1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
AÇIK SEÇİK İDELER kavramı Descartes’ın zihin kuramının temelini teşkil eder. Descartes’ın zihin kuramına göre ideler zihnin nesneleridir; örneğin, bir karenin ne olduğunu anlamak, bir kare gördüğümüzde onun kare olduğunu bilebilmek ve kareler hakkında fikir yürütebilmek için, Descartes'a göre zihnimizde bir kare idesine sahip olmamız gerekir. Nasıl fiziksel nesneleri gözümüzle görebıliyorsak, zihnimizin nesneleri olan ideleri de zihnimizin gözüyle görürüz. Her ne kadar Descartes'a göre ideler zihnin nesneleri iseler ve aynen fiziksel nesnelerin göze görünmesi gibi zihne görünüyorlarsa da, bu asla zihnimizde bir fiziksel nesneyi canlandırmak anlamına gelmez. Descartes’ın fiziksel nesnelerle ideler arasında kurduğu analojiden yola çıkarak, onun da Locke gibi ideyi zihnin bir algısı veya imgesi anlamında kullandığı varsayılmamalıdır. Hem akılcılar hem de deneyimciler sözcüklerin ideleri temsil ettiği hususunda birleşirler, ancak ideyi deneyimciler imge olarak ifade ederken, akılcı düşünürler onu kavram olarak tanımlarlar. Descartes da akılcı bir düşünür olarak ideyi kavram anlamında kullanır ve zihnimizde meydana geliş nedenlerine bağlı olarak üç türlü ide bulunduğunu söyler: "Bu fikirlerden bazıları bana benimle doğmuş, bazıları yabancı ve dışarıdan gelmiş, bazıları ise tarafımdan yapılmış ve icat edilmiş gibi görünüyor." Descartes kendisine dışarıdan, duyular aracılığı ile gelen ideler hakkında yanılabileceğinin farkında olduğu için aklın doğuştan gelen ideleri açık seçik algılamasına dayanarak doğruluğundan şüphe edilemeyecek bir bilgiye varmanın yollarını araştırır.​
Ancak Descartes günlük dilde sözcüklerin düşüncelerimizi tam olarak belirtmediğinin ve dolayısıyla ideleri ifade etmekte kullandığımız dilin yanıltıcı olabileceğinin farkındadır. Felsefenin İlkeleri'nde felsefenin görevinin açık seçik ideleri belirsiz ve seçilemez ya da bulanık idelerden ayırt etmek olduğunu belirtir. Aşağıdaki alıntı Descartes'ın felsefeye biçtiği bu rolde nasıl bir yol izlemesi gerektiğine ilişkin görüşlerini çok iyi bir biçimde yansıtır: "Kavramları kendi ağzımızla belirtmek için bazı sözlere bağlıyoruz ve şeylerden çok o sözleri anımsıyoruz. Bunun için, kavradığımız şeyi, onu belirtmek için seçilen sözlerden tümden ayırınca, hiçbir şeyi kolay kolay seçikçe anlayamayız... böylece felsefeyi incelemek ve bildiğimiz tüm gerçekleri sıkıca ortaya çıkarmak istiyorsak, ilk önce önyargılardan kurtulmamız ve eskiden doğruluğuna inandığımız tüm düşünceleri ya*da kanıları, yeniden gözden geçirinceye değin, yanlış olarak kabul etmemiz gerekmektedir. Bundan sonra zihnimizdeki kavramları yeni baştan incelemek ve ancak anlayışımızla açık seçik olarak kavradığımızı kabul etmek gerekir, böylelikle, ilkin doğası ve özü düşünmek o- lan bir varlık olduğumuzu ve sonra varlığımızı kendine borçlu olduğumuz bir Tanrı olduğunu öğreniyoruz."
Descartes'a göre açıklık ve seçiklik zihnin kavrayışındaki en yüksek noktayı oluşturur ve böylelikle de bir şeyin doğruluğunun şaşmaz bir kanıtı olup çıkar. O açık seçik ayırımını hatalı veya yanlış yargılarda bulunmamanın yollarını araştırmak amacıyla yapar, çünkü ona göre "ancak açık ve seçik olarak kavradığımız şeyler üzerine yargıda bulunduğumuzda, aldanmamıza olanak yoktur. Ancak açık ve seçik olarak kavradığımız şeyler üzerine bir yargıda bulunduğumuz sürece, hiçbir zaman yanlışı doğru yerine koymayacağımız kesindir." Descartes açık ve seçik »bilgiden ne anladığını Felsefenin İlkeleri'nde şu şekilde dile getirir: "Açık bilgiden, dikkatli bir zihne görünen ve belli olan bilgiyi demek istiyorum... seçik bilgiden de keskin ve başka bilgilerden ayrı bir bilgiyi demek istiyorum. Öyle ki bu bilgide onu gerektiği gibi gözden geçirene açıkça görünenden başka bir şey bulunmaz."​
Descartes'ın ideler kuramı, Leibniz ve Spinoza gibi diğer akılcı filozoflarda da olduğu üzere tasarımcıdır, yani ideler, dışarıdaki nesnelerin tasarımları veya temsilleri olarak nesnelerle dışsal ilişkilerine bakılmaksızın zihinsel özler olarak ele alınırlar. Bir i- denin içeriği belli ve kapsamlı ise, yani diğer idelerden tamamen ayırt edilecek biçimde kavranıldığında "açık", fakat diğerleri ile karıştırıldığında "belirsiz"dir; ayrıca bir idenin bünyesindeki çeşitli öğeler birbirinden ayırt edilebilir halde ise, o "seçik" ve parçaları ayrı ayrı seçilemiyorsa "seçilemez" veya "bulanık" bir idedir. Genellikle açıklık seçiklik için gereklidir. Örneğin, birinin bir başka insana ilişkin idesi onu tanımlamak için yeterince açık olabilir, ancak kimliğinin ayrıntılarıyla betimlenmesi için yeterince seçik olmayabilir. Descartes için de açıklık seçiklik için vazgeçilmezdir. Ona göre, "bilgi seçik olmadan a- çık olabilir, ama açık olmadan seçik olamaz. [Çünkü] bir kimse yakıcı bir acı duyduğu zaman, bu acıdan edindiği bilgi kendi gözünde açıktır, ancak bundan dolayı her zaman seçik değildir, çünkü çoğu zaman bu a- cıyı yaralanan kısımda bulunduğunu sandığı şeyin niteliği üzerine verdiği yanlış yargıyla karıştırır,... böylece bilgi bazen seçik olmaksızın açık olabilir, ama açık olmaksızın seçik olamaz."​
Locke'un Epistemolojisinde Açıklık ve Seçiklik
Locke'un epistemolojisi fiziksel nesnelerle zihindeki ideler arasında yukarıda sözü edilen analojiye benzer bir paralellik bulunduğu esasına dayanır. Zihindeki idelerin nesnelerin temsil ya da tasarımlan olduğu konusunda Descartes'la hemfikir olan Locke İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme adli eserinde zihindeki idelerin açık seçik olmasıyla ilgili koşulları şöyle saptar: "Zihnin algılaması görme yetisiyle bağıntılı sözcüklerle açıklanmaya çok uygun olduğundan, görme yetisinin nesnelerinde açık ve belirsiz diye adlandırdıklarımız üzerinde bir düşünürsek, idelerimizde bu adların ne anlama geldiğini daha iyi kavrarız, Işık bize görülür nesneleri yansıttığından, ışıkta gözlemlenebilir şekil ve renkleri bize inceden inceye gösterecek yeterlilikte bir ışık ayırt edilebilmelerini sağlayacak daha iyi bir ışıkla aydınlatılmayan nesneye "belirsiz" adını veririz. Ayni biçimde, alındıkları nesnelerin kendileri, iyi çalışan bir dış duyum ya da algılama karşısında yalın idelerimiz açıktır. Bellek onları saklar ve zihin istediğinde ortaya çıkabilirlerse bu ideler açıktır... yalın idelerden oluşturulduktan için bünyelerindeki ideler ve bunların sayısı ile sırası açık, belirgin ve kesin olduğu sürece bileşik ideler de açıktır."​
Locke'un kesinlik kavramı emin olduğumuz şey hakkında açık ve seçik idelere sahip olmayı gerektirir. Ona göre, açık ve seçik ide zihinde var olan ve sonunda belirginleştirilen, yani orada olduğu gibi görülen ve algılanan bir nesnedir. Yalın bir idenin açık ve seçik olması, onun zihinde olduğu söylendiği zaman, zihnin bu yalın görünüşü kendinde ayırımsıyor veya algılıyor olması anlamına gelir.​
Descartes için açıklık ve seçiklik doğruluğun kesin bir ölçütü, dolayısıyla aklın algılamasına ilişkin bir özellik iken Locke'un epistemolojisinde doğruluk ve bilgi sorunlarının düşünülmesi bağlamında idenin kendisine ilişkin bir özellik olarak ortaya çıkar. Locke için "zihnin tam ve apaçık algısına sahip olduğu ide açık, zihnin içinde tüm diğerlerinden bir fark algıladığı ide de seçiktir."​
Descartes'ın Epistemolojisinde Açıklık ve Seçiklik
Açık seçik ideler fikri Descartes'ın metodik şüphe yöntemi sonucunda ortaya çıkmıştır. Descartes'ın amacı, düşüncemizin doğru ve şüphe götürmez bilgisini edinebildiği şeylere ulaşmaktır. Bu amaçta Descartes Yöntem Üzerine Konuşma adli eserinde yanlışı doğrudan ayırt etmek ve doğru yargıya varmak için bir yöntem geliştirmeyi hedefler. Çünkü ona göre, "bir düşünce ne kadar açık ve doğruysa, bir başkasına onun anlama yeteneği ölçüsüne, ikna edici bir biçimde önerilebilir." Dolayısıyla, Descartes için her şeyin doğru ve şüphe götürmez bilgisine sahip olmamızın yolu, ya onun diğer şüphe götürmez ve doğru olduğundan kesin olarak emin olduğumuz şeylerden hareketle elde edilmesi ya da zihin tarafından aracısız olarak, doğrudan doğruya şüphe götürmez bir biçimde doğru olduğunun anlaşılmasıdır. Bu iki yoldan birincisi çıkarım, ikincisi ise sezgi veya refleksiyondur.​
Descartes'ın epistemolojisinde açık seçik ideler onun sezgi adını verdiği zihinsel işlemin sonucunda ortaya çıkan idelerdir. Nitekim, o "bence sezgi ne duyuların değişen şahitliği ne de yalancı bir hayalin aldatıcı hükmüdür, fakat saf ve dikkatli bir zihnin kavrayışıdır; öyle kolay ve seçik bir kavrayış ki anladığımız şey üzerine hiçbir şüphe bırakmaz" der. Descartes'ın terminolojisinde sezgi doğrudan doğruya, vasıtasız, düpedüz görme; çıkarım ise bir şeyi başka şeyden çıkarma anlamında kullanılır. Onun kendi deyişiyle "herkes sezgiyle kendisinin varolduğunu, düşündüğünü, üçgenin yalnız üç çizgi ile sınırlı olduğunu... görebilir, ancak üçgenin üç açısının iki dik açıya eşit olduğu bilgisi çıkarım yoluyla elde edilir."​
Descartes'a göre, sezgi ile elde edilen açık seçik ideler çıkarımlarda bulunabilmek için temel alınan önermeler, yani dedüktif bir çıkarım sisteminin aksiyomlarıdır. Matematiksel aksiyomlar doğru olduklarının anlaşılması için ispatlanmaya gerek duyulmayan, doğrulukları apaçık bir şekilde, kendiliğinden bilinen önermelerdir. Dolayısıyla ideler doğrulukları kendiliğinden, aracısız olarak, apaçık bilindiği, doğruluklarından şüphe etmek mümkün olmadığı için açık ve seçiktir, yoksa açık seçik oldukları için doğruluklarından şüphe edilemez değildir; yani Descartes'a göre, açıklık ve seçiklik doğruluğu kendine dayanan, aracısız olarak, apaçık kavranan şeylere ait bir özelliktir. Eğer bir şey açık seçik kavranabiliyorsa, o zaman onun doğruluğundan şüphe edilemez. Bazı ideler açık ve seçiktirler ya da onların doğruluklarından emin olmak için dışarıdan bir kanıta gerek duyulmaz, onların doğruluklarının kanıtı kendi içlerindedir. Bu tür idelerin açık ve seçikliği yalnızca düşünme ve sezgi yoluyla bilinebilir. Bu tür açık seçik ideler yaşantılar yoluyla edinilmezler ve öğrenilmezler. Örneğin, "cogito", yani "düşünüyorum" önermesinden hareketle "ben varım" önermesi açık seçik bir ide olarak elde edilir. Descartes'ın akılcı sisteminde sadece "ben varım" önermesi değil, aynı zamanda argümanlarında kullandığı bütün çıkarım kuralları da bu türden ideler arasındadır.​
Açık Seçik ideler ve Kartezyen Döngü
Descartes'ın VI. Meditasyon'da ele aldığı zihin ve bedenin iki ayn töz olduğuna ilişkin argümanı Kartezyen anlayışın açık ve seçik ideler anlayışına dayanır. O, Tanrı'yı akla dayanarak kanıtlama çabasında, ilk olarak doğruluğundan şüphe edemeyeceği şeyler olup olmadığını araştırırken yalnızca açık seçik algıladığı idelerin doğru olduğunu belirterek açıklık ve seçikliği kesin bilginin ölçütü olarak kullanır. "Cogito"nun doğruluğu onun açık seçik algılanmasındadır, dolayısıyla "cogito", yani "düşünüyorum" önermesinden hareketle "ben varım" önermesi de açık seçik bir ide olarak elde edilir. Böylece, Descartes açık seçik kavrayışı kesin bilginin ölçütü olarak ortaya koyar: "Düşünen bir şey olduğumdan eminim. Fakat o halde herhangi bir şeyden emin olmak için gereken şeyi de bilmiyor muyum? Bu birinci bilgide, bildiğim şeyin açık ve seçik kavranışından başka bir şey yoktur. Ve, eğer böyle açık ve seçik olarak algıladığım şey yanlış olsaydı bu kavrayış gerçekten bu bilginin doğru olduğundan emin olmama yetmezdi. Böylece şimdiden şu genel kuralı kurabileceğimi sanıyorum: Açıklık ve seçiklikle kavradığım ve algıladığım şeylerin hepsi doğrudur."​
Tasarımcı bir realist olarak Descartes için ideler arasındaki bağlantılar ancak ideler gerçekten de realiteyi olduğu gibi yansıtıyorlarsa, mümkün olabilir. Bununla birlikte, açık seçik idelerin gerçekten de realiteyi tasarımlaması yalnızca eğer Tanrı varsa ve bu yanıltıcı bir Tanrı değilse mümkün olur. Dolayısıyla Descartes'ın Tanrı'nın varlığını ispatlaması, doğruluğundan şüphe edilemeyecek, kesin bilgiyi elde etmenin yolu olarak kaçınılmaz olur. O Tanrı'nın varlığını ispatlarken herhangi bir idenin varlığa geliş nedeninin en az idenin kendisi kadar gerçekliğe sahip olması gerektiği ilkesinden hareket eder. Bu bağlamda, öncelikle kendisinde bir Tanrı idesi olduğunu ve kendisindeki bu Tanrı idesinin sonsuz olduğunu belirler. Sonsuzluk idesi sonlu bir cevher olan kendisinden gelemeyeceğine göre, Descartes gerçekten sonsuz olan Tanrı'nın kendisinden gelmesi gerektiği ve doğuştan bir ide olarak kendi zihnine Tanrı tarafından konmuş olduğu sonucuna varır. Bunun zorunlu sonucu Tanrı'nın var olduğudur.​
Bu argümanını desteklemek üzere Descartes klâsik kozmolojik argümanı kullanır. Buna göre, "cogifo"dan hareketle var olduğumu açık seçik biliyorum, ve ben her bakımdan mükemmel olmadığıma göre, kendi kendimin sebebi olamam. O halde, varlığımın sebebi başka bir şey olmalı. Ancak her nedenin nedenini soracak olursak, bu zincirleme olarak nedenlerden geriye akılyürütme sonucunda sonsuz, ebedî, değişmez, her şeyin yaratıcısı olan ve var olmak için kendinden başkasına ihtiyaç duymayan bir varlığa ulaşırız ki, o da Tanrıdır.​
Descartes'ın ÜI. Meditasyonun başında ortaya koyduğu "bütün açık seçik ideler doğrudur" fikrini Tanrı'nın varlığını ispatladığı ontolojik argümanın ana öncülü olarak kullanması ve daha sonra V. Meditasyonda açık seçik algıladığı bütün idelerin doğruluğunun ancak Tanrı'nın var olmasıyla mümkün olduğunu söylemesi kimi Descartes eleştirmenlerince Kartezyen döngü olarak nitelendirilmiştir.​
Descartes'ın döngüsel akıl yürütme eleştirisine karşı verebileceği olası bir cevap hem "cogito" önermesine hem de Tanrı'nın varlığına ilişkin akil yürütmenin sezgisel olduğu, dolayısıyla her iki bilginin de doğrulukları için fazladan bir desteğe ihtiyaç hissetmedikleri, onların doğruluklarının kendi içinde olduğu ve kesin ve şüphe götürmez bir biçimde doğru olduklarının sezildikleri anda ortaya çıktığı şeklindedir. Ayrıca Descartes, eğer bir kişi dünyanın yanıltıcı bir şeytan yerine yanıltmayan, iyi bir Tanrı tarafından yönetildiğine inanmıyorsa, o zaman açık seçik kavrayışın kesin ve şüphe götürmez bilgiyi garanti edemeyeceğini, yalnızca dünyanın gerçekten de yanıltıcı olmayan iyi bir Tanrı tarafından yönetildiğine inanan birinin açık seçik kavrayışının kesin ve şüphe götürmez bilgiye ulaştıracağını söyler. Descartes'ın Tanrı'nın varlığını kanıtlamaya çalışması bu inancının sonucudur ve Tanrı'nın varlığıyla ilgili argümanın epistemolojik sistemi ile tutarlı olması ancak zihninde aracısız olarak, açık seçik kavradığı ilk ide olan "cogito"nun sonucuna dayanmasıyla mümkündür.​
R. Descartes, Aklın İdaresi İçin Kurallar(çev. M. Karasan.), İstanbul: MEB Yayınlan, 1997.​
J. Locke, İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme (çev. M. D. Topçu), Ankara, Öteki Yayınları, 1999.​
Ayrıca bkz., BİLGİ, COGİTO, DESCARTES, EPİSTEMOLOJİ, KARTEZYANİZM, LOCKE.​
Kaynak: Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst