Bağlaçlar cümleleri ya da bir cümle içindeki parçaları (cümlecikleri) birbirlerine bağlayan ve aralarında belli içerikli ilişkiler kuran sözcüklerdir. Bağlaçlar en az iki cümleyi birbirine bağlar ve birleşik bir cümle oluştururlar. Almanca’da iki tür cümle vardır.​

ANA/ESAS/TEMEL CÜMLELER (Hauptsätze): Bağımsızdır ve çekimlenen fiilin ikinci pozisyonda olmasıyla karakterize olurlar.​

Örneğin:
Mein Bruder fährt morgen mit dem Zug nach Bochum..​
Kardeşim yarın trenle Bochum'a gidiyor.​

An dem Abend fiel der Meteor auf die Erde.​
O akşam meteor yeryüzüne düştü.​

YAN CÜMLELER (Nebensätze): başka bir temel cümleye gömülü ve ona bağımlıdır. Tek başına bulunamayan cümlelerdir. Almancada bu cümlelerdeki çekimli fiil son pozisyondadır.​

Örneğin:
Ich weiß, dass mein Bruder morgen nach Bochum fährt.
Kardeşimin yarın Bochum'a gideceğini biliyorum.

Bu örnekte Ich weiß (biliyorum) temel cümlecik, neyi bildiğini açıklayan "dass mein Bruder morgen nach Bochum fährt." (kardeşimin yarın Bochum'a gideceğini) ise yan cümleciktir. Dikkat edilirse fährt fiili yan cümleciğin en sonundadır.

Wir sahen im Fernsehen, wie der Meteor an dem Abend auf die Erde fiel.
Televizyonda göktaşının o akşam nasıl yeryüzüne düştüğünü gördük.

Bu örnekte de "Wir sahen im Fernsehen" (televizyonda gördük) temel cümlecik, Televizyonda neyi gördüğümüz açıklayan "wie der Meteor an dem Abend auf die Erde fiel." (göktaşının o akşam nasıl yeryüzüne düştüğünü) cümlesi ise yan cümleciktir.​

Görüldüğü gibi bağlaçlar genelde yan cümleciğin başına gelip temel (esas) cümlecikle belli türden ilişkiler kurarlar. Esas cümlecikteki asıl fiili nitelik, zaman, sebep, sonuç, koşul vb. olarak tanımlar ve detaylandırırlar.​

Eğer bir cümle birden fazla cümlecik içeriyorsa bu cümlecikler iki şekilde bağlanabilir:​

1. Koordinierende (nebenordnende) Konjunktionen: Temel (Esas) cümleleri birbirine bağlayan bağlaçlar

Und ve aber gibi paralel ve eşit statüdeki cümleleri bağlayan bağlaçlardır. Bu cümlelerden her ikisi de ana cümle ise fiil her ikisinde de ikinci pozisyondadır. (Er ist gestern Abend gekommen, aber ich habe ihn noch nicht gesehen.) Bu bağlaçlar ayrıca iki yan cümleyi de birleştirebilir. Bu durumda fiil her ikisinde de son pozisyondadır. (Ich weiß, dass sie morgen kommt und dass sie mich sehen möchte.)​

2. Subordinierende (unterordnende) Konjunktionen: Yan cümleyi temel cümleye bağlayan bağlaçlar

Das ve wenn gibi bu bağlaçlar yan cümleleri tanımlar. (Ich bringe dir das Buch, wenn ich morgen vorbeikomme) Yan cümleler başka bir cümleye bağımlıdır ve cümledeki işlevlerine göre 3 ana türe ayrılırlar.​

2.1. İsim cümlecikleri: İsim tamlaması gibi işlev görürler. Örneğin bir cümlenin öznesi ya da nesnesi olurlar. (Ich weiß, dass sie morgen kommtYarın geleceğini biliyorum)​

2.2. Sıfat Cümlecikleri: Sıfat görevi görürler. Bir ilgi zamiriyle tanımlanırlar. (Die Frau, die morgen kommt. - Yarın gelen kadın)​

2.3. Zarf Cümlecikleri: Zarflarla aynı işleve sahiptir yani zaman, neden, tarz belirtirler. Zarflar gibi anlamlarına göre sınıflandırılabilirler. (Die Frau kam, als die Sonne aufging.Kadın güneş doğduğunda geldi.)​

Şimdi bütün bu bağlaç çeşitlerini örneklerle birlikte detaylı olarak görelim.​

1. Koordinierende (nebenordnende) Konjunktionen: Temel (Esas) cümleleri birbirine bağlayan bağlaçlar

Bu bağlaçlar aynı türdeki cümleleri bağlar. Bu bölümün girişinde gösterildiği gibi, iki ana cümleyi veya iki alt cümleyi birbirine bağlayabilirler, ancak birçoğu sadece kelimeleri veya kelime öbeklerini de bağlayabilir:​

aberama, fakat, lakin, ancaknämlichçünkü, için
alleinama, fakat, lakin, ancakoderya da, veya, yahut
bald … bald …kah … kah, bir … bir,sondernbilakis, aksine, değil
beziehungsweiseveya, ya da, yahutsowieyanısıra, ayrıca
dennçünkü, zira, içinsowohl... alshem … hem de
dochancak ,fakat, lakinteils … teilskısmen … kısmen (de)
entweder … oderya … ya daundve, ile, hem
jedochama, ancak, fakat, lakinweder … nochve … ve de …

aber: ama, fakat, lakin, ancak, yalnız, oysa, ise anlamına gelir. Bu bağlaç cümle içindeki vurguya göre bağımsız bir şekilde başka yerlerde de bulunabilir.​

Er runzelte die Stirn, aber sie sagte noch nichts
Kaşlarını çattı, ama hala bir şey söylemedi.​

Mein Buch ist groß, aber dein Buch ist klein
Benim kitabım büyüktür, ama senin kitabın küçüktür.​

Ich rufe ihn, aber er kommt nicht.
Onu çağırıyorum, ama o gelmiyor.​

Der Junge hat viele Freunde, aber sie sind nicht hier.
Çocuğun çok arkadaşı var, ama onlar burada değiller.​

Ich fahre am Wochenende nach Paris, aber diesmal gehe ich in kein Museum
Hafta sonu Paris'e gidiyorum ama bu sefer müzeye gitmiyorum​

Bu bağlaç cümle öğelerini de bağlayabilir:

Sie arbeiten langsam, aber dafür sorgfältig.
Yavaş, ama buna karşılık temiz çalışıyorlar.​

Diese alte Dame ist arm, aber glücklich.
Bu yaşlı bayan yoksul ancak mutlu.​

Es war eine schöne, aber anstrengende Reise.
Güzel, ama yorucu bir seyahatti.​

Die Schülerin ist intelligent, aber faul.
Öğrenci zeki, ama tembel.​

Dieses Haus ist nicht modern, aber schön.
Bu ev modern değil, ancak güzel.​

Es ist anders, aber lecker.
Çok farklı ama lezzetli.​


allein, doch ve jedoch: Bunların hepsi esas olarak resmi yazılarda, özellikle de edebi kayıtlarda kullanılan aber alternatifleridir.​

(i) allein genellikle istenmeyen veya beklenmeyen bir kısıtlama getirir:

Ich hatte gehofft, ihn nach der Sitzung zu sprechen, allein er war nicht zugegen.
Seanstan sonra onu görmeyi umuyordum ama orada yalnız değildi.​

(ii) jedoch, doch'tan daha katı ve vurguludur.

Der Lohn ist karg, doch man genießt die abendlichen Stunden.
Ücretler zayıf ama akşam saatlerinin tadını çıkarabilirsiniz.​

Im Allgemeinen war er kein guter Schüler, jedoch in Latein war er allen überlegen.
Genel olarak iyi bir öğrenci değildi, ancak Latince'de herkesten daha üstündü.​

sondern: Aksine, bilakis, de/da, değil anlamlarında kullanılır. Bu bağlaçla iki cümleyi bağlarken birinci cümlenin olumsuz bir anlam içermesi gerekir. Bu da nicht ya da kein gibi olumsuzluk sözcükleri ile yapılır.​

Ist das ein Ei?
Bu bir yumurta mıdır?​
Nein, das ist kein Ei, sondern das ist ein Apfel.
Hayır, bu bir yumurta değildir, bilâkis bu bir elmadır.​

Ist das eine Übung?
Bu bir alıştırma mıdır?​
Nein, das ist keine Übung, sondern das ist ein Lehrstück.
Hayır, bu bir alıştırma değildir, bilâkis bu bir derstir.​

Yukarıdaki örneklerde sondern kelimesinin olumsuz ve olumlu cevapların arasına girerek her ikisini de birbirine bağladığını görüyoruz. Yalnız biz Türkçede "bilâkis" kelimesini pek fazla kullanmayız ve böyle cümlelerde bilâkisi kaldırır, «Bu bir yumurta değil, bir elmadır.» deriz. Böyle cümleleri Türkçeye bu şekilde de tercüme edebilirsiniz. Ayrıca sondern ile yapılan cümlelerde olumlu cümledeki «das ist» çıkartılarak cümle kısaltılabilir. Bu kısaltılmış şekil Almancada daha çok kullanılır. Şimdi örnekler görelim:​

Ist das ein Buch?
Bu bir kitap mıdır?​
Nein, das ist kein Buch, sondern ein Hut.
Hayır, bu bir kitap değil, bir şapkadır.​

Ist das ein Stuhl?
Bu bir sandalye midir?​
Nein, das ist kein Stuhl, sondern ein Tisch.
Hayır, bu bir sandalye değil, bir masadır​

Das ist nicht ihre Geschichte, sondern deine.
Bu onların değil, senin hikayen.​

Es kostet nicht zwanzig, sondern fiinfzig Euro.
Yirmi değil, elli Euro'ya mal oldu.​

Zürich liegt nicht in Österreich, sondern in der Schweiz.
Zürih Avusturya'da değil İsviçre'dedir.​

Ich möchte keine Cola, sondern ein Bier.
Kola değil bira istiyorum.​

Er ist nicht reich, sondern arm.
O zengin değil, fakir.​


nicht nur … sondern auch: “sadece değil … aynı zamanda …“ kalıbına karşılık gelir.​

Sie hatte zugegeben, daß sie den Lord in Würzburg nicht nur gesehen, sondern auch gesprochen hatte.
Lord'u Würzburg'da görmekle kalmayıp aynı zamanda konuştuğunu da itiraf etmişti.​

Hierzu sind nicht nur Mitglieder, sondern auch Gäste eingeladen.
Sadece üyeler değil, misafirler de davetlidir.​

Nicht nur hat Helmut kräftig mitgeholfen, sondern Franziska hat auch ihren Teil dazu beigetragen.
Helmut sadece çok yardımcı olmadı, aynı zamanda Franziska da rol aldı.​

denn, nämlich: denn ve nämlich "çünkü" anlamına gelir. Bu bağlaçların yer aldığı cümlecikler, önceki cümlecikteki olay veya eylemin nedenini verir, bu yüzden cümle içinde asla birinci konumda değildirler.​

denn

Der Schüler ist fleißig, denn er arbeitet viel.
Öğrenci çalışkandır, çünkü o çok çalışıyor.​

Der Schüler läuft, denn die Schule beginnt bald.
Öğrenci koşuyor, çünkü okul hemen başlıyor.​

Der Junge öffnet die Tür, denn sein Vater kommt.
Çocuk kapıyı açıyor, çünkü babası geliyor.​

Er kann nicht kommen, denn er ist noch nicht fertig.
O gelemiyor, çünkü henüz hazır değil.​

Frank möchte Ingenieur werden, denn er interessiert sich für Technik
Frank mühendis olmak istiyor, çünkü o teknik şeylere ilgi duyuyor.​

Wir wollten heute fahren, denn montags ist weniger Verkehr.
Bugün seyahat etmek istedik, çünkü Pazartesi günleri daha az trafik vardır.​

Wahrscheinlich hatte ich den Fremden angestarrt, denn er sah auf und lächelte.
Muhtemelen yabancıya bakıyordum çünkü başını kaldırıp gülümsedi.​

Wir wollten nicht länger draußen bleiben, denn es wurde langsam kalt.
Artık dışarıda kalmak istemedik çünkü hava soğuyordu.​

nämlich: Her zaman cümlecik içine fiilden sonraki pozisyona yerleştirilir.​

Er konnte sie nicht verstehen, er war nämlich taub.
Onu anlayamadı, çünkü sağırdı.​


oder, beziehungsweise, entweder … oder, weder … noch

Bunlar alternatif sunan disjunktiv bağlaçlardır.​

oder: veya, ya da, yoksa, yahut, veyahut, değil mi anlamlarına gelir. İkinci cümle bir alternatif ifade eder. Önüne virgül koymak zorunlu değildir ancak cümlede anlam karışıklığını gidermek ya da cümlenin anlamını belirginleştirmek için virgül konulabilir.​

Ist das eine Tür oder ein Fenster?
Bu bir kapı mı yoksa bir pencere mi?​

Ist das ein Stuhl oder ein Tisch?
Bu bir sandalye midir yoksa bir masa mıdır?​

Ist das eine Übung oder ein Lehrstück?
Bu bir çalıştırma mıdır yoksa bir ders midir?​

Möchtest du fernsehen oder willst du lieber ins Kino gehen?
TV izlemek mi istersin yoksa sinemaya gitmeyi mi tercih edersin?​

Ich weiß, was passiert, wenn eine Warmfront oder eine Kaltfront vorbeiziehen.
Sıcak bir cephe veya soğuk bir cephe geçtiğinde ne olacağını biliyorum.​

Morgen können wir zu Hause bleiben, oder wir können einen Spaziergang machen, wenn du willst.
Yarın evde kalabilir ya da isterseniz yürüyüşe çıkabiliriz.​

Wir können in Heidelberg oder in Mannheim umsteigen.
Heidelberg veya Mannheim'daki trenleri değiştirebiliriz​

Sie wollten das Haus aus oder umbauen.
Evi genişletmek veya dönüştürmek istediler.​


beziehungsweise: ama, ya da, veya anlamına gelir. birbirini dışlayan alternatifleri belirtir. beziehungsweise başlangıçta sadece resmi kayıtlarla sınırlıydı, ancak artık yaygın olarak konuşma dilinde de kullanılmaktadır. Yazı dilinde genellikle bzw. olarak kısaltılır.​

Sie haben lange in Deutschland gewohnt, bzw. sie haben dort oft Urlaub gemacht.
Almanya'da uzun süre yaşadılar ya da orada sık sık tatile çıktılar.​

Das Gerät kostet 300 Euro, bzw. 250 Euro mit Rabatt.
Cihazın maliyeti 300 avro veya indirimli 250 avro.​


entweder … oder: ya … ya da …

Birbirini dışlayan alternatifleri işaret eder. Bu bağlacın birinci kısmı yani entweder sözcüğü ya birinci cümlenin başında yer alır ya da cümlenin içine alınır. Oder bağlacı ise yine daha önce bildiğimiz gibi kullanılır. Entweder birinci cümlenin başına geldiği zaman kendisinden hemen sonra birinci cümlenin kişiye göre çekilen eylemi gelir. Ayrıca burada oder bağlacı yer aldığı için birinci ve ikinci cümlelerde aynı olan cümle ögeleri tekrarlanmaz.​

Entweder lässt du mich in Ruhe oder ich gehe weg.
Du lässt mich entweder in Ruhe oder ich gehe weg.
Ya beni rahat bırakırsın ya da çekip giderim.​

Entweder er wird entlassen, oder er findet gar keine Stellung.
Ya işten çıkarılacak ya da hiç iş bulamayacak.​

Mein Vater ist jetst entweder bei meinem Onkel oder bei meiner Tante.
Babam şimdi ya amcamdadır ya da teyzemde.​

Du gehst entweder in die Schule oder du verdienst Geld.
Ya okula gidersin ya da para kazanırsın.​


weder … noch … : ne … ne de …

Bu bağlacın bir kısmı yani weder sözcüğü ya birinci cümlenin başında yer alır ya da cümlenin içine alınır. Weder sözcüğü birinci cümlenin başına geldiği zaman kendisinden hemen sonra birinci cümlenin çekimli eylemi yer alır. Noch sözcüğü ise ikinci cümlenin başına gelir ve kendisinden hemen sonra ikinci cümlenin kişiye göre çekilen eylemi yer alır.​

Weder sehnt er sich nach der Heimat, noch besucht er seine Verwandten dört.
Er sehnt sich weder nach der Heimat, noch besucht er seine Verwandte dört.
O ne memleketini özlüyor , ne de oradaki akrabalarını ziyaret ediyor.​

Meltem kann weder Englisch noch Deutsch.
Meltem ne İngilizce ne de almanca biliyor.​

Er liest weder Bücher noch Zeitungen.
Kitap ya da gazete okumuyor.​

Ich habe weder seinen Brief bekommen, noch habe ich sonst von ihm gehört.
Ne mektubunu aldım ne de ondan başka bir şekilde haber aldım.​

Weder için yaygın bir alternatifi ... noch und auch nicht / kein kullanmaktır. Bu özellikle Almanca konuşma dilinde kulağa daha hoş ve doğal gelir.​

Er liest keine Bücher und auch keine Zeitungen
Kitap veya gazete okumuyor.​

Ich habe seinen Brief nicht bekommen, und ich habe auch nicht sonst von ihm gehört
Mektubunu almadım, ondan başka türlü haber de almadım.​

Sie hat mir noch nicht geschrieben, und ich erwarte auch nicht, dass ich bald von ihr höre.
Henüz bana yazmamış, yakında ondan haber almayı da beklemiyorum.​

und, sowie, sowohl … als

und: "ve" anlamına gelen bu kelimenin kullanılışı çok basittir ancak yine de dikkat etmek gerekir. Cümlenin anlam bütünlüğüne ve estetiğine göre ile, hem, -ıp/-ip/-up/-üp, erek/arak, de/da, ise, sonra, ardından olarak da çevrilebilir. Und bazen iki ayrı cümleyi birbirine bağlar, bazen da cümle içinde iki ismin veya iki zamirin veya iki sıfatın arasına girer. Şimdi bütün bu halleri açıklayan örnekler görelim.​

Das ist eine Mappe, und das ist ein Buch.
Bu bir çantadır ve bu bir kitaptır.​

Ahmet ist klein, und Ayşe ist groß.
Ahmet küçüktür ve Ayşe büyüktür.​

Das Pferd ist weiß, und die Kuh ist schwarz.
At beyazdır ve inek siyahtır.​

Karl fragte und Peter Antworte
Karl soruyordu ve Peter cevap veriyordu.​
Karl soruyordu, Peter de cevap veriyordu.​

Er ist nach Deutschland gefahren und hat dort studiert.
O Almanya’ya gidip üniversitede okudu.​

Ich fahre am wochenende nach paris und schaue mir den Louvre an.
Haftasonu Paris'e gidip Louvre'a bakıyorum.​

Heute arbeiten wir im Büro und morgen gehen wir zum Tanzen.
Bugün büroda çalışırız, yarın da dans etmeye gideriz.​
Bugün büroda çalışıp yarın dans etmeye gideriz.​

İki ya da daha fazla cümleyi birbirine bağlarken cümlelerde aynı olan cümle öğeleri bir sonraki cümlede tekrarlanmaz.​

Wir fahren diese Woche in die Heimat und wollen dort unsere Verwandten besuchen. (wir)
Bu hafta memlekete gidiyoruz ve orada akrabalarımızı ziyaret etmek istiyoruz.​
Bu hafta memlekete gidip orada akrabalarımızı ziyaret etmek istiyoruz.​

Ich gehe jetzt nach Hause und mache sofort meine Hausaufgaben. (ich)
Şimdi eve gidiyorum ve hemen ev ödevlerimi yapıyorum.​
Şimdi eve gidip hemen ev ödevlerimi yapıyorum.​

Dikkat edilirse özneler (wir ve ich) ilk ve ikinci cümlede aynı olduğu için ikinci cümlede tekrarlanmamıştır.​

Aşağıdaki cümlede ise hem özne hem de yüklem her iki cümlede aynı olduğu için ikinci cümlede tekrarlanmaz:

Ich esse jetzt Nudeln und (ich esse) später eine Torte.
Ich esse jetzt Mudeln später eine Torte.
Şimdi makarna, daha sonra bir turta yerim.​

Sie wollen mit Katzen (spielen) und (sie wollen) dann mit Hunden spielen.
Sie wollen mit Katzen und dann mit Hunden spielen.
Onlar önce kedilerle sonra da köpeklerle oynamak istiyor.​

Angela und Gudrun wollen auch kommen.
Angela ve Gudrun da gelmek istiyorlar.​

Einer der Verdächtigten durchbrach eine Straßensperre und konnte erst nach einer Verfolgungsjagd gestoppt werden.
Şüphelilerden biri barikatı kırdı ve ancak bir kovalamacadan sonra durdurulabildi.​

Und bağlacı cümlenin ögelerini de bağlayabilir:

Örneğin iki ismi:

Ecem und Taylan sind Kinder.
Ecem ve Taylan çocuktur.​

Die Katze und der Hund sind hier.
Kedi ve köpek buradadır.​

Das Fenster und die Tür sind nicht offen.
Pencere ve kapı açık değildir.​

Örneğin iki sıfatı:

Das Auto ist rot und groß.
Otomobil kırmızı ve büyüktür.​

Der Bleistift ist schwarz und lang.
Kalem siyah ve uzundur.​

Die Pferde sind weiß und schön.
Atlar beyaz ve güzeldir.​

* Birkaç cümle birbirine und bağlacı ile bağlanırsa und her defasında tekrarlanmaz, sadece son cümleden ya da son sözcükten önce bir defa belirtilir. Bu durumda diğer cümlelerin arasına sadece virgül konulur.​

Can ging nach Hause, wusch sich die Hände, schaltete seinen Computer ein und sah sich dann einen Film an.
Can eve gitti, ellerini yıkadı, bilgisayarını açtı ve sonra bir film izledi.​


sowie, sowohl … als (auch) : “hem … hem de …”

Bu bağlaçlarlar und bağlacının genellikle yazı dilinde kullanılan stilistik alternatifleridir. Ancak konuşma dilinde de bilinmiyor değillerdir. Ögeler arasındaki bağlantıyı und’dan daha fazla vurgularlar ve genellikle auch ile kullanılırlar.​

Dürrenmatt hat sowohl Dramen als (auch) Kriminalromane geschrieben.
Dürrenmatt'ın hem dramaları hem de suç romanları yazmıştır.​

Du bist sowohl dick als auch zuckerkrank.
Sen hem şişman hem de şeker hastasısın.​

Pelin kaufte sich sowohl ein Haus als auch ein Auto.
Pelin kendisine hem bir ev hem de bir otomobil satın aldı.​

Sowie ikinci ögeye sowohl als’a göre daha fazla vurgu yapar:

Dürrenmatt hat Dramen sowie (auch) Kriminalromane geschrieben.
Dürrenmatt dramalar ve (ayrıca) suç romanları yazdı.​


bald … bald: kah … kah, bazen … bazen, bir … bir,

Bu bağlacın bir kısmı birinci cümleciğin başında yer alır ya da cümleciğin içine alınır. İkinci kısmı ise ikinci cümleciğin başına gelir. Her iki cümlecikte de bald’dan hemen sonra cümlenin çekimlenmiş fiili yer alır.​

Bald weinte das Kind, bald lachte es.
Çocuk kah güldü, kah ağladı.​
Çocuk bazen güldü, bazen ağladı.​

Bald redet sie, bald sagt sie kein Wort.
O bazen konuşur, bazen tek kelime etmez.​


teils … teils: kısmen … kısmen (de) …, kimi zaman … kimi zaman (da) …,

Aynı şekilde, cümleler teils ile birbirine bağlandığında çekimlenmiş fiiller her iki teils’ten de hemen sonra gelir.​

Wir haben unseren Urlaub teils in Italien verbracht, teils in der Schweiz teils heiter, teils wolkig
Tatilimizi kısmen İtalya'da, kısmen İsviçre'de kısmen neşeli, kısmen bulutlu geçirdik.​

Teils war man sehr zuvorkommend, teils hat man mich völlig ignoriert.
Bazen insanlar çok yardımseverdi, bazen de tamamen göz ardı edildim.​


2. Subordinierende (unterordnende) Konjunktionen: Yan cümleyi temel cümleye bağlayan bağlaçlar

Yan cümleler (veya yan cümlecikler) (Nebensätze) kendi başlarına kullanılamazlar ve yanlarında mutlaka onlara destek verecek birer temel (esas, ana) cümle olur. Sıradan bir cümleciği yan cümlecik haline getirmek için bazı bağlaçlar kullanmamız gerekir. İşte bu bazı bağlaçlar yan cümlecik oluşturup bir ya da daha fazla yan cümleciği temel cümleye bağlarlar. Bu bağlaçlara Unterordnende Konjunktionen yani "Yan cümleyi temel (esas) cümleye bağlayan bağlaçlar" diyoruz. Bunlar yan cümleciklerin başında bulunurlar ve bunlarla oluşturulan bu yan cümleciker cümledeki işlevlerine göre 3 ana türe ayrılırlar.​

  • İsim Cümlecikleri (Subjektsatz - Objektsatz): Özne ve Nesne yerine geçerler.
  • Sıfat Cümlecikleri (Attributsatz): Sıfat yerine geçerler
  • Zarf Cümlecikleri (Adverbialsatz): Zarf yerine geçerler

Yan cümlecikler ve bunların temel cümleye bağlanmasıyla ilgili kuralları bilmemiz Almanca öğrenmede çok ama çok önemlidir. O yüzden aşağıda sayacağımız kuralları iyice kavradığımızdan emin olmalıyız:​


1. Yan cümlecik bir bağlaçla başlar ve özneye göre çekimlenmiş fiil yan cümleciğin en sonunda yer alır,​

Yan cümlecik: weil ich in die Stadt FAHRE - şehre gittiğim için

2. Yan cümlecik hiçbir zaman tek başına kullanılamaz. Yan cümlecik daima bir esas cümleciğin yanında bulunur. Bir esas cümlecik ise tek başına bulunabilir.​

Esas cümlecik: Ich kann dich jetzt nicht besuchen. - Şimdi seni ziyaret edemem.

3. Yan ve esas cümleciklerin aralarında daima bir virgül vardır.​

Ich kann dich jetzt nicht besuchen, weil ich in die Stadt fahre.
Şehre gittiğim için şimdi seni ziyaret edemem.

4. Perfekt ve gelecek zamanda yardımcı fiil (haben, sein, werden) özneye göre çekimlenerek yan cümleciğin en sonunda, yan cümleciğin esas fiilinin arkasında yer alır. Können, wollen, ... cinsinden yardımcı fiiller de yan cümleciğin en sonunda bulunurlar.​

Ich habe dich nicht besuchen können, weil ich in die Stadt gefahren BİN.
Şehre gittiğim için seni ziyaret edemedim.

Ich kann dich jetzt nicht besuchen, weil ich in die Stadt fahren WERDE.
Şehre gideceğim için şimdi seni ziyaret edemem.

Ich kann dich jetzt nicht besuchen, weil ich in die Stadt fahren WILL.
Şehre gitmek istediğim için şimdi seni ziyaret edemem.

5. Yan cümlecikte ayrılabilen fiillerin takılarıyla esas fiil kısımları ayrılmaz.​

Die Kinder freuen sich, weil der Vater heute ZURÜCKKOMMT.
Baba bugün geri geldiği için çocuklar seviniyorlar.​

6. Yan cümlecik önce de gelebilir. O zaman virgülden sonra esas cümleciğin fiili yer alır. Fiilden sonraki pozisyonda ise özne yer alır. Cümlenin Türkçe anlamında bir değişiklik olmaz.​

Weil der Vater heute zurückkommt, freuen sich die Kinder.

7. Ancak temel cümle bir soru, emir ya da şart cümlesi ise yan cümle başa alınmaz ve daima temel cümleden sonra gelir.​

8. Bir temel cümleye bağlı birden fazla yan cümle bulunabilir. Yan cümle temel cümlenin içinde de yer alabilir.​

9. Bir yan cümleden sonra temel cümle devam ediyorsa ya da başka bir yan cümle başlıyorsa mutlaka virgül konur.​

Şimdi bu 3 tür yan cümleciği ve bunların bağlaçlarla nasıl oluşturulup temel cümleye bağlandığını görelim.​

2.1. İsim cümlecikleri:

İsim cümlecikleri cümlede isimler ve isim tamlamalarıyla aynı işleve sahiptir. Çoğu zaman bir fiilin tamamlayıcıları olarak bulunurlar ve bu yüzden Tamamlayıcı Cümlecikler olarak da adlandırılırlar. Cümlede özne, nesne veya fiilin diğer tamamlayıcılarından biri olarak bulunabilirler. Özne olarak bir isim cümleciği kullanılırsa fiil üçüncü tekil şahısa göre çekimlenir.​

İsim cümlecikleri de her zaman için yan cümle (Nebensatz) görevinde olduklarından, kendi başlarına kullanılamazlar ve yanlarında mutlaka onlara destek verecek birer temel (esas, ana) cümle olur.​

Almancada isim cümlecikleri dass, ob, wenn ve diğer w ile başlayan soru kelimeleriyle oluşturulurlar.​

dass: ki, öyle ki, -diğine, -diğini, -duğunu, -acağına, -eceğine anlamlarında kullanılır. (Türkçede doğrudan bir kelime karşılığı olmasa da İngilizcedeki that kelimesinin karşılığıdır)​

dass isim cümlelerinde kullanılan en yaygın bağlaçtır.

Umuyorum, ki arkadaşım bana yardım eder.​
Öğretmen, görüyor ki öğrenciler çok çalışıyor.​
Duydum, ki dün sinemaya gittin.​

gibi cümleler Almancada hep dass kullanılarak yapılır. Kolay anlaşılması için Türkçelerini bu şekilde yazdık ancak aslında Türkçede bu şekilde kullanılması kulağa pek hoş gelmez. Bu cümleler daha düzgün şekillere sokulabilir. Şöyle ki:​

Arkadaşımın bana yardım edeceğini umuyorum.​
Öğretmen öğrencilerin çok çalıştığını görüyor.​
Dün sinemaya gittiğini duydum.​

Yukarıdaki cümlelerde "umuyorum" "öğretmen görüyor" ve "duydum" temel cümleciği meydana getirir.​

Ich hoffe.Umuyorum.
Der Lehrer sieht.Öğretmen görüyor.
Ich habe gehört.Duydum.

Yan cümlecikler ise şunlardır:

Mein Freund hilft mir.Arkadaşım bana yardım eder.
Die Schüler arbeiten viel.Öğrenciler çok çalışıyor.
Du bist ins Kino gegangen.Sinemaya gittin.

Bu yan cümlecikleri esas cümlecikle birlikte kullanmak için başlarına dass getiririz. Dass getirdiğimizde bu cümlelerde görülen tek değişiklik fiillerinin en sona gitmesidir. Dass ile başlayan yan cümleciği bu şekilde kurduktan sonra esas cümlecikten bir virgülle ayırırız.

Ich hoffe, dass mein Freund mir hilft.Umuyorum, ki arkadaşım bana yardım eder.
Arkadaşımın bana yardım edeceğini umuyorum.
Der Lehrer sieht, dass die Schüler viel arbeiten.Öğretmen görüyor, ki öğrenciler çok çalışıyor.
Öğretmen öğrencilerin çok çalıştığını görüyor.
Ich habe gehört, dass du gestern ins Kino gegangen bist.Duydum, ki dün sinemaya gittin.
Dün sinemaya gittiğini duydum.

Meine Mutter hat geschrieben, dass meine Schwester morgen kommt.
Annem yazdı, ki kız kardeşim yarın geliyor.
Annem kız kardeşimin yarın geldiğini yazdı.

Ich weiß, dass du am Mittwoch ins Kino gehst.
Biliyorum, ki çarşamba günü sinemaya gidiyorsun.
Çarşamba günü sinemaya gittiğini biliyorum.

Wir wißen, dass er sein bester Freund ist.
Onun, onun en iyi arkadaşı olduğunu biliyoruz.

Hasan erzählte uns, dass er mit seinem Freund an die See fahren will.
Hasan bize arkadaşıyla deniz kenarına gitmek istediğini anlattı.

Ich habe gehört, dass unser Lehrer krank ist.
Öğretmenimizin hasta olduğunu duydum.

Er wusste nicht, dass ich einen Bruder hatte.
Benim bir erkek kardeşim olduğunu bilmiyordu.

Ich habe in einem Buch gelesen, dass es in Afrika viele Elefanten gibt.
Bir kitapta Afrika’da çok fil olduğunu okudum.

Die Mutter hört, dass die Kinder in ihrem Zimmer singen.
Anne çocukların odalarında şarkı söylediklerini duyuyor.

Wir wussten nicht, dass man hier nicht rauchen darf.
Burada sigara içilemeyeceğini bilmiyorduk.

Der Junge sieht, dass seine Freunde sich auf der Brücke befinden.
Çocuk arkadaşlarının köprünün üstünde bulunduklarını görüyor.

Der Bauer erzählt seinem Sohn, dass er seinen Traktor verkauft hat.
Çiftçi oğluna traktörünü sattığını anlatıyor.

Sie wissen, dass ich kein Geld habe.
Param olmadığını biliyorsunuz.

Dass sie morgen kommt, erstaunt mich.
Yarın geleceğine şaşırdım.

Sie hat mir versichert, dass alles in Ordnung sei.
Bana her şeyin yolunda gittiğine dair güvence verdi.

Man klagt ihn an, dass er das Geld gestohlen hat.
Parayı çalmakla suçlanıyor.

Er hat darauf gewartet, dass Peter ihn grüßte.
Peter'ın onu selamlamasını bekliyordu.

Tatsache ist, dass er gelogen hat.
Gerçek şu ki yalan söyledi.

Ich bin froh, dass du kommen konntest.
Gelebilmene sevindim.

Ihn quälte die Angst, dass etwas passieren könnte.
Bir şeylerin olabileceğinden korkuyordu.

* dass’ın düşmesi:

Dass bazı bağlamlarda ve bazı isim cümleciklerinde ihmal edilebilir yani düşebilir. Böyle durumlarda yan cümleciğin cümle dizilişi değişerek temel bir cümle gibi olur. Yani fiil tekrar cümledeki ikinci pozisyona gelir. Dolaylı bir konuşma yaparken yani bir şeyi aktarırken kullanılan fiillerle birlikte veya algılamak, hissetmek, umut etmek, düşünmek ve inanmak gibi duyguları ifade eden fiillerle birlikte kullanıldığında dass düşebilir. Bu durum konuşma dilinde daha sık karşımıza çıkar.​

Sie sagte, dass sie einen Brief schreibe.
Bir mektup yazdığını söyledi.

Sie sagte, sie schreibe einen Brief
Bir mektup yazdığını söyledi.

* dass ile yapılan bazı cümleler tek başına kullanılabilir.

Emir ve dileklerde:

Dass du (mir) rechtzeitig nach Haus kommst!
Eve çok geç kalmadığından emin ol!

Ünlemlerde:

Dass die es heute so eilig haben!
Bugün acele ediyorlar!


ob: mi, -ip... -mediğini, -ip... -meyeceğini, olup olmadığını, acaba anlamlarına gelir.

Genellikle bir soruyu, şüpheyi veya kararsızlığı gösteren yan cümle bağlacıdır. Ob cümlelerinin hepsi dolaylı sorulardır ve aşağıdaki görevleri yerine getirebilir:

Özne:
Ob sie morgen kommt, ist mir gleich.
Yarın gelip gelmeyeceği umrumda değil.

Accusativ nesne:
Sie vergaß, ob sie eine Karte gekauft hatte.
Bir kart satın alıp almadığını unuttu.

Edat nesnesi:
Ich erinnere mich nicht daran, ob ich eine gekauft habe.
Bir tane satın alıp almadığımı hatırlamıyorum.

Yüklem tamamlayıcısı:
Die Frage ist, ob wir eine Tankstelle erreichen
Soru, bir benzin istasyonuna ulaşıp ulaşamayacağımızdır.

Daha fazla örnek görelim:

Sie fragt, ob du auch kommst.
Senin de gelip gelemeyeceğini soruyor.

Ich weiß nicht, ob er es weiß.
Ben onun bunu bilip bilmediğini bilmiyorum.

Ich weiß nicht, ob er es macht oder nicht.
Yapar mı, yapmaz mı; bilmiyorum.

Ich weiß nicht, ob sie wartet.
O bekler mi, bilmem.

Ich bin nicht sicher, ob die E-Mail-Adresse richtig ist.
E-posta adresinin doğru olup olmadığından emin değilim.

Könnten Sie mich bitte zurückrufen und mir sagen, ob die Reservierung in Ordnung geht?
Lütfen bana telefonla geri dönüş yapıp rezervasyonun tamamlanıp tamamlanmadığını bildirir misiniz?

Ob cümeleri özellikle konuşma dilinde soru sormak için sıklıkla tek başına kullanılır:

Ob es in Schwerin noch Glocken gibt?
Schwerin'de hala çan var mı?

Ayrıca bir soruyu tekrarlamak veya bir varsayımı ifade etmek için de kullanılabilirler:

Ja, ob das wirklich stimmt?
Evet, bu gerçekten doğru mu?


wenn: …iken, -dığında, -dığı zaman, -eceği zaman, -ince, -ınca,

Yukarıda saydığımız tüm yan cümlecik oluşturma ve temel cümleyle bağlanma kuralları wenn için de geçerlidir.

wenn tarafından oluşturulan isim cümlecikleri şu şekillerde işlev görebilir:

Özne:
Mir ist es recht, wenn sie heute nicht kommt.
Bugün gelmezse benim için sorun yok.

Akkusativ Nesne:
Sie mag es nicht, wenn ich sie bei der Arbeit störe.
Onu işyerinde rahatsız edince hoşlanmıyor.


Soru Zamirleri:

W harfi ile başlayan tüm soru kelimeleri isim cümlecikleri oluşturmak için bağlaç olarak da kullanılırlar. W kelimeleri ile oluşturulmuş tüm isim cümleciklerinin hepsi bir şekilde dolaylı sorulardır ve aşağıdaki gibi işlevlerde bulunurlar:

Özne:
Was sie dort macht, ist mir gleich.
Orada ne yaptığı umrumda değil.

Accusativ nesne:
Sie vergaß, wie man es macht.
Nasıl yapılacağını unuttu.

Edat nesnesi:
Ich erinnere mich nicht daran, wann ich es hörte.
Ne zaman duyduğumu hatırlamıyorum.

Yüklem tamamlayıcısı:
Die Frage ist, wo sie es gekauft hat.
Soru, onu nereden satın aldığı.



2.2. Sıfat Cümlecikleri:

İlgi Zamirleri veya ilgi cümlecikleri olarak da çevirilen (Attributsatz) (İngilizce: relative clauses, relative clauses, adjective clauses) konusunu daha sonra başka bir başlıkta ele alacağız.


2.3. Zarf Cümlecikleri:

Daha önce gördüğümüz gibi yan cümlecik bağlaçları, bu yan cümleciklerin başında kullanılırlar ve yan cümleciğin esas cümle ile olan ilişkisini gösterirler. İşte bu bağlaçlardan bazıları da cümlede zarf görevi gören yan cümlecikler yani “zarf cümlecikleri” oluşturup esas cümleye bağlarlar. Bu oluşan “zarf cümlecikleri” de kendi içinde çeşitli türlere ayrılır.​

1. Zaman Belirten Yan Cümlecikler (Temporale Nebensätze)
2. Neden Belirten Yan Cümlecikler (Kausale Nebensätze)
3. Amaç Belirten Yan Cümlecikler (Finalsätze)
4. Sonuç Belirten Yan Cümlecikler (Konsekutive Nebensätze)
5. Zıtlık Belirten Yan Cümlecikler (Konzessive Nebensätze)
6. Tarz Belirten Yan Cümlecikler (Modale Nebensätze)
7. Koşul Belirten Yan Cümlecikler (Konditionale Nebensätze)
8. Yer Belirten Yan Cümlecikler (Lokalsätze)


Şimdi bunları detaylıca görelim.


2.3.1. Zaman Belirten Yan Cümlecikler ve Bunları Oluşturan Bağlaçlar

Almanca’da zaman zarfı cümleciklerini oluşturan temel bağlaçlar:

als-dığı zaman /sırada, -dığında, … iken, -ince/-ıncaseit(dem)-den beri, -diğinden beri
Bevor-meden/-madan önce, -meden/-madansobaldolur olmaz, yapar yapmaz
bis-ceye kadar, -e kadar/dek/değinsolangeDıkça, -diği sürece, -diği müddetçe
da-dığı zaman /sırada, -dığında, … iken, -ince/-ıncasooft-dıkça, her -şinde, her defasında,
ehe-meden/-madan önce, -meden/-madansowieolur olmaz, yapar yapmaz
indemaynı esnada/anda, … ikenwährendiken, -dığı sırada, -dığı halde, bu arada, esnasında, sırasında
indes, indesseniken, -dığı sırada, -dığı halde, bu arada, esnasında, sırasındawann, wenniken, -dığında, -dığı zaman, -eceği zaman, -ince, - ınca
kaum (dass)olur olmaz, yapar yapmaz, güç bela, ancak henüzwieiken
nachdem-dıktan sonrawobei-dığında

als, da, indem, wann, wenn, wie: Bunların hepsi iken, -dığı zaman, -dığı sırada, aynı esnada/anda, -dığında, esnasında, sırasında, -ince, -ınca, anlamlarına gelir.

als: iken, -dığı zaman, -dığı sırada, aynı esnada/anda, -dığında, esnasında, sırasında, -ince, -ınca

als ile yapılan cümleler geçmişteki tek bir olayı ifade eder. Dolayısıyla als bağlacının bulunduğu cümlenin geçmiş zaman yani Präteritum, Perfekt ya da Plusquamperfekt olması gerekir.

Als ich in Passau ankam, habe ich sie auf dem Bahnstieg gesehen.
Passau'ya geldiğimde onu platformda gördüm.

Als ich weiterging, wurde ich immer müder.
Yürüdükçe daha çok yoruldum.

Als die Frau später ihre Arbeitspapiere vorlegen musste, kam die Wahrheit an den Tag.
Kadın daha sonra çalışma kağıtlarını sunmak zorunda kaldığında, gerçek ortaya çıktı.

Mein Vater war von der Arbeit Zurück, als wir nach Hause kamen.
Eve geldiğimizde babam işten dönüştü.

Ich war ein kleines Kind, als meine Mutter starb.
Als meine Mutter starb, war ich ein kleines Kind.

Annem vefat ettiğinde küçük bir çocuktum.

Es regnete, als ich in Glasgow ankam.
Glasgow'a vardığımda yağmur yağıyordu.


Bir “als” yan cümlesini izleyen esas cümle genellikle bir “da” kelimesi vasıtasıyla ilişki kurar.

Als ich in Passau ankam, da habe ich sie auf dem Bahnstieg gesehen.
Passau'ya geldiğimde onu platformda gördüm.

Ancak bu “da” yı kullanmak şart değildir, yani isteğe bağlıdır. (bunu hemen aşağıdaki da ile karıştırmayın)


da: iken, -dığı zaman, -dığı sırada, aynı esnada/anda, -dığında, esnasında, sırasında, -ince, -ınca

als’in edebi ve oldukça eski moda bir alternatifidir.

Die Sonne schien an einem wolkenlosen Himmel, da er seinen Heimatort verließ.
Memleketinden ayrılırken, güneş bulutsuz bir gökyüzünde parlıyordu.

Da du nicht kommen willst, gehe ich allein.
Gelmek istemediğin için yalnız gidiyorum.


wie: iken, -dığı zaman, -dığı sırada, aynı esnada/anda, -dığında, esnasında, sırasında, -ince, -ınca

Geçmiş zamandaki bir olaydan bahseden ancak geniş/şimdiki zamandaki bir fiille birlikte kullanılır.
(Özellikle Güney Almanya’da konuşma dilinde wie kullanımıyla karşılaşabilirsiniz)

Als/Wie ich das Fenster öffne, schlägt mir heftiger Lärm entgegen.
Pencereyi açtığımda yoğun bir sesle karşı karşıya kaldım.


wann: Wann soru zarfıdır. Bu nedenle doğrudan veya dolaylı cümlelerde soruları ifade etmek için kullanılır.

Wann kommst du heute Abend nach Hause?
Bu gece ne zaman eve geleceksin?

Er hat mich gefragt, wann ich heute Abend nach Hause komme.
Bu gece ne zaman evde olacağımı sordu.


wenn: …iken, -dığında, -dığı zaman, -eceği zaman, -ince, -ınca,

Wenn ile yapılan cümeler, şimdiki zamanda, gelecek zamanda bir ya da birden fazla gerçekleşen olayları veya geçmişte birden fazla gerçekleşmiş olayları ifade etmek için kullanılır.
* Geçmiş zamanda bir kez yaşanmış olaylar için wenn kullanılmaz. Onun yerine als kullanılır.

lch sehe - görürüm
lch sehe Ahmet. - Ahmet’i görürüm
wenn ich sehe ... - görürsem
wenn ich Ahmet sehe ... - Ahmet’i görürsem
lch werde ihm ein Buch geben. - ona bir kitap vereceğim
Wenn ich Ahmet sehe, werde ich ihm ein Buch geben. - Ahmet'i görürsem ona bir kitap vereceğim.

wenn ich lerne... - öğrenirsem
wenn ich Deutsch lerne... - Almanca öğrenirsem
lch werde nach Deutschland fahren. - Almanya'ya gideceğim.
Wenn ich Deutsch lerne, werde ich nach Deutschland fahren. - Almanca öğrenirsem Almanya'ya gideceğim.

Türkçede şart cümlesinin önce, esas cümleciğin sonra söylenmesine karşın Almancada hangisi önce söylenirse söylensin farketmez. Yukarıdaki örneklerde şartı gösteren yan cümlecik önce yer almaktadır. Bu durumda sonra gelen esas cümleciğin fiili hemen virgülden sonra, yani yan cümlecikten hemen sonra yer almaktadır.​

Aşağıdaki örneklerde (sağdakilerde) ise esas cümlecik başta yan cümlecik sonda yer almaktadır. Bu durumda esas cümleciğin fiili olduğu yerde kalır. Esas cümlecikte bir değişiklik olmaz, sadece sonuna yan cümlecik eklenir (ve elbette kural olarak bu yan cümleciğin fiili sonda olur) ve aynı şekilde Türkçeye çevrilir.​

Wenn ich gehe, sehe ich meinen Bruder.
Gidersem erkek kardeşimi görürüm.
Ich sehe meinen Bruder, wenn ich gehe.
Gidersem erkek kardeşimi görürüm.
Wenn sie die Zimmer aufräumt, kann sie gehen.
Odaları toplarsa gidebilir.
Sie kann gehen, wenn sie die Zimmer aufräumt.
Odaları toplarsa gidebilir.
Wenn du hier sitzt, sehen sie dich.
Burada oturursan seni görürler.
Sie sehen dich, wenn du hier sitzt.
Burada oturursan seni görürler.

Şimdi wenn ile yapılan koşul (şart) cümlelerini daha iyi anlamak için bir cümleyi adım adım analiz edelim. “Pelin güzel bir restoran bulamazsa teyzesinin evine gider” cümlesini ele alalım.

Burada yan cümlecik: “Pelin güzel bir restoran bulamazsa” şeklindedir. Bunu önce normal bir ana cümle gibi Almancaya çevirelim:

Pelin findet kein gutes Restaurant
Pelin güzel restoran bulmaz (bulmuyor).

Bu cümleyi şart cümlesi haline getirmek için önüne wenn getirip fiilini de en sona götürürüz:

Wenn Pelin kein gutes Restaurant findet
Pelin güzel restoran bulmazsa

Esas cümlecik ise “teyzesinin evine gider” şeklindedir. Bu da şu şekilde Almancaya çevrilir:

Sie geht zum Haus ihrer Tante.
Teyzesinin evine gider.

Her iki cümleciği birleştirirken yan cümlecik önce gelirse esas cümleciğin fiili araya konan virgülden hemen sonra yer alır. Esas cümleciğin diğer kelimeleri bunu takip ederler.

Wenn Pelin kein gutes Restaurant findet, geht sie zum Haus ihrer Tante.
Pelin güzel bir lokanta bulamazsa teyzesinin evine gider.

Yan cümlecik önce geldiği için esas cümleciğin fiili geht virgülden hemen sonra bulunmaktadır.

Aynı şekilde esas cümlecik önce, yan cümlecik ise sonra gelebilir.

Pelin geht zum Haus ihrer Tante, wenn Sie kein gutes Restaurant findet.

Görüldüğü gibi cümlenin Türkçe anlamında bir değişiklik olmaz. Yalnız Almancası ufak bir değişikliğe uğrar. İlk cümlede “o” deyip o ile belirtilenin kim olduğunu ikinci cümlede açıklamak hoş değildir. Bu yüzden burada özne olan Pelin ile özneyi tanımlayan zamir Sie (o) cümlenin daha estetik görünmesi için yer değiştirmiştir. Bu değişiklik doğal olarak sadece esas cümlecikle yan cümleciğin öznesi aynı olduğunda mümkündür.​

Şimdi bol bol başka örnekler görelim:

Wenn sein Onkel kommt, wird das Kind einen Spaziergang machen.
Das Kind wird einen Spaziergang machen
, wenn sein Onkel kommt.

Amcası gelirse çocuk bir gezinti yapacak.

Wenn mein Fieund nicht in fünf Minuten kommt, gehe ich allein ins Kino.
Ich gehe allein ins Kino
, wenn mein Freund nicht in fünf Minuten kommt.

Arkadaşım beş dakika içinde gelmezse yalnız sinemaya giderim.

Die Menschen gehen nach Hause, wenn es Abend wird.
Akşam olunca insanlar eve gider.

Wenn das Wetter heute schön ist, gehen wir in den Park.
Hava güzel olduğunda parka gideriz.

Wir gehen in den Park, wenn das Wetter heute schön ist.
Parka gideriz hava güzel olduğunda.

Wenn es mit der Karriere als Fußballspieler nichts wird, habe ich schon einen Plan B.
Futbol oyunculuğu kariyerim başarılı olmazsa, bir B planım var.

Wenn Sie sofort übersiedeln möchten, können Sie bei einer älteren Dame im Stadtzentrum wohnen.
Hemen taşınmak istiyorsanız şehir merkezinde yaşlı bir kadının yanında ikamet edebilirsiniz.

Wir können rasten, wenn wir den Gipfel erreichen.
Zirveye vardığımızda dinlenebiliriz.

Ich bringe es, wenn ich morgen vorbeikomme.
Yarın geldiğimde getireceğim.

Sie besucht uns immer, wenn sie nach Fulda kommt.
Fulda'ya gelince hep bizi ziyaret eder.

Wenn ich nach Hause komme, dusche ich erst mal.
Eve geldiğimde ilk önce duş alırım.

Wenn er anruft, sag mir Bescheid.
Eğer ararsa, bana bildirin.


Esas cümle bir soru ya da emir cümlesiyse yan cümlecik başa alınmaz ve daima temel cümleden sonra gelir:

Was machst du, wenn dein Freund nicht kommen kann?
Arkadaşın gelemezse ne yaparsın?

Kommst du auch zu mir, wenn Peter kommt?
Peter gelirse sen de bana gelir misin?

Wo kann der Student wohnen, wenn er in der Stadt keine Bekannten hat?
Şehirde tanıdıkları yoksa öğrenci nerede oturabilir?

Von wem kannst du Geld bekommen, wenn dein Vater dir kein Geld schickt?
Baban para göndermezse kimden para alabilirsin?

Schreibe die Übungen noch einmal! Du hast sie falsch geschrieben.
Alıştırmaları bir kere daha yaz! Onları yanlış yazmışsın.

Schreibe die Übungen noch einmal, wenn du sie falsch geschrieben hast!
Yalnış yazdıysan alıştırmaları bir kere daha yaz!

Nehmt dieses Buch, wenn ihr es lesen wollt!
Okumak isterseniz bu kitabı alın!

* Gerçekte olmayan bir durum veya gerçekleşmesi imkânsız bir istek olduğunda wenn tarafından oluşturulan isim cümleciklerinin fiilleri Konjunktiv II formunda olabilir.

Mir wäre es recht, wenn sie heute nicht käme.
Bugün gelmeseydi mutlu olurum.

Wenn das Wetter heute schön wäre, würden wir in den Park gehen.
Hava bugün güzel olsaydı parka giderdik.

Wir würden in den Park gehen, wenn das Wetter heute schön wäre.
Parka giderdik, eğer bugün hava güzel olsaydı.


* Bir olayın birden fazla ve sıkça tekrarlandığını belirtmek için genellikle jedesmal, immer gibi sözcükler yer alır.

Wir gingen immer spazieren, wenn das Wetter schön war.
Hava güzel olduğunda hep gezerdik.

Jedes Mal wenn ich nach Deutschland fahre, besuche ich meine deutschen Freunde.
Almanya’ya her gittiğimde Alman arkadaşlarımı ziyaret ediyorum.


* Bir wenn yan cümleciğini takip eden temel cümle (isteğe bağlı olarak) dann ile başlayabilir.

Wenn das Wasser ausgelaufen ist, (dann) schließt sich die Klappe automatisch.
Su bittiğinde kapak otomatik olarak kapanır.

* Geçmiş zamanda bir gelecek duygusu/anlamı varsa als yerine wenn kullanılır.

Ich wollte zu Hause sein, wenn Karl ankam.
Karl geldiğinde evde olmak istedim.


indem: aynı esnada, aynı anda, … iken

indem eşzamanlı yani aynı anda gerçekleşen eylemleri ifade etmek için kullanılır.

Anna küsste ihre Mutter, indem sie die Palette und den nassen Pinsel in ihren Händen weit von ihr abhielt.
Anna ellerindeki palet ve ıslak fırçayı ondan iyice uzak tutarken annesini öptü.

(İndem’in bu şekilde kullanımı artık Almanca’da sık rastlanmaz)

bevor, ehe, bis

Bevor (ehe): -meden/-madan önce, -meden/-madan

bevor ve ehe arasında anlam açısından bir fark yoktur. Bevor daha sık görülürken ehe resmi kayıtlarda karşınıza çıkabilir. Ancak çok nadir de olsa konuşma dilinde de karşınıza çıkabilir. Her iki cümlecikte de zaman genel olarak aynıdır, ancak farklı da olabilir.

Der Kanzler muss das Volk befragen, bevor er einen Friedensvertrag unterzeichnet.
Şansölye bir barış antlaşması imzalamadan önce halka sormalıdır.

Es bestand, ehe die Erde geschieden war von den Himmeln.
Yeryüzü göklerden ayrılmadan önce O vardı.

Bevor wir frühstücken, machen wir 30 Minuten Gymnastik.
Kahvaltı etmeden önce 30 dakika jimnastik yapıyoruz.

Kannst du uns besuchen, bevor du wegfährst?
Ayrılmadan önce bizi ziyaret edebilir misin?

* bevor ve ehe “ondan bile önce”, “daha da önce” duygusu vermek için noch ile güçlendirilebilir.

Noch bevor sie zurückkam.
Geri dönmeden bile önce.

* Cümleye olumsuz anlam vermek için erst kullanılır.

erst …, wenn / erst …, als

Örneğin:Annem geri gelene kadar eve gitmek istemiyorum.” anlamında bir cümle kurmak istiyoruz diyelim. Bunu erst ile aşağıdaki şekilde kurabiliriz:

Ich will erst nach Hause gehen, wenn Mutter wieder da ist.
Sadece annem geri döndüğünde eve gitmek istiyorum.
Annem geri gelene kadar eve gitmek istemiyorum.

Das Kind hörte erst zu weinen auf, als es vor Müdigkeit einschlief.
Çocuk sadece yorgunluktan uykuya daldığında ağlamayı bıraktı.
Çocuk uykuya dalacak kadar yorgun olana kadar ağlamayı bırakmadı.

Nicht… bevor (veya ehe) ve nicht… bis yalnızca yan cümlecik bir koşul içeriyorsa kullanılır. Genellikle fazladan (gereksiz) bir nicht eklenir:

Bevor er sich (nicht) entschuldigt hatte, wollte sie das Zimmer nicht verlassen.
Özür dilemeden önce odadan ayrılmak istemedi.

Du darfst nicht gehen, bis du (nicht) deine Hausaufgaben fertig hast.
Ödevinizi bitirene kadar gidemezsiniz.


bis: -ceye kadar, -ye, -ya kadar/dek/değin, -ana,-ene kadar/dek anlamlarına gelir.

Temel cümle ve yan cümlede zamanlar genellikle aynı olur, ancak farklı olduğu durumlar da söz konusu olabilir.

Ich warte hier, bis du zurückkommst.
Sen gelene kadar burada bekleyeceğim.

Bis du zurückkommst, habe ich das Fenster repariert.
Siz geri dönene kadar pencereyi düzeltirim.

Wir werden warten, bis der Bus abgefahren ist.
Otobüs hareket edinceye kadar bekleyeceğiz.

Sie wartete, bis der Bus angekommen war.
Otobüs varıncaya/gelinceye kadar bekledi.

kaum (dass): olur olmaz, yapar yapmaz anlamına gelir. Bir şeyin ucu ucuna gerçekliştiği duygusu verir.

İki ana cümleyi bağlıyorsa ilk cümlecikte kaum, ikinci cümlecikte de so ya da da kullanılır.

Kaum hatten wir das Wirtshaus erreicht, so/da begann es zu regnen.
Hana ulaşır ulaşmaz, yağmur yağmaya başladı.

Ana cümleciği yan cümleciğe bağlıyorsa, ana cümleciğin başına kaum, takip eden yan cümleciğin başına da als konur.

Kaum hatten wir das Wirtshaus erreicht, als es zu regnen begann.
Yağmur yağmaya başladığında hana henüz ulaşmıştık.

Yazılı dilde şu şekilde kullanıldığı da olur:

Kaum dass wir das Wirtshaus erreicht hatten, begann es zu regnen.



nachdem: -dıktan sonra


Bu bağlaçla kurulan bir cümle, bir işin tamamen bitiğini ve yeni bir işin başlayacağını bildirir. Dolayısıyla bu bağlaçla kurulan cümleciğinin zamanının, temel cümleciğinkinden daha geçmiş bir zaman olması gerekir. Bu nedenle nachdem ile kurulan yan cümleciklerin zamanı ya Perfekt ya da Plusquamperfekt olur. Temel cümlecik Präsens ya da Futur ise yan cümlecik Perfekt, temel cümlecik herhangi bir geçmiş zaman ise yan cümle Plusquamperfekt olur.​

Temel CümlecikYan Cümlecik
Präsens, FuturPerfekt
Präteritum, PerfektPlusquamperfekt

Günther geht nach Hause, nachdem er die Arbeit beendet hat.
Nachdem Günther die Arbeit beendet hat, geht er nach Hause

Günther işi bitirdikten sonra eve gidiyor/gider.

Günther wird nach Hause gehen, nachdem er die Arbeit beendet hat.
Günther işi bitirdikten sonra eve gidecek.

Günther ging nach Hause, nachdem er die Arbeit beendet hatte.
Günther işi bitirdikten sonra eve gidiyordu/gitti.

Günther ist nach hause gegangen, nachdem er die Arbeit beendet hatte.
Günther işi bitirdikten sonra eve gitti.


seit, seitdem: -den beri, -diğinden beri, itibaren, bu yana

Seitdem'in kısa biçimi olan seit eskiden konuşma dilinde bazen kullanılırdı. Ancak artık yazı dilinde bile sık kullanılır olmuştur.

Seit(dem) er sein Haus verkauft hat, wohnt er in einem Hotel.
Evini sattığından beri bir otalde yaşıyor.

Seit ich in Ankara wohne, regnet es nicht.
Ankara’da oturduğumdan beri yağmur yağmıyor.

Vertraut er ihr an, dass er unter Schreibstörungen leidet, seit er diesen Drehbuchauftrag bekommen hat?
Bu senaryo siparişini aldığından beri yazmakta sıkıntı yaladığını ona itiraf edecek mi?

Ich habe maine Tante nicht gesehen, seitdem sie operiert worden ist.
Halamı ameliyat olduğundan beri görmedim.


sobald, sowie, solange, sooft

sobald:
olur olmaz, yapar yapmaz


Yan cümlecik (Nebensatz)Temel Cümlecik (Hauptsatz)
PräsensPräsens, Futur
PräteritumPräteritum
PerfektPräsens, Futur
PlusquamperfektPräteritum

Sobald der Präsident in del Saal entritt, wird das Konzert beginnen.
Başkan salona girer girmez konser başlayacak.

Sobald ich merkte, dass er gar nicht zuhörte, griff ich ihn am Ärmel.
Dinlemediğini fark eder etmez kolunu yakaladım.


sowie: olur olmaz, yapar yapmaz (sobald’ın sık kullanılan bir alternatifidir.)

Sowie ich etwas weiß, rufe ich dich an.
Bir şey öğrenir öğrenmez seni arayacağım.

solange: -dıkça, dığı sürece/müddetçe

Wir haben gewartet, solange wir konnten.
Elimizden geldiğince bekledik.

Solange Leute da sind, werden wir Musik machen und ausschenken.
Burada insanlar olduğu sürece müzik yapacağız ve içki vereceğiz.

Solange er in der Türkei war, hat er kein Wort Türkisch gesprochen.
Türkiye’de bulunduğu sürece bir kelime Türkçe konuşmadı.

* Ayrıca bir koşul anlamıyla da kullanılabilir:

Solange er sein Bestes tut, bin ich zufrieden.
Elinden gelenin en iyisini yaptığı sürece memnun olacağım.

* solange bağlacı iki kelime ile yazılan ve çok uzun anlamına gelen so lange ifadesiyle karıştırılmamalıdır.


sooft: her defasında, her – dığında, her -işinde, -dıkça

Du kannst kommen, sooft du willst.

İstediğiniz sıklıkta gelebilirsiniz.

Er hat mich immer gegrüßt, sooft ich ihm begegnet bin.
Onunla her kaşılaşmamda beni hep selamladı.

Sooft er kam, brachte er uns immer Geschenke mit.
Ne zaman gelse bize hep hediyeler getirirdi.

Sooft er kommt, bringt er mir Schokolade mit.
Her gelişinde beraberinde bana çikolata getiriyor.


während ve alternatifleri

während:
… iken, -dığı sırada, -dığı halde, -mı/-mi/-mu/-mü


Temel ve yan cümlecik aynı zamanda olur.

Während sie auf das Essen wartet, liest sie eine Zeitung.
Yemek beklerken gazete okuyor.

Gülay liest eine Zeitung, während sie auf das Essen wartet.
Gülay yemeği beklerken bir gazete okur.

Die Zollprobleme löste Boris, während wir in Urlaub waren.
Biz tatildeyken Boris gümrüklerle ilgili sorunları çözdü.

während bir zıtlığı ya da karşıtlığı da ifade eder:

Während Angela sehr nervös ist, ist Norbert sehr ruhig.
Angela çok sinirliyken Norbert çok sakindir.

noch während, -ken bile anlamına gelir:

Noch während sie schlief…
O uyurken bile…


indes and indessen: während ile aynı anlama gelir. Özellikle edebi ve resmi kayıtlarda kullanılırlar.

Seine Glieder zitterten, indes er diese grauenvolle Lust in sich erwürgte.
Kendi içinde bu korkunç arzuyu boğarken bacakları titriyordu.

wohingegen: während’e alternatif olarak genelde resmi kayıtlarda kullanılır. Zıtlığı ve karşıtlığı daha güçlü bir şekilde ifade eder.

Auf fünf Stipendien hatten sich nur 18 Autoren beworben, wohingegen es im Vorjahr noch 40 Kandidaten gewesen waren.
Beş bursa sadece 18 yazar başvururken, bir önceki yıl 40 aday vardı.

wobei: ...ile birlikte, ...yanısıra anlamlarına gelir. Ana cümlecikteki eylemle aynı zamanda, aynı anda gerçekleşen bir eylemi ifade etmek için kullanılır.

Nach Angaben der Polizei schlug der Mann sie ins Gesicht, wobei er sie verletzte.
Polise göre, adam yüzüne yumruk attı, onu yaraladı.

Es kam zur Kollision mit dem Wagen einer 24 Jährigen Frau, wobei sich beide Fahrzeuge überschlugen.
24 yaşında bir kadının kullandığı arabayla bir çarpışma yaşandı ve her iki araç da devrildi.



2.3.2. Neden Belirten Yan Cümlecikler ve Bunları Oluşturan Bağlaçlar

da-den dolayı/ötürü, -dığ için, -dığından, -dığına göre, -mesi/-ması nedeniyle, -mesi/masından dolayı
nun (da/wo)şimdi, artık, bundan böyle
umso mehr, alsdaha çok
weilçünkü, -den dolayı, ötürü, -dığı için, -dığından, -dığına göre, -mesi/-ması nedeniyle, -mesi/-masından dolayı
zumalher şeyden önce, çünkü, en başta

weil: çünkü, -den dolayı, ötürü, -dığı için, -dığından, -dığına göre, -mesi/-ması nedeniyle, -mesi/-masından dolayı

Ich bin sehr müde, weil ich den ganzen Taggearbeitet habe.

Bütün gün çalıştığım için çok yorgunum.

Morgen komme ich nicht, weil ich keine Zeit hab.
Yarın gelmeyeceğim çünkü vaktim yok.

Tülay fährt nach Deutschland, weil ihre Familie in Deutschland lebt.
Weil ihre Familie in Deutschland lebt, fährt Tülay nach Deutschland.

Ailesi almanya’da yaşadığı için Tülay Almanya’ya gidiyor.

Özellikle konuşma dilinde bir weil cümleciğinden önceki esas cümlecikte darum, deshalb ya da deswegen zarfları kullanılabilir. Bunun amacı weil cümleciği içinde verilen nedene daha fazla vurgu yapmaktır.​

Er konnte darum / deshalb / deswegen nicht kommen, weil er plötzlich krank geworden war.
Gelemedi çünkü aniden hastalandı.

Günlük konuşulan Almancada, weil sık sık temel cümlecik kelime sırası ile konuşulmaya başlanmıştır, yani çekimlenen fiil olması gerektiği gibi cümlenin sonunda değil de ikinci pozisyonda kullanılır olmuştur. Bu kullanım son yıllarda çok yaygınlaşmıştır ancak yine de yazı dilinde standart dışı ve kabul edilemez olarak görülür.​

"denn" ve "nämlich" de bir nedeni veya gerekçeyi belirtmek için kullanılır. Ancak, temel cümle sözcük sırasıyla bir cümle oluştururlar. Yani fiiller yan cümleciklerdeki gibi cümleciğin sonuna gitmez.


da: -den dolayı/ötürü, -dığ için, -dığından, -dığına göre, -mesi/-ması nedeniyle, -mesi/masından dolayı

Weil’dan farkı da’nın zaten bilindiği varsayılan bir nedeni belirtmesidir. da ile kurulan yan cümle her zaman temel cümleden önce söylenir. Yani her zaman önde neden açıklanır sonra esas cümle gelir.​

Weil dichter Nebel herrschte, konnten keine Maschinen landen.
Kalın sis yüzünden hiçbir uçak inemez.

Ich musste zu Fuß nach Hause gehen, weil ich die letzte Straßenbahn verpasst hatte.
Eve gitmek zorunda kaldım çünkü son tramvayı kaçırdım.

Da er getrunken hatte, wollte er nicht fahren.
İçtiği için araba kullanmak istemiyordu.

Da er sich in diesem Bereich nicht gut auskannte, musste er seine wissenschaftliche Studie aufgeben.
Bu alanda bilgisi iyi olmadığı için bilimsel çalışmalarına son vermek zorunda kaldı.

Da du nicht kommen willst, gehe ich allein.
Gelmek istemediğin için yalnız gidiyorum.

nun da: şimdi, artık, bundan böyle

Nun da wir alle wieder versammelt sind, können wir das Problem weiter besprechen.

Artık hepimiz tekrar bir araya geldiğimize göre, sorunu daha ayrıntılı tartışabiliriz.

Nun bazen tek başına da kullanılabilir.

Nun alles geschehen ist, bleibt nur zu wünschen, dass…
Şimdi her şey yapıldığına göre, kişi sadece…


Diğer Neden bağlaçları:

Zumal: her şeyden önce, en başta, özellikle, özellikle de, bilhassa anlamlarına gelir. Var olan bir nedene ilaveten başka bir neden belirtir.

Sie wird uns sicher helfen, zumal sie dich so gern hat.
Kesinlikle bize yardım edecek, özellikle de seni çok sevdiği için.

Mehr verriet sie nicht, zumal es Stiller gar nicht wunderte, warum sie dieses Bedürfnis hatte.
Daha fazla açıklamadı, özellikle de Stiller bu ihtiyacı neden hissettiğine hiç şaşırmadı.

Wir können mit so einem alten Bus keine Reise machen, zumal er eine Panne hat.
Böyle eski bir otobüsle seyahat edemeyiz, her şeyden önce arızalı.

Kein Problem, zumal ich letzte Woche gefeuert wurde.
Sorun değil, özellikle de geçen hafta kovulmuşken.

Die Schule zu wechseln, zumal zu einer Privatschule, ist nicht einfach.
Jamal, başka bir okula gitmek bilhassa, özel bir okula transfer olmak kolay değil.


Umso mehr …, als/da/weil cümle kalıbı: “Daha da fazla” “çok daha fazla” anlamlarına gelir.

Ich freute mich umso mehr über seinen Erfolg, als er völlig unerwartet war.
Tamamen beklenmedik olduğu için başarısından daha da fazla memnun kaldım.

Du musst früh ins Bett gehen, umso mehr als du morgen einen schweren Tag hast.
Erken yatmalısın, dahası çünkü yarın yoğun bir günün var.


2.3.3. Amaç Belirten Yan Cümlecikler ve Bunları Oluşturan Bağlaçlar

damit:
-mek/-mak için, -mek/-mak amacıyla/maksadıyla, -sın diye, -mesi/ması için, -mesi/-ması amacıyla/maksadıyla

Ich schicke meinem Sohn Geld. Er kann studieren.

Oğluma para gönderiyorum. O öğrenim görebilir.

Ich schicke meinem Sohn Geld, damit er studieren kann.
Damit mein Sohn studieren kann, schicke ich ihm Geld.

Öğrenim görebilmesi için oğluma para gönderiyorum.

Mein Vater gibt mir Geld. Ich will eine Whnung kaufen.
Babam bana para veriyor. Ben bir ev satın almak istiyorum.

Mein Vater gibt mir Geld, damit ich eine Wohnung kaufe.
Babam bir satın almam için bana para veriyor.


um … zu: için anlamına gelir ve damit’in alternatifidir. Bununla mastar cümle yapılır. Temel ve yan cümleleciklerin özneleri farklıysa damit, aynı ise um … zu kullanılır. Dolayısıyla um … zu cümleciğinin yapısında özne olmaz.​

Türkçede aynı şekilde kurulan bir cümle yapısı olmadığı için um … zu yan cümlecikleri ilk başta anlaşılmaz gelebilir ancak çok kolaydır.​

Almanca öğrenmek için okula gidiyorum.
Annemi ziyaret etmek için memlekete dönüyorum.
Adam kapıyı kapatmak için ayağa kalkıyor.


gibi cümlelerde gördüğümüz için kelimesi Almancada işte bu um ve zu kelimeleriyle karşılanır.​

Um ve zu’nun ayrıca önek olarak kullanıldıklarını biliyoruz ancak burada artık önek olarak taşıdıkları anlamı kaybetmişlerdir.​

Eylem zu’dan sonra ve mastar halinde cümlenin en sonunda yer alır. Damit ya da um …zu ile oluşturulan cümleler genelde esas cümlecikten sonra gelse de önce ya da esas cümleciğin içinde yer alabilir.​

Örneğin “Almanca öğrenmek için okula gidiyorum” cümlesini ele alalım, önce cümlenin um ve zu ile çevrilen kısmını yani yan cümleciği inceleyelim:

um Deutsch zu lernen
Almanca öğrenmek için

Geriye kalan esas cümlecik kısmı “okula gidiyorum” ise yan cümleciğin sonuna, önüne ya da içine eklenir.

Ich gehe in die Schule, um Deutsch zu lernen.
Okula gidiyorum, Almanca öğrenmek için
Almanca öğrenmek için okula gidiyorum.

Bir işin ne için yapıldığını belirten yan cümlecikteki fiil - yukarıdaki örnekte «öğrenmek» - cümle Almancaya çevrilirken zu’dan sonra en sonda yer alır ve Türkçedeki gibi hiç değişmeden, yani mastar halinde bululur. Yan cümlecikteki diğer kelimeler um ile zu arasına konur.​

Cümlenin diğer kısmı yani esas cümlecik -yukarıdaki örnekte «okula gidiyorum»- ise normal olarak Almancaya çevrilir.​

Başka örnekler görelim:

Ich gehe in meine Heimatstadt, um meine Mutter zu besuchen.
Annemi ziyaret etmek için memlekete gidiyorum.

Der Schüler arbeitet viel, um eine gute Note zu bekommen.
Öğrenci iyi bir not almak için çok çalışıyor.

Wir treffen uns am Nachmittag, um ins Kino zu gehen.
Sinemaya gitmek için öğleden sonra buluşuyoruz.

Mein Onkel fuhr nach Deutschland, um ein neues Auto zu kaufen.
Amcam yeni bir otomobil satın almak için Almanya’ya gitti.

Mein deutscher Freund kam in die Türkei. Er will Türkisch lernen.
Alman arkadaşım Türkiye’ye geldi. O Türkçe öğrenmek istiyor.

Mein deutscher Freund kam in die Türkei, um Türkisch zu lernen.
Um Türkisch zu lernen, kam mein deutscher Freund in die Turkei.
Mein deutscher Freund kam,
um Türkisch zu lernen, in die Türkei.

Alman arkadaşım Türkçe öğrenmek için Türkiye’ye geldi.

Der alte Mann suchte einen Stuhl, um sich zu setzen.
Yaşlı adam oturmak için bir sandalye aradı.

Der Fischer muss viel arbeiten, um ein Boot zu kaufen.
Balıkçı bir sandal almak için çok çalışmak zorunda.

* İstendiği zaman um … zu ile yapılan her cümle damit ile söylenebilir, ancak damit ile yapılan her cümle um … zu ile söylenemez.

auf dass: damit’in eski bire alternatifidir.

dass: Genellikle sokak dilinde damit yerine de kullanılabilir.


2.3.4. Sonuç Belirten Yan Cümlecikler ve Bunları Oluşturan Bağlaçlar

so dass:
öyle ki, bu yüzden, bu sebeple


so dass sonuç belirten yan cümleciklerde en çok kullanılan bağlaçtır.

Bu bağlaçla kurulan yan cümleler daima temel cümleden sonra gelir. So dass bitişik halde yan cümlenin başında bulunursa temel cümlede gerçekleşen olayın sonucuna göndermede bulunur ve temel cümlenin tümünü ilgilendirir.​

Sein Bein war steif, so dass er kaum gehen konnte.
Bacağı sertti, öyle ki zor yürüyebiliyordu.

Das Wetter war schlecht, so dass wir wenig wandern konnten.
Hava kötüydü, bu yüzden fazla yürüyüş yapamazdık.

das Auto hatte eine Panne, so dass ich zu Fuß gehen musste.
Araba arızalandı, öyle ki yaya gitmek zorunda kaldım.

Er schob den Ärmel zurück, so dass wir die Narbe sehen konnten.
Kolununu geri itti, böylece yara izini görebildik.

Bu son örneği inceleyerek Neden belirten ve sonuç belirten cümeler arasındaki farkı daha net görmeye çalışalım. Eğer so dass yerine damit yazarsak ve şu cümleyi kurarsak:

Er schob die Ärmel zurück, damit wir die Narbe sehen konnten.
Yara izini görebilmemiz için kolunu geri itti.

Bu cümlede öznenin yara izini görmemiz gerektiği gibi açık bir düşüncesi olduğu anlaşılır. Özne yara izini gösterme niyetiyle kolunu geriye itmiştir. So dass ile kurulan cümlede ise yara izini görebilmemiz gerçeği eylemin sadece (muhtemelen kasıtsız) sonucudur.

so, dass: öyle … ki, -cek/cak şeklinde, -cek/-cak kadar

Bu bağlaçta yer alan so sözcüğü temel cümlede kalmaktadır. aslında so’dan sonra bir belirtecin gelmesi gerekir, ancak cümleden bu belirtecin anlamı çıkıyorsa bu belirteç söylenmez.

Sein Bein war so steif, dass er kaum gehen konnte.
Bacağı o kadar sertti ki zorlukla yürüyebiliyordu.

Das Wetter war so schlecht, dass wir wenig wandern konnten.
Hava o kadar kötüydü ki fazla yürüyüş yapamadık.

Parken Sie bitte so, dass Ausfahrt frei bleibt!
Lütfen öyle park ediniz ki çıkış açık kalsın.
Lütfen çıkış açık kalacak şekilde park ediniz.

derart ve dermaßen de so’nun daha vurgulu alternatifleridir. Birbirlerinin yerine kullanılabilirler.

Er fuhr dermaßen langsam, dass Frieda uns leicht einholte.
O kadar yavaş sürdü ki Frieda bizi kolayca yakaladı.

Es hat derart geregnet, dass wir schon Montag nach Hause gefahren sind.
O kadar çok yağmur yağdı ki Pazartesi günü eve gittik.


als dass: -acak kadar, -mayacak kadar veya konsepte göre -acak kadar değil, -amayacak kadar değil anlamlarına gelir.

Bu bağlaçla kurulan cümlecikler yalnızca zu, nicht genug veya nicht so sıfatları tarafından nitelenmiş bir sıfatın sonuna eklenir.

Er ist zu vernünftig, als dass ich das von ihm erwartet hätte.
Kendisinden beklemeyeceğim kadar mantıklı.

Es ist noch nicht so kalt, als dass wir jetzt schon die Heizung einschalten müssten.
Henüz ısıtmayı açmamız gerekecek kadar çok soğuk değil.

Das Kind ist nicht alt genug, als dass wir es auf einer so langen Reise mitnehmen könnten.
Çocuk bu kadar uzun bir yolculukta yanımıza alabilmemiz için yeterince büyük değil.


solch- (derartig-) …, dass: o kadar … ki, öyle … ki

Solch- (öyle, böyle) ve derartig- sözcüklerinden sonra bir ad gelir ve bu sözcükler çekim eki alır. Solch belirsiz Artikel’den sonra yer alırsa çekim eki alır, önce yer alırsa çekim eki almaz.

Solch ve derartig kısmı temel cümlede kalır, dass kısmı ise yan cümle oluşturur.

Ich hatte einen solchen / derartigen Durst, dass ich lange nicht warten konnte.
Ich hatte solch einen Durst, dass ich lange nicht warten konnte.

Öyle susadım ki uzun süre bekleyemedim.


2.3.5. Zıtlık Belirten Yan Cümlecikler ve Bunları Oluşturan Bağlaçlar

obwohl: -mesine karşın / rağmen, -dığı halde, her ne kadar ... ise de, -sa da, -sa bile, gerçi.

Bu bağlaç obgleich, obschon, wenngleich, wennschon, wiewohl, obzwar şeklinde de karşımıza çıkar. Bu bağlaçla kurulan yan cümlecik temel cümlecikten önce söylendiğinde, pekiştirme amacıyla temel cümlenin başına so sözcüğü getirilebilir.

Obwohl das Wetter nicht schön war, (so) waren wir mit unserer Reise recht zufrieden.
Hava güzel olmamasına rağmen seyahatimizden oldukça memnunduk.

* Esas cümlede doch kullanılması:

Obwohl ich unterschrieben hatte, so blieb sie doch sehr skeptisch.
İmzalamış olmama rağmen, hala çok şüpheci kaldı.

trotzdem de anlam yönünde obwohl ile aynıdır ancak obwohl yan cümlecik oluştururken trotzdem ise aksine temel cümleciğin başına gelir. Yani trotzem yan cümlecik kurmaz.

Obwohl es regnet, spielen wir Fußball.
Yağmur yağmasına rağmen futbol oynuyoruz.

Es regnet, trotzdem spielen wir Fußball.
Yağmur yağıyor, buna rağmen futbol oynuyoruz.

Trotz des Regens spielen wir Fußball.
Yağmura rağmen top oynuyoruz.


wenn auch: -diği halde, her ne kadar … ise de, olsa bile, olsa da

Paul hat großen Erfolg gehabt, wenn er auch sehr wenig gelernt hat.

Paul her ne kadar çok az çalıştıysa da büyük başarı elde etti.

Man kann nicht immer glückich sein, wenn man auch reich ist.
İnsan zengin olsa da/bile her zaman mutlu olamaz.

Ich werde es, wenn auch mit großem Bedauern.
Büyük bir pişmanlıkla da olsa yapacağım.

wie auch (immer): her ne kadar … ise de, -mesine karşın,/ rağmen, -se etsin, -sa yapsın

auch, immer ile güçlendirilebilir.

Wie arm der alte Mann auch ist, ist er mit seinem Leben stets zufrieden.
Yaşlı adam her ne kadar yoksul olsa da hayatından daima memnundur.

Ich werde ihn einholen, wie schnell er auch immer fährt.
Her ne kadar hızlı gitse de onu geçeceğim.
Ne kadar hızlı giderse gitsin, onu geçeceğim.


wenn … auch noch so: her ne kadar … ise de, her ne kadar -sa bile, -sa da, -mesine karşın/rağmen

wenn ile kurulan yan cümleler wenn olmadan da kurulabilir.

Wenn Sie Ihre Behauptungen auch noch so oft wiederholen, so können Sie mich doch nicht überzeugen.
Wenn Sie Ihre Behauptungen auch noch so oft wiederholen, sie können mich doch nicht überzeugen.
Wiederholen Sie Ihre Behauptungen auch noch so oft, sie können mich doch nicht überzeugen.

Her ne kadar iddialarınızı sık sık tekrarlasanız da beni inandıramazsınız.


2.3.6. Tarz Belirten Yan Cümlecikler ve Bunları Oluşturan Bağlaçlar

araç / vasıtakarşılaştırmakoşulların eksikliğidaha iyisi varken olmamasıkısıtlama
indemwieohne dass(an)statt dasssoviel, soweit, wie
dadurch dassals / so … wieohne ... zu(an)statt ... zuwas
je ... desto, je ... umsoals
als ob, wie wenn, als wenn, alsaußer wenn
außer dass
außer ... zu
je nachdem

İndem: -mek/-mak suretiyle, -erek/-arak, …iken, -ıp (-ip,-up, -üp)

Ana cümlecikteki eylemini gerçekleştirmek için kullanılan aracın/yöntemin yolunu belirtmek için kullanılır.

Er gewann, indem er mogelte.
Hile yaparak kazandı.

Der Ladenbesitzer will sparen, indem er die Gehälter reduziert.
Dükkan sahibi maaşları azaltarak tasarruf etmek istiyor.

Ute macht die Tür auf, indem sie den Schlüssel umdreht.
Indem sie den Schlüssel umdreht, macht sie die Tür auf.
Ute anahtarı çevirerek kapıyı açıyor.

dadurch dass: ...ile, -mek sayesinde, -mek suretiyle, -erek/-arak, -diğinden dolayıdır ki, ... sı sayesinde, nedeniyle

Ana cümlecikteki eylemini gerçekleştirmek için kullanılan aracın/yöntemin yolunu belirtmek için kullanılır. Anlam bakımından indem ile aynıdır. dadurch edatıyla birlikte kullanılır.

Ein Mensch löst ein Problem dadurch, dass er die Beziehung zwischen den Elementen einer Problemsituation wahrnimmt.
Bir kişi bir problemi, bir problemli durumun unsurları arasındaki ilişkiyi algılayarak çözer.

Wege entstehen dadurch, dass man sie geht.
Yollar onları yürüyerek yapılır.

Er hat sich dadurch gerettet, dass er aus dem Fenster sprang.
Pencereden dışarı atlayarak kendini kurtardı.


wie: gibi, kadar, kadarıyla, göre, ne kadar, nasıl.

Ich weißnicht, wie es mainem Onkel geht.

Amcamın nasıl olduğunu bilmiyorum.

Wie ich gehört habe, habe er seine Familie verlassen.
Duyduğuma göre o ailesini terk etmiş.

Ich habe meiner Mutter erzählt, wie ich meine Freundin kennen gelernt habe.
Kız arkadaşıma nasıl tnaıştığımı anneme anlattım.


so … wie: gibi kadar

Bu bağlaç genelde eşit terimler arasında karşılaştırma yapmak için kullanılır.

so yerine genauso, ebenso, geradeso gibi sözcükler de gelebilir.

so + (1. derece sıfat ya da zarf) şeklinde cümle dizilişi vardır. [Örn: Schön (1. derece), Schöner (2. derece)] So’dan sonra sıfat veya zarfın gelmediği cümleler de vardır. Bu durumda so temel cümleciğin sonunda yer alır.

Peter ist so fleißig, wie ich mirgedacht habe.
Peter düşündüğüm gibi çalışkandır.

Ich habe ein so schönes Fahrrad gekauft, wie ich mir vorgestellt habe.
Düşündüğüm gibi güzel bir bisiklet satın aldım.

Das Essen im Restaurant "Wolf" schmeckt so gut, wie ich erwartet habe.
"Wolf" restoranındaki yemeklerin tadı beklediğim kadar iyi.

Seine neue Freundin ist nicht so hübsch, wie er behauptete.
Yeni kız arkadaşı iddia ettiği kadar güzel değil.

Der Vortrag war nicht so interessant, wie ich erwartet hatte.
Ders beklediğim kadar ilginç değildi.

so … wie bağlacı cümle içinde cümle ögelerinin karşılaştırılmasını da yapar. Bu karşılaştırmada karşılaştırılan şeyler eşit konumda ve aynı değerdedir.

Peter ist so fleißig wie ich.
Peter benim kadar çalışkandır.


als: -den/-dan daha, -den/-dan

Eğer her iki cümlecikte bir eşitsizlik varsa, yani biri diğerinden daha üstün ya da farklıysa als kullanılır. Bu durumda temel cümlecikte yer alan zarf ya da sıfatın mutlaka ikinci derecesi söylenir. [Örn: Schön (1. derece), Schöner (2. derece)] Ayrıca anders, ander- gibi sözcüklerden sonra da als gelir.​

Peter ist felißiger, als ich mir gedacht habe.
Peter düşündüğümden daha çalışkandır.

Das Essen im Restaurant "Wolf" schmeckt besser, als ich erwartet habe.
“Wolf” restoranındaki yemeklerin tadı beklediğimden daha iyi.

Seine neue Freundin ist hübscher, als er behauptete.
Yeni kız arkadaşı iddia ettiğinden daha güzel.

Wir fahren schneller, als du denkst.
Düşündüğünüzden daha hızlı sürüyoruz.


je … desto / je … umso: ne kadar … o kadar …, ne derece … o derece ….

Oransal ilişkiler oluşturmakta kullanılır.

Je ve desto sözcüklerinden sonra mutlaka ikinci derecede kullanılan bir zarf ya da sıfat getirilir.

Önce je ile kurulan yan cümlecik, sonra desto ile başlayan temel cümlecik gelir.

Desto’dan sonra belirli artikel (der, die, das) kullanılmaz ve desto belirsiz artikel ile adın arasında yer alabilir.

Herhangi bir zarf yoksa desto’dan sonra genellikle mehr (daha çok) ya da weniger (daha az) kullanılır.

Je schneller wir fahren, desto früher kommen wir an.
Ne kadar hızlı gidersek, o kadar erken geliriz.

Je größer das Angebot, umso niedriger der Preis.
Teklif ne kadar büyük olursa, fiyat o kadar düşük olur.

Je mehr die Zeit vergeht, ein desto stärkeres Hungergefühl haben wir.
Ne kadar çok zaman geçerse, bizi o kadar büyük bir açlık hissi kaplar.


als ob / als wenn / wie wenn / als: sanki, -mış gibi

Gerçek dışı bir durumla varsayımsal bir karşılaştırma belirtmek için kullanılır. Fiil Konjunktiv II formundadır. Bu bağlaç als ob şeklinde kullanılırsa yan cümle, sadece als şeklinde kullanılırsa temel cümle oluşturur ve fiil ikinci pozisyonda olur. Genelde so ile kullanılır.

Diese Dame verhält sich (so), als ob sie reich wäre.
Diese Dame verhält sich so, als wäre sie reich.

Bu bayan zenginmiş gibi davranıyor.

Er sieht so müde aus, als ob er die ganze Nacht gearbeitet hätte.
Bütün gece çalışmış gibi çok yorgun görünüyor.

Sie verhielt sich so gelassen, als wüsste sie nichts vom Vorfall.
Olay hakkında hiçbir şey bilmiyormuş gibi sakince davrandı.


ohne dass: -meden/-madan, -meksizin/-maksızın

ohne ... zu: -meden/-madan, -meksizin/-maksızın


Gerekli imkanların ve koşulların yokluğunu belirten bu bağlaç olumsuz bir anlam içerir ve kurduğu yan cümleciğe olumsuz bir anlam katar.

  • Temel ve yan cümlecikliğin özneleri farklıysa ohne … dass, aynı ise ohne … zu kullanılır.
  • Ohne … zu ile yapılan cümlecik bir mastar cümlesi olur ve bu cümlecikte özne olmaz.
  • Eylem zu’dan sonra ve mastar halinde cümleciğin en sonunda yer alır.
  • Bu mastar yapı temel cümleden önce, sonra ya da cümlenin içinde yer alabilir.

İki cümlenin öznesi farklı:

Er betrat den Raum, ohne dass es jemand bemerkte.
Hiçkimse fark etmeden odaya girdi.

Wie schneidet man Zwiebeln, ohne dass die Augen tränen?
Gözleri yaşartmadan soğan nasıl kesilir?

Ich ging an ihm vorbei, ohne dass er mich bemerkte.
Beni fark etmeden onun yanından geçtim.

İki cümlenin öznesi aynı:

der Autofahrer fuhr weiter, ohne sich um die Verletzten zu kümmern.
Ohne sich um die Verletzten zu kümmern, fuhr der Autofahrer weiter.

Otomobil sürücüsü yaralılala ilgilenmeden yoluna devam etti.

Not: ohne … zu ile yapılan her cümle ohne dass ile de yapılabilir, ancak ohne dass ile yapılan her cümle ohne zu ile yapılamaz.


(an)statt dass: -ceği/-cağı yerde, -ceğine/-cağına

(an)statt ... zu: -ceği/-cağı yerde, -ceğine/-cağına, -mek/-mak yerine, -cek/-cak yerde,


  • Daha iyi bir seçenek olduğunu ama onun uygulanmadığını, seçilmediğini belirtir.
  • Olumsuz bir anlam içerir ve kurduğu yan cümleciğer olumsu bir anlam kadar.
  • Temel ve yan cümleciklerin özneleri farklıysa anstatt das, aynı ise anstat … zu kullanılır.
  • Anstatt … zu ile yapılan cümlecik bir mastar cümlesi olur ve bu cümlecikte özne olmaz.
  • Eylem zu’dan sonra ve mastar halinde cümlenin en sonunda yer alır.
  • Bu mastar yapı temel cümleden önce, sonra ya da cümlenin içinde yer alabilir.

İki cümleciğin özneleri farklı:

Anstatt dass er mich anruft, rufe ich ihn an.
O bana telefon edeceğine, ben ona telefon ediyorum.

Anstatt dass die fachlichen Qualitäten einer Lehrerin im Vordergrund stehen, wird auf das Aussehen besonderer Wert gelegt.
Bir öğretmenin mesleki niteliklerine odaklanmak yerine, görünüme özel önem verilir.

Methoden wie "Internet Voting" simulieren eher Demokratie, anstatt dass die Möglichkeiten demokratischer Teilhabe tatsächlich bereichert werden.
"İnternet oylaması" gibi yöntemler, demokratik katılım olanaklarını zenginleştirmek yerine demokrasiyi simüle eder.

İki cümleciğin öznesi aynı:

Das Kind sieht den ganzen Tag fern, statt für die Schule zu lernen.
Çocuk okul için çalışmak yerine bütün gün TV izliyor.

Statt dankbar zu sein, kritisierte sie ihren Retter.
Minnettar olmak yerine, kurtarıcısını eleştirdi.

Anstatt zur Arbeit zu gehen, sitzt du zu Hause.
Du sitzt zu Hause,
anstatt zur Arbeit zu gehen.

İşe gideceğine evde oturuyorsun.

Not: anstatt … zu ile yapılan her cümle antatt dass ile söylenebilir, ancak tersi mümkün değildir. Yani anstatt dass ile yapılan her cümle anstatt … zu şeklinde söylenemez.


soviel / soweit / wie: nispette, kadar(ıyla), dereceye kadar, ölçüde, göre

Ana cümledeki anlamın kapsamının öznel bir düşünceyle kısıtlanmasına yarar.

Soviel ich weiß, arbeitet seine Schwester bei der Post.
Bildiğim kadarıyla kız kardeşi postanede çalışıyor.

Keiner der beiden Fahrer war am Unfall schuld, soweit ich es beurteilen kann.
Her iki sürücü de anlayabildiğim kadarıyla kazadan sorumlu değildi.

Wie mir bekannt ist, wohnt Simone seit 2000 im Stadtzentrum.
Bildiğim kadarıyla Simone 2000'den beri şehir merkezinde yaşıyor.

Ich werde den Armen helfen, soweit ich kann.
Elimden geldiği kadarıyla yoksullara yardım edeceğim.


was: ki o

Hakkında konuşulan veya yazılan konuyu belirtmek, kapsamı daraltmak için kullanılır.

Was das Studium betrifft, gibt es in Deutschland sehr gute Möglichkeiten.
Eğitim söz konusu olduğunda, Almanya'da çok iyi fırsatlar var.

Was mich angeht, bin ich dagegen.
Endişe ettiğime gelince, ben buna karşıyım.


insofern als / insoweit als: -diği kadar/derecede, -diğinden, -diğinden dolayı; çünkü; -diğine göre, madem ki, madem bakımından, bu gerçek dikkate alındığında anlamlarına gelir.

Ich werde dir helfen, insofern (als) ich kann.
Sana olabildiğince yardım edeceğim.

Man kann dieser Theorie insoweit zustimmen, als sie gut begründet ist.
İyi kurulmuş olduğu sürece bu teoriyi kabul edebilirsiniz.

Diese Verhandlungen werden insofern / insoweit schwierig sein, als es sich um ein ausgesprochen heikles Problem handelt.
Bu müzakereler çok hassas bir sorun olduğundan dolayı zor olacaktır.


außer wenn: olmadıkça, o zaman hariç anlamına gelir.

Wir gingen oft im Gebirge wandern, außer wenn es regnete.
Yağmur yağdığı zamanlar hariç, sık sık dağlarda yürüyüşe çıktık.

Du brauchst die Suppe nicht zu essen, außer wenn du sie wirklich magst
Gerçekten sevmediğiniz sürece çorbayı yemenize gerek yoktur.

Wir kommen bei dir vorbei, außer wenn du beschäftigt bist.
Meşgul olmazsanız / değilseniz size geliriz.

Über unsere Websites erfassen wir keinerlei personenbezogene Daten, außer wenn Sie uns solche Daten freiwillig zur Verfügung stellen.
Bu tür verileri gönüllü olarak bize vermedikçe, web sitelerimiz üzerinden herhangi bir kişisel veri toplamayız.


außer dass: bunun haricinde, haricinde, dışında

Ich habe nichts herausfinden können, außer dass er erst im April zurückkommt.

Nisan ayına kadar dönmemesi dışında hiçbir şey bulamadım.

Es gibt keinen anderen Ausweg, außer dass wir unsere Eltern um Hilfe bitten.
Ailelerimizden yardım istememiz dışında başka bir çıkış yolu yok.

Er hat nichts gesagt, außer dass er müde ist.
Yorgun olması dışında hiçbir şey söylemedi.


außer zu: bunun haricinde, haricinde, dışında

Temel ve yan cümleciğim özneleri aynıysa kullanılır.

Sie ist immer unhöflich. Außer zu ihren Kunden.
O her zaman kabadır. Müşterileri hariç.

Was kann ich tun außer zu spenden?
Bağış yapmanın yanı sıra ne yapabilirim?


je nachdem: -mesine/ hal ve şartlara göre, -mesi durumuna bağlı olarak, … bağlı olarak, …gereğince, … işine göre

Bu bağlaç da koşullara göre bir kısıtlama getirmek için kullanılır.

Je nachdem die Reise billig oder teuer ist, fahre ich hin oder bleibe zu Hause.
Seyahatin ucuz ya da pahalı olmasına göre ya giderim ya da evde kalırım.

Tülay wird mich heute oder morgen besuchen, je nachdem wie sie Zeit hat.
Tülay zamanının olup olmamasına göre beni bugün ya da yarın ziyaret edecek.

Vielleicht acht oder neun Mal. Je nachdem.
Sekiz ya da dokuz kez. Duruma bağlı.

Je nachdem wann wir fertig sind, werden wir hier oder in der Stadt essen.
Ne zaman bitirdiğimize bağlı olarak, burada ya da şehirde yiyeceğiz.


2.3.7. Koşul Belirten Yan Cümlecikler ve Bunları Oluşturan Bağlaçlar

Koşul cümleleri genelde wenn bağlacı ile tanımlanan ve bir koşul içeren yan cümlecik ve neticeyi içeren temel cümlecikten oluşur.​

wenn: Bu bağlaç hem zaman hem de koşul belirttiği için çoğu zaman karıştırılabilmektedir. Koşul cümlelerinde wenn bağlacı ile birlikte pekiştirme özelliği olan so ya da dann sözcükleri kullanılabilir. Bu durumda yan cümlecik başa alınır. ve so temel cümledeki öznenin yerinde bulunur. Daha sonra sırasıyla temel cümlenin kişiye göre çekimlenen eylemi ve öznesi gelir. Ayrıca koşul cümlesi wenn olmadan da oluşturulabilir. Bu durumda yan cümle başa alınır ve yan cümlenin kişiye göre çekilen eylemiyle başlanır. Temel cümlenin başına yine so sözcüğü getirilebilir.​

Wenn du mir hilfst, (so) helfe ich dir auch.
Ich helfe dir auch,
wenn du mir hilfst.
Hilfst du mir, (so) helfe ich dir auch.

Üşüttüğün takdirde ne yaparsın?

Wenn ich das gewusst hätte, hätte ich es Ihnen gesast.
Bunu bilseydim size söyledim.

KoşulNetice
Wenn du den Wein kaufst,
Eğer şarabı alırsanız
mache ich das Abendessen.
akşam yemeğini pişiririm.
Wenn ich genug Zeit hätte,
Eğer yeterince zamanım olsaydı
käme ich gern mit.
seninle seve seve gelirdim.
Wenn sie mich fragen würde,
Eğer bana sorsaydı
würde ich ihr alles sagen.
ona her şeyi anlatırdım.
Wenn ich gewonnen hätte,
Eğer kazansaydım
wäre ich nach Amerika gefahren.
Amerika’ya giderdim.

wenn alternatifleri

falls: eğer, şayet, takdirder

Falls wir uns nicht noch einmal sehen, gebe ich dir den Schlüssel gleich.

Eğer birbirimizi bir daha göremeyeceksek, sana anahtarı hemen vereceğim.

Du wirst einen Regenschirm nötig haben, falls es regnet.
Yağmur yağarsa bir şemsiyeye ihtiyacınız olacak.

Koşul cümleleri ileride daha detaylı olarak ele alınacaktır.

sofern: Eğer, şayet, şartıyla, şu şartla ki

Sofern man über 16 Jahre alt ist, darf man diesen Film sehen.

16 yaşından büyükseniz bu filmi izleyebilirsiniz.


außer wenn: olmadıkça, olmadığı sürece

Ana cümlecikteki anlamın aksi bir gereklilik belirtir.

Meine Kamera macht unscharfe Bilder, außer wenn ich nah an etwas ranzoome.
Bir şeye yakınlaştırmadığım sürece kameram bulanık resimler çekiyor.

Ich verfolge keine Sportereignisse, außer wenn es ums Boxen geht.
Boks söz konusu olmadıkça hiçbir spor karşılaşmasını takip etmiyorum.


Bağlaçsız koşul cümlesi:

Bağlacı olmayan koşul cümlecikleri her zaman ana cümlecikten önce gelir ve çekimli fiilleri (eylemleri) ilk sıradadır.

Regnet es, so machen wir den Ausflug nicht.
Yağmur yağarsa, yolculuk yapmayacağız.
Ist das Risiko eines Verlustes gering, werde ich mitmachen.
Kayıp riski düşükse katılacağım.

2.3.8. Yer Belirten Yan Cümlecikler ve Bunları Oluşturan Bağlaçlar

wo:
-diği yerde, orada

Ich möchte leben, wo meine Freunde leben.
Arkadaşlarımın yaşadığı yerde yaşamak istiyorum.
Der Wind bläst, wo er will.
Rüzgar istediği yere esiyor.

wohin / woher

Die Meiers wollen ziehen, wohin das Klima mild ist.
Meiers iklimin ılıman olduğu yere taşınmak istiyor.
Er fährt zurück, woher er gekommen ist.
Geldiği yere geri döner.
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst