Ütopya

Ütopya

Bilgi, paylaşıldığı zaman bilgidir ve kuşaktan kuşağa aktarılan bilginin üzerine katılması gereklidir ki değişen şeylerle uyum sağlayabilsin.

İlk insanlık çağından günümüze kadar felsefe, bilim, bilgi ve dinler her daim değişim göstermiştir. Fakat değişmeyen tek bir şey vardır ki; çocuklarımızın hayalleri.

Onların hayallerini bizler ya var edeceğiz ya da yok edeceğiz.

Peki, nasıl?

Onların düşlerindeki Thomas More’un ütopyası gibi değil, bizlerin kolaylıkla inşa edebileceği şeyler.

İnsanlık tarihinin tanıklık ettiği onca yaşanan savaş ve getirdiği ölümlerle, anımsandığında acıtan bir geçmişimiz var zaten.

“İnsan” dendiğinde en korkulacak canlı çeşidi değil de, sevgi ve saygı kavramını hatırlatabilecek bir algı yaratılması gerek.

 

Gelin çocuklarımızın düşlerine birlikte bakalım:

“Büyüyünce abla ve öğretmen olmak istiyorum.”

“Barışçıl olsun, olay çıkarmak yerine herkes birbiriyle yardımlaşsın.”

“Zor durumda olanlarla değiş-tokuş yapılsın.”

“Savaş olmasın, insanlar ölmesin diliyorum.”

“Tanklar patlamasın, öyle bir dünya istiyorum.”

“İnsanların artık saygısız olmamasını istiyorum.”

 

Bunları duymaya tanıklık ederken, bu dünya düzeninde çocukların algılarında yaratılan endişe ve korkular, nasıl bir sistemin içinde olduğumuzun en güzel tespiti oluyor bizlere.

Tüm ideolojileri, güç savaşlarını, liderlik kavgalarını bir kenara atıp, sadece “insan” diyebildiğimiz zaman onların geleceği için endişelenmemize gerek kalmayacak.

Ghader Abdullah, 13 yaşında ve yedinci sınıf öğrencisi: “Suriye’de beni en çok korkutan akşamki füze sesleriydi. Güdümlü füzeler bizi çok korkuttu. Evimizin bir kısmı yıkıldı. Evimi, okulumu, öğretmenlerimi, arkadaşlarımı, hele akrabalarımı çok özledim. (Kaynak: http://www.unicef.org.tr/basinmerkezidetay.aspx?id=2445)

Mohammed henüz 6 yaşında: ““Mutluyum, çünkü burada uçak yok. Geceleri rahat yatıyorum artık. Suriye’de en çok babamı özlüyorum. İlerde doktor olmak isterim.” (Kaynak: http://www.unicef.org.tr/basinmerkezidetay.aspx?id=2445)

Suriyeli Safi: “Lazkiyeliyim. 9 yaşındayım… Rejimden ve uçaklardan dolayı Suriye’de eğitim durdu. Okulumuza varil bombası attılar. Bombardımandan sonra köylüler kaçtı. Bizim evimizin camları indi. Bir ay önceki başka bir saldırıda yüzümden yaralandım. Şarapnel parçaları yüzünden böyle oldu. Çok sevdiğim bir arkadaşım var ama ismini hatırlamıyorum. Yüzümdeki yaradan dolayı arkadaşlarım arasından korkanlar ve oynamak istemeyenler oluyor.” (Kaynak: http://www.unicef.org.tr/basinmerkezidetay.aspx?id=2445)

Emine Şeçeroviç Kaşlı, Bosna Savaşı sırasında henüz yedi yaşındaydı.

Kimse çocuk muyum diye sormadı bana. Yüzüme kimse bakmadı o kurşunları atarken. Neler ister bir çocuk, hayallerim nedir diye sormadılar. Çocukluğumu yaşamama izin vermediler.”diyor, Emine. (Kaynak: http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/bir-cocugun-gozunden-bosna-savasi)

 

Tek isteği oyuncak bir bebek, araba olan çocuklar var.

Annesinin memesinden süt gelmeyen ve açlıkla savaşan çocuklar var.

Çocuk işçiler var.

Çocuk gelinler var.

Suriyeli Ali var “hayalim yok” diyen.

Onlar bizim çocuklarımız! Bir çocuğun hayallerini çalmak kolay değildir ey insanoğlu!

 

Eylem Özkan

 

0
Varoluş Öyküleri 1- Varamamaya Övgü Kan

Yorum yapılmamış

No comments yet

Bir yanıt yazın