.​
b. Berna Ali'nin partiye kimi çağırdığını tahmin ediyor?​
İlk iki örnekte, sözdizimsel yapının bir ad öbeğini oluşturan birimlerin farkh biçimlerde ulamlanmasına izin verdiği ve her ulamlama için de farklı bir anlamsal yorum bulunduğu görülmektedir, örnek 4, aynı eylem öbeği yapısı içinde farklı iki yorum alınabileceğini gösterir. 4a'da eylem tümleciyle anlamsal olarak birleşerek deyimsel bir yapı kurmaktadır: evde fal/-. 4b'de ise aynı yapı bu kez deyimsel olmayan bir biçimde yorumlanmaktadır: örneğin, okulda değil, evde kal-. 5'te ise, soru adılı olan kim öğesinin biri tümceye soru anlamı katan, diğeri ise böyle bir işlev taşımayan iki ayrı okuması söz konusudur, ki anlambulaıuklığını doğuran da bu ayrı okumalardır. Burada, yukarıda örneklenen yapısal anlambulanıklığı türlerinin yalnızca Türkçeye özgü olmadığı, tersine, evrensel nitelikli oldukları da not edilmelidir.​
Bir diğer anlambulanıklığı türü ise gönderimsel anlambulanıklığı'dır. Bu anlambulanıklığı türüne giren durumlarda anlambulamklığının kaynağı, bağlamda bulunan gönderge'ierden birden fazlasıyla olası gönderimsel ilişkiler kuran bir gönderimsel birimdir. Aşağıdakiler örnekleri bu açıdan inceleyiniz:​
Onlara sorulsaydı, memurlar ve işçiler hakkında bilgi alınabilirdi.​
Ben ona doğru koşarken, Ayşe Ali'ye el sallıyordu.​
Yukarıda sunulan tümceler ilk değerlendirmede herhangi bir anlambulanıklığı içermiyor gibi görünse de, bunlar, o ve onlar kişi adıllarının olası gönderimleri nedeniyle anlambulanıklığı taşımakladır. 6'da onlar ile gönderimde bulunulan birim ayrı ayrı 'memurlar' ya da 'işçiler' olabileceği gibi, aynı anda bu ikisi birden de olabilir. 7'de ise o adılı ile Ayşe'nin mi, yoksa Ali'nin mi anlatılmak istendiği açık değildir. Bu tümcenin olası yorumları şunlardır: Ben Ayşe'ye doğru koşarken, Ayşe Ali'ye el sallıyordu; Bert Ali'ye doğru koşarken, Ayşe Ali'ye el sallıyordu. 6 ve 7'deki gönderimsel anlambulanıklığı bunlarla da sınırlı değildir. Bu tümcelerdeki adılların gönderimi, tümce dışındaki bir göndergeye de olabilir. Bu doğrultuda, 6'daki onlar adılı, örneğin, tümcede sözü edilmeyen 'odacılar' ile ilişkili olarak yorumlanabilecek niteliktedir. 7'de de benzer bir durum söz konusudur. Böylece bu tümce, yukarıda verilen yorumlarına ek olarak şu yorumu da alabilmektedir: Ben Murat'a doğru koşarken, Ayşe Ali'ye el sallıyordu.
Gönderimsel anlambulanıklığı, 6. ve 7. örnekler bağlamında açıklanan biçimiyle aslında yapısal anlambulanıklığı içinde görülmelidir. Çünkü, 6-7'te olduğu gibi bu durumda da anlambulanıklığınm nedeni, tümcenin sözdizimsel yapılarının ilgili tüm yorumların üretilebilmesine açık olmasına dayanmaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi, bir birimin göndergesi her zaman tümce içinde bulunmayabilir. Bu, aslında bir tümceyi içinde bulunduğu dil-içi ve/veya dil-dışı bağlama bağlayan ve birbiriyle anlamsal olarak ilişkili ardışık tümcelerin üretilmesine olanak tanıyan sözdizimsel yapılardan biridir. Aşağıdaki örnek, bu sözdizimsel yapı nedeniyle gönderim ilişkisinin tek bir tümce içinde değil, tümceler arasında da kurulabileceğini daha açık bir biçimde göstermektedir:​
Kemal kardeşine Cenk'i görüp görmediğini sordu. Ona çok kızdığı rahatça anlaşılıyordu.​
Görüldüğü gibi, ikinci tümcede geçen o adılının gönderimi kendisinden önceki tümcede yer alan göndergelerden birinedir. Ancak, yine burada da bu adılla 'Cenk'e mi, yoksa 'Kemal'in kardeşi'ne mi gönderimde bulunulduğu açık değildir; bu nedenle de, yapısal anlambulanıklığmm bir türü olarak görebileceğimiz bir gönderimsel anlambulanıklığı örneği oluşturmaktadır.​
Yukarıda, genel olarak bir dilsel birimin dıl-içi bağlamda, yani aynı tümcede ya da daha önceki bir tümcede bulunan birimlerle kurduğu ve anlambulanıklığı taşıyan gönderimsel ilişki üzerinde duruldu. Ancak, dilsel birimler her zaman dil-içi bağlamda kodlanmış bulunan göndergelerle ilişkili olmak zorunda değildir. Bir dilsel birim, kimi zaman da dilsel olarak kodlanmamış, ancak yine de üretildiği bağlamda var olan göndergelerle gönderimsellik ilişkisi kurabilir. Örneğin, Bana şunu uzatır mısın? tümcesinde şu gösterme adılı ile belirtilen nesne ( = gönderge) dilsel olarak kodlanmadığından, bunun tanımlanabilmesi için dil-dışı bağlama bakmak gerekmektedir. Yukarıda sözü edilen anlambulanıklığı türlerinde olduğu gibi, dil-dışı bağlamda bu birim ile ilişkilendirilebilecek birden fazla göndergenin bulunduğu durumlarda, yine bir anlambulanıklığı oluşacaktır. Bu tür bir anlambulanıklığı, genellikle kullanımsal anlambulanıklığı olarak adlandırılmaktadır. Örneğin, yukarıdaki örnek tümcede konuşucunun masadaki makası istediği, ancak dinleyicinin makasın hemen yanında duran bıçak nedeniyle kendisinden bunlardan hangisinin istendiğini kesin olarak yorumlayamadığı bir durumda, bu türden bir anlambulanıklığı söz konusudur. Bununla birlikte kullanımsal anlambulanıklığı, genel olarak, anlambulanıklığı olgusunun touuşucıt anlamt'nı değil, dilsel anlamı içeren salt anlamsal bir olgu olduğu savıyla kimi anlambilimciler tarafından reddedilmektedir.​
Anlambulanıklığı, çoğu zaman başka bir 'anlamsal olarak açık olmama durumu' olan belirsizlik ile karışmaktadır. Ancak, bu ikisi bütünüyle ayrı şeylerdir ve karıştınlmamaları gerekmektedir. Bu ikisi arasındaki farkı kısaca, anlambulanıklığının aynı dilsel birimin sözlüksel, yapısal ya da kullanımsal olarak birden fazla anlamı karşılaması durumu iken, belirsizliğin aktarılmak istenen anlamın açık olmaması durumu olduğunu belirterek açıklayabiliriz. Belirsizliğin en tipik örnekleri, büyük, küçük, ağır, uzun gibi derecelendirilebilir sıfatların kullanıldığı bağlamlardır, örneğin, böyle bir sıfatın yüklem görevinde kullanıldığı Bu torbalar çok ağır tümcesinde 'ağır'lığın ölçüsü verilmediği için, tümce bu açıdan belirsizlik taşımaktadır. Ayrıca, sınıftaki bütün öğrenciler ondan nefret ediyor, gibi bir tümcede de yalnızca o an sınıfta bulunan öğrencilerden mi, yoksa sınıfa kayıtlı tüm öğrencilerden mi söz edildiği kesin değildir. Her ne kadar ikinci yorum daha doğal gibi dursa da, tümce mantıksal olarak ilk yorumu da alabilmekte ve bu nedenle uygun bağlamlarda birinci yorum doğal yorum olarak alınabilmektedir. Belirsizlik neredeyse tüm tümcelerde vardır. Başka bir deyişle, çeşitli dilsel birimler ekleyerek her tümceyi anlamsal olarak daha kesin bir duruma getirmek olası olduğundan, derinlemesine incelendiğinde hemen her tümcede bir belirsizlik görülebilir. Bu da, belirsizlik ile anlambulanıklığı arasındaki en temel ayırımlardan birini oluşturur.​
Son olarak belirtmek gerekmektedir ki, anlambulanıklığı, tümce ya da söylem yapısındaki bir bozukluk ya da konuşucuların dikkatsizliğinden veya başka dil-dışı olumsuz nedenlerden kaynaklanan bir olgu olarak algılanmamalıdır. Tersine, bu olgu doğal dillerin yapısal bir özelliğidir. Anlambulanıklığmın yukarıda açıklanan çeşitliliği ve dilin en temel yapısal özellikleriyle olan ilişkisi de, bunu kanıtlayacak niteliktedir.​
Bach, "Ambiguity", Routledge Encyclopedia of Philosophy(<id. E. Craig), Routledge, 1998.​
R. May, Logical Form: Its Structure and Derivation, MİT University Press, 1985.​
D. A. Cruse, Lexical Semantics, Cambridge Üniversitesi Yayınları, 1986.​
L Hom, "Metalinguistic Negation and Pragmatic Ambiguity", Language, 61(1985) pp. 121-174.​
Ayrıca bkz., ANLAM, ANLAM KURAMLARI, ANLAMBİLİM, DİL FELSEFESİ, DÛZANLAM.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst