1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Akıldışılık (irrasyonalite) kelimesinin karşılığı olarak sözlüklerin verdiği valin anlamlar şu şekilde belirtilebilir: (1) Akıldışı düşünce veya davranış, (2) akıldan ziyade aklî olmayana inanma, (3) akil tarafından yönlendirilmeme, akıldışı olma durumu [aAklı kullanmama veya açık düşünmeme bAnlama gücünü kullanmama, cAkil veya anlamayla donanmama], (4) Aşkın olma, bilginin temelini tecrübe ve doğa üstünden bağımsız sezgisel ve önsel (a priori)'de görme, (5) tutarsız olma.​
Araştırmacılar, eski Greklerin insanın aklîliğiyle ilgilendikleri kadar akıldışılık sorunuyla yeterince ilgilenmediklerine dikkat çekiyorlar. Aklılikte olduğu gibi, akıldışılık için de pek çok tanımlama girişimi söz konusudur. Bunlardan birkaçını burada anabiliriz: Kabul gören inançlar dizgesini akıldışı kılan hususlar olarak her şeyden önce (1) manttk dıŞtlık —kabul edilen inanç ise, o mantıksal açıdan tutarsız, kendisiyle çelişkili veya geçersiz çtkarınıa sahip olma anlamı taşır— dikkate alınır. Mantıkdışılık, yine (2) kısmen veya tamamen yanlış olanı gösterir. (3) Duyumsanamıyana gönderme yapar. (4) Umumîleşmeyeni, paylaşılmayanı veya evrenselleşemeyeni ifade eder. (5) Bazı açılardan bir iddiayı savunma yolunun ve biçiminin yetersiz bulunuşunu niteler. Son madde açık kılınmak istenirse, onun, (a) Bir iddianın kısmen veya tamamen ilgisiz düşüncelere, (b) yetersiz kanıta dayandırılması durumuna, (c) eleştirisiz öne sürülmesine, (d) bir konudaki varsayım, sonuç ve ilişkilerin derinlemesine düşünülmeden ortaya konulmasına gönderme yaptığı söylenebilir.​
D. Davidson, tekil bir davranış, inanç veya hareket ancak öznenin diğer inançlarıyla veya tutumlarıyla çatıştığı varsayıldığında, aktldtştlılık nitelemesine yönelindiğine dikkat çekmek ister. Akıldışı veya aklî diye nitelenen inançlar veya davranış kalıpları gerçekten akıldışı mıdırlar yoksa akil midirler? Bu sorun, bizi hangi davranış türlerinin aklî kabul edileceği, davranışları yöneten, yönlendiren şeyler olarak hangi normların kabul göreceği noktasına götürür. Burada anlaşılması gereken şey, eylemlerin aklîliğinin veya akıldışılığının sürekli bir «çıdan, bir çerçeveden değerlendirildiği hususudur. İşte bu nedenle, bir hareket, kendi referans çerçevesi içinde aklî kabul edilirken, sonradan akıldışı görülebilir. Aynı şekilde akıldışı görülen bir eylem, bir müddet sonra aklî kabul görebilir. Buradan hareketle, kişinin; bir eylemi kendiliğinden aklî veya akıldışı bulduğunu kolaylıkla söyleyemeyeceği anlaşılır. Çünkü aklilik veya akıldışılık terimlerinin anlamı göreceli olarak ortamdan ortama değişmektedir.​
Güncel yaşamdan örnek verilirse, modern toplumlarda bir kişinin diğerini öldürmesi, kati hukuk normları ile yasaklanır. Bu hukukî düzenlemeyi çiğneyenler katil muamelesi görür ve ceza alır. Her nasılsa, insanların üzerine bomba yağdıran pilotlar suçsuz olmamalarına rağmen, katil olarak görülmez ve cezalandırılmazlar. Bu örnek çözümlendiğinde, karşımıza iki kural çıkmaktadır: 1. Kural: İnsanları öldürmek suçtur ve öldüren katildir. 2. Kural: İnsanları öldürmek suç değildir ve öldürenler katil değillerdir. Latour, pilotların mahkemeye çıkartılması durumunda bunun askerî otoritenin yıkımı anlamına geleceğine işaret eder. Bu nedenle kendi toplumsal kurumlarını koruma adına, insanlar bu kural çelişikliğini kendi ortamı içinde aklî görür, hatta ödüllendirir, onu kahraman bile yapar.​
Bir başkasının aklîlik niteleme ve değerlendirmesine kanmamak için, aklî olarak önerileni, tersinden alarak herhangi bir inancın, olayın, davranışın aklî olarak yeniden farklı biçimde kurulacağı ve okunabileceği imkân ve ihtimali göz önünde bulundurulmalı, bu tür değerlendirmelerin her zaman ortama veya bağlama bağlı olduğu unutulmamalıdır. Akıldışılık ithamıyla karşılaşıldığında, dikkat edilmesi gereken ilke düzeyinde bazı ipuçları burada verilebilir; (1) İnsanların inanışlarında aklî veya akıldışı oldukları önvarsayımına şüpheyle bakmak. (2) Mantık ilkelerinin asla çiğnenmediğini ilkvarsayım olarak düşünmek. (3) Her zaman (a) açıyı, (b) yönelimi, (c) anı, (d) gözlemcinin konumunu değerlendirmeler için dikkate almak.​
Akıldışılık tezinin büyük ölçüde akil yürütmelerde mantıktan kaynaklanan norm koyucu standart ilkelerden farklılaşma yönünü gösterdiği, genel kabul görmüştür. Diğer bir ifadeyle, akil yürütme etkinliğinde, akil yürüttüğümüz birden çok bağlam söz konusu olur. Ancak yapılan bilimsel deney ve araştırmalar, normlarla uyuşma konusunda, bazı bağlamlardaki akılyürütmelerde insanın normatif ilkelerle akil yürütmediklerini veya belli standartları karşılamakta başarısız olduklarını gösteriyor. Bu bağlamda insanlarca aklîliğin, akıldışılığa niçin tercih edildiği hususuna bir açıklık kazandırmak gerekir: Felsefi açıdan aklilik tezinin avantajı, onun epistemik bakımdan nüfuz edilebilirlik, girilebilirlik içermesidir. Akıldışılık ise epistemik açıdan uüfıtz edilemez, girilemez olarak düşünülür. Epistemik girilebilirlik imkânının imtiyazı, aklilik tezinin, akıldışılık tezinden daha iyi olduğu sonucuna götürür.​
Acaba, insanda aklilik mi yoksa akıldışılık mı temeldir? Akıldışılık esas alındığında, aklî olanın, akıldışı olmayanla tanımlanmaya çalışıldığı görülür. Başka bir deyişle, aklî bir eylem, aklileştirilebilen bir hareket tarzı olarak değerlendirilmek istenir. Konuyu bu bağlamda derinleştirmek için "Acaba, akıldışı olanı aklileştirmek mümkün değil midir?" sorusu ileri sürülebilir. Örneğin, tutarsız konuşma ve davranışlar öznenin iç âleminin his ve durumlarının birer ifadesi olarak alınamaz mı? Belki, böylece şizofreni ve paranoya gibi bozukluklar, öznede gerçekleşen, fakat toplumsal olandan ayırımda düşülen hususî ayırımlar olarak değerlendirilebilir. Buradan çıkarılacak olumlu bir sonuç, şizofreni ve paranoya gibi delice klinik bozukluklarına ilişkin durumların akıldışı olmadıkları yönünde olacaktır.​
Ayrıca, aklî ve doğru olan inançlar ile, akıldışı ve yanlış olanlar arasında bir fark bulunduğunu görebilmeliyiz. Kuramsal aklîliğin yeterli bir açıklamasını, bir doğruluk açıklaması olmaksızın vermek imkânsız gözükmektedir. Gerçek hayatta insanlar bazen yanlış inançları aklî olarak savundukları (bilim tarihi dikkate alındığında bilim adamlarının birçok inancının yanlış çıktığı görülür), pek çok çıkarım yanlışı yaptıkları gibi, akıldışı olarak da doğru inançları savunabilirler. Bu durum, bizi akıldışılığın, aklilik gibi normatif bir kavram olduğu tezine götürür. Tüm seçenekleri akıldışı olan bir durumda bulunmak güçtür. Bu nedenle akılcılık kadar, akıldışıcılığın da esaslı bir yanlış olacağı kabul edilebilir.​
İnançlar, ne yanlış oldukları için akıldışıdırlar, ne de akıldışı oldukları için yanlıştırlar. Ayrıca tüm akıldışılıklar duygusal sebeplere de dayanmaz. Örneğin, bir delinin davranışı, amaçlanmış olabilir. Çünkü deli, rolünü bir aktör olarak oynama açısından mükemmel bir aklîliğe sahiptir. Akıldışı inanç ve seçimlerin gerisinde yetersiz, kötü nedenler yattığı söylenebilir, eğer iyi neden düşüncesi kabul edilirse.​
Akıldışı bir eylem, inanç, niyet, çıkarım veya duygu fikri bir paradokstur. Davidson'a göre, daha önce de belirtildiği gibi, akıldışılık akil evinde bir başarısızlık olarak düşünülmelidir. Akil sahibi sayılan bir varlık, akıldışı olabilir mi? Sorunun psikolojik durum ve olayları açıklama, anlama ve betimlemeden kaynaklandığı varsayılmakta. Freud'un değerlendirdiği gibi, aklî bir davranış aslında bir normdur. Akıldışı görülen hareketleri, bilhassa rüyaları, nevrotik semptomları vs. açıklamaya çalışan Freud'un çabası, davranışın temelindeki bilinçaltı sürecini, özellikle libido ile üstben arasındaki çatışmayı göstermeye yönelikti. Tüm bu akıldışı durumlar Freud'a göre, aklîydi. Böylece, Batıda insanların akıldışı oldukları görüşünün Freud'dan itibaren gelişerek yaygınlık kazandığı söylenebilir. Bilişsel psikologların insanlar üzerine yaptıkları bir kısım deneyler bu kanıyı pekiştirir niteliktedir. Freud'un detaylarına inmediğimiz psikoanalitik kuramı, akıldışılığı anlama ve betimlemede bir kavramsal çerçeve sağladığı savındadır. Bu sav burada şu şekilde ifade edilebilir: Bizlerin normalde bilinçli diye varsaydığımız zihinsel fenomenler veya en azından bilinç altı zihinsel durum ve olaylar, bilinçli inanç ve arzulardan beslenmezler, bilinç mahsulü de değillerdir, Sözü toparlamak istersek, yapılan deneyler ve yaşanan tecrübeler, insanların büyük ölçüde düşünülenden daha az aklî olduğu gerçeğini açığa çıkarır: Herkes bazı zamanlar akıldışıdır.
Akıldışılığm ana sebebi olarak, duyguların yargılarımızı etkilemesi gösterilebilirse de, bu bir etken olmasına rağmen, en önemlisi değildir. İnsanların fiilî akılyürütme yollarında pek çok kusurlar söz konusudur ve bunlar araştırılmaktadır. Akıldışılığm yaygın olan cehaletten ve Jtffrtdan da ayırılması gerekir. Bir eylemin akıldışı olabilmesi için kastîliğinin bulunmaması gerekir. İsteksiz yapılan bir hata da akıldışı değildir. Öyleyse, akıldışılığın bazı örnekleri, aslında akıldışı değildir. Gerçekte psikologlar beyne zarar verilmesi veya akil hastalığının yol açtığı akıldışı tutumlar hakkında az bilgi sahibidirler. Bir doktor ancak kendi mevcut bilgisi ışığında akıldışı davranıldığını gösterebilir. Oysa, insan akıldışılığının pek çok hususî sebeplerinden bahsetmek mümkündür. Bunlar toplumsal veya duygusal olabilir. Sebepleri teke indirgemek yerine bu konuda çoklu neden düşünülmesi daha sağlıklı bir tutum olacaktır. Örneğin, akil hastalığının sebebi henüz tamamen anlaşılmış değildir. Organik, genetik, travmatik yaşam olayları, toplumsal faktörlerden de kaynaklanabilir, bu faktörlerin ilişki ve bileşiminden de oluşabilir. Bu tür akıldışılık durumlarında nedensel neden olan sebep ilişkisi yerinde kalırken, mantıksal ilişki olan neden ya kaybolur veya tahrif edilir. Diğer bir ifadeyle, ortada akılsal nedeni olmayan bir sebep vardır. Belki bu nedenle bir kişi, akla açık değilse, akıldışı görülmektedir. Akıldışılığm bu noktada tam olmasa bile aklilik açısından değerlendirilmeye tâbi tutulduğu gerçeği ortaya çıkar.​
Duygusal yoğunluk altındaki herkesin akıldışı düşünce veya hareketlere yönelme ihtimali yüksektir. Yoğunluğun belirtileri öznede kendisini gösterir: Hızlı kalp atışları, ağız kuruması gibi. Bu ve benzeri durumlar ihtiyaç duyulan aklî düşünme eksikliğini doğurur ve dünyayı, gerçeği bir şekilde algılar. Gerçekte duygular sanıldığının aksine, ne aklî ne de akıldtşıdırlar. Fakat duyguların akıldışı tutumlara, davranışlara yol açtığı ise bir hakikattir. Örneğin, bir düşmanlık hissi veya aşk, kara bir sevda insanları düşünemez kılabilir. Yine, şiddetli açlık ve korkunun yol açabileceği akıldışı durumlar az çok tahmin edilebilir.​
Akıldışılık aklîlik ilişkisinde üç tutumdan söz edilebilir: (1) Aykırılık tezi, aklîlikle akıldışının birbirine karşı olduğu anlayışından hareket etmek isteyenler tarafından savunulur. (2) İndirgemecilik tezi, akıldışılığm kendi içinde, özünde taşıdığı varsayılan içsel aklîliğinin keşfiyle ortadan kaldırılabileceğini düşünenlerce benimsenir. (3) Bağdaştırıcılık tezi, aklî veya akıldışı görülenlerin bağdaştırılabilmesini veya bazı kavramlar altında sentezlenebilmesini mümkün görenler tarafından öne sürülür.​
Öncelikle aklîliğin kendisinin bir standarttan öte, öznenin ilişkililiği neticesinde ortaya çıktığı ve inanma, eyleme ve bir şeyi değerlendirmeye yönelik değerleudirmesel bir değer olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Akıldışı olarak nitelenen bir eylem, arzu veya inancın sadece betimleme aşamasında kalmayıp, aynı zamanda değerlendirildiği açıktır. Ayrıca, insan aklîliğinin empirik bir sorun olmadığı ve bunun deneylerle gösterilemeyeceği bugün artık anlaşılmıştır. İnsanlar, genel olarak akılyürütme kapasitelerine sahip olmalarına, her zaman aklî olamamalarına rağmen, potansiyellerini fiilî olarak hayata geçirirler.​
Doğal varlığımızın karmaşıklığından ve çok boyutluluğundan dolayı, insan sadece aklî bir varlık olamaz. Aklîliğe vurgu yaparken, insan gerçekliğinden uzaklaşılmamak, bu konudaki varsayımlarımız, mantığın otoritesi de dahil her şey, yeniden gözden geçirilmeye açık tutulmalıdır. Bu durumda ele aldığımız akıldışılık konusunun aslında insandan dışlanamayacağı ve belki de aklîlik kadar temel olduğu ileri sürülebilir. Akıldışılık bütünüyle açıklanamasa bile, fenomen olarak bu gerçeği yok saymadan, indirgemeden, bilinmezlikleri ve belirsizliklerinin farkında olarak akledilebilir bir akıldışılık elbette savunulabilir. Her ne kadar filozoflar akıldışılığın tüm örneklerinde uzlaşamasalar da, herkesin üzerinde uzlaşacağı bazı akıldışılık örnekleri olacaktır.​
Bir tutuma akıldışı nitelemesinde bulunmak, bir açıdan onun gerçekleştirilmemesini önermektir. Oysa, bir hareketin aklî olduğunu söylemek, onun zorunlu olarak yapılması anlamına gelmemektedir. Bir konuda birçok aklî seçenekler bulunabilir. Süreç içerisinde aklilik idealleştirilmiştir. Aristoteles, insanın akılyürütme kapasitesine sahip, zoo politikon/ siyasal bir yaratık olduğuna dikkat çeker. Siyasal yaşam içinde kendini gerçekleştirerek insanlaşan bir canlı. Nedense sonraları insanın aklî bir hayvan olduğu düşüncesi yaygınlık kazanmıştır. Araştırmalarımızın ortaya koyduğu sonuç; insanın kısmen aklî olduğu yönündedir. Akıldışılık olasılığının; öznenin inanç, arzu, niyet ve yargıları arasında tutarlılık aramayı zorunlu bir şart gören klâsik aklilik kavramına duyulan kuşkudan kaynaklandığını ve sorgulandığını burada belirtmekte yarar vardır. Sorun, aklîliğin bizzat kendisinin aklî olduğunun gösterilmesindeki güçlükte yatıyordu. Akılcı felsefeciler görevlerinin aklîliği kurtarmak olduğunu gördüler, fakat bunu başaramadılar.​
Akıldışı olma, özü bakımdan üç alanda: amaçlarda, (2) araçlarda, (3) özel durumlarda gözükebilir.​
Sonuç olarak, akıldışılık tamamen anlaşılıp, çözümlenemese bile aklîdir. Herhangi bir topluluğun bize akıldışı görünen davranış ve inançlarının, o toplumu belirleyen anlam sistemi içinde —akıldışılığın aksine— aklî olduğu unutulmamalıdır. Bu bağlamda aklîliğin akıldışılığa göre daha fazla aklî olduğu söylenebilir. Yüksek düzeydeki akıldışılıklarm değişim ve ufuk sağlama bakımından etkin bir rol üstlenebilecekleri düşünülebilir. Aşkınlık ise akıldışılığın ötesinde daha güç, köklü ve derin bir felsefi sorunsalı oluşturur.​
L. J. Cohen, "Can Human Irrationality Be Experimentally Demonstrated?" Behavioral and Brain Sciences, 4(19S1), pp. 317370.​
D. Davidson, "Incoherence and Irrationality", Dialectics, 39 (1985), pp. 345354.​
D. Davidson, " Paradox of Irrationality", in Paul K. Moser(ed.), Rationality in Action, Cambridge: Cambridge Univ. Press, 1990.​
Gibbard, " What 'Rational' Could Mean in the Human Sciences", in Daniel Andler (ed.), Facets of Rationality, India, Sage Publications, 1995, pp. 58-78.​
I. C. Jarvie and J. Agassi (eds), "The Rationality of Irrationalism" in Rationality: The Critical View, Dordrecht, Martinos Nichoff, 1987, pp. 445-451.​
Latour, Science in Action, Cambridge: Harvard Univ. Pres, 1987.​
S. Lukes, "Some Problems about Rationality" in B. R. Wilson (cd.), Rationality, Oxford: Blackwell, 1970.​
J. Mccrone, The Myth of Irrationality, London, Macmillan, 1993.​
N. Rcscher, Rationality, Oxford: Clarendon Press, 1988.​
S. P. Stich, "Could Man Be Irrational Animal" Synthese, 6-1(1985), pp. 115-135.​
S. Sutherland, Irrationality, London: Constable, 1992.​
Ayrıca bkz., AKİL, AKILCILIK, ARAÇSAL AKİL, DAVİDSON, İRRASYONALİZM, RASYONALİTE.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst