Sokrates’in Savunması – 1

Sokrates’in Savunması – 1

Hemen herkesin hayatında bir kere okuması gereken en önemli kitaplardan bir tanesi olan “Sokrates’in Savunması” öğrencisi Platon tarafından kaleme alınan bir eserdir. Çağlar boyunca Batı ve Doğu aydınları eseri birçok kez incelemiş ve Sokrates’e büyük saygı duymuşlardır. Sokrates; haksızlık karşısında eğilip bükülmeyen, haksızlığın dimdik karşısında durabilen, birçok insanda hayranlık uyandıran ve hemen herkesin saygı duyduğu en seçkin ilim kahramanlarından bir tanesidir.

Kuşkusuz Sokrates’in kendisini savunduğu her saniye ve dile getirdiği her sözcük, nesiller boyu felsefenin kalbine oturdu. Öncelikle bildirmekte yarar var ki; Sokrates’in Savunması tamamen okunmalı ve bu tecrübeye sahip olunmalıdır. Savunmasından kısa kesitlerle devam edeceğimiz yazımızın ilk bölümünde, davanın birinci bölümündeki savunmanın bir kısmından ve gelişmelerden bahsedilecektir.

Sokrates; devletin resmi Tanrılarını inkâr etmek, gençleri yoldan çıkarmak, göklerde ve yer altında gelişen olayları incelemek, haklıyı haksız, haksızı haklı göstermek gibi suçlar işlediği sebebiyle mahkemeye verildi. Sokrates’i mahkemeye veren çok ünlü olmayan genç bir şair Anitos ve diğer davacıların şikâyet dilekçesinde; “Sokrat, gökte olup bitenler kadar yeraltında olup bitenleri de pervasızca derin araştırmaya çalışmak, en haksız davayı en haklı dava haline getirmek ve başkalarına da bunları yapmayı öğretmekten suçludur.” şeklinde iddianame yer alıyordu. 70 yaşında hayatında ilk defa mahkemeye çıkan Sokrates, savunmasını yaparken ananeyi bozarak hâkimlere değil de, doğrudan “Atinalılar!” diyerek halka seslenir ve mahkemenin sohbet havasında geçmesini sağlar. İlk duruşmada ön savunmasını yapan Sokrat, insanlara özel dersler verdiği ve karşılığında para aldığı iddialarına karşı, izleyicilerin arasında bulunan Atinalı bir zenginle diyalogu şöyle olur:

“Kallias’ın evine ziyarete gitmiştim. Kendisi iki oğlu olduğu için ona sordum. Kallias dedim, bu çocuklar yerine senin iki tayın veya iki tosunun olsaydı, onların olabildiğince iyi ve güzel yetişmeleri ve yeteneklerinin el verdiği ölçüde mükemmelliğe erişmeleri için, işinin ehli birinin ellerine onları teslim etmez miydik? Böyle birine de iyi bir ücret ödemez miydik? Bu adamın büyük ihtimalle bir seyis veya bir çiftçi olması da gerekirdi değil mi? Fakat bunlar insan. Şimdi sen onları kime emanet etmeye karar verdin? İnsan ve yurttaş olmanın erdemlerini kendine kazandıracak güçte bir hocamız var mı? Evlat sahibi olduğun için bu hususu da düşünmüş olduğunu sayıyorum. Bulduğun böylesi bir bilgiye sahip biri var mı, yok mu?” Kallias; “Aaa elbette var” diye cevap verdi. Kim diye sordum, nereli? Ders ücreti ne kadar? Kallias; “O kişi Evenos, Paros’lu. Beş mina (500 drahmilik bir para) alıyor. Bu cevap üzerine ben, bu Evenos gerçekten bu sanata sahipse ve bunu bu kadar az bir ücrete öğretiyorsa, bahtiyar bir adam olmalı diye düşündüm. Şahsen ben, eğer böyle bir bilgi ve yeteneğe sahip olsaydım, herhalde kasım kasım kasılır ve çok nazlı davranırdım. Ama Atinalılar, gerçek şu ki ben böyle bir bilgiye sahip değilim.”

Sokrates’in Savunması devamında, çocukluk yıllarından bu yana arkadaşı olan Kerefon’un Delf Tapınağı’na gittiğinden bahseder. Kerefon Kâhine; Sokrates’ten daha bilgin biri olup olmadığını sorar ve Sokrates savunmasında bunu anlatırken şu ifadeyi kullanır: “Kâhine danışmak ve ona benden daha bilgin bir adamın olup olmadığını sormak cüretinde bulunmuş”. Kâhin kadın tarafından verilen cevap ise Sokrates’i tamamen araştırmaya yöneltmiş. Kâhin; Sokrates’ten daha bilgin birinin olmadığını söylemiş Kerefon’a! Sokrates Kâhinin verdiği cevaba istinaden aklından geçenleri şöyle ifade eder; “Bu sözde nasıl bir anlam gizli? Çünkü ben kesinlikle bilgin olmadığımın farkındayım. Öyleyse, insanların en bilgin ilan etmekle kastettiği nedir? Elbette o sadece hakikati söyler, çünkü yalan ona yakışmaz!” Ve bu suallerin üzerine Sokrates bu durumu çözmek ve kehaneti boşa çıkarmak için bir yola başvurur. Bilgin geçinen birçok kişinin yanına gider, onları gözlemler ve muhabbet eder. Tüm bu gelişmeleri Sokrates’in dilinden okumakta fayda var.

 

Sokrates Siyasetçilerin Yanında

“En bilgin geçinen adamlardan birinin yanına gittim. Çünkü ancak onun yanında o kehaneti boşa çıkarabileceğimden emindim. Ardından da kâhin kadına gidip ‘işte bu adam benden daha bilgin, hâlbuki sen benim daha bilgin olduğumu söylemiştin!’ Sonra da o adamı yakından izlemeye başladım. Adını vermeye hiç gerek yok; kendisi bizim siyaset adamlarından biriydi (Anitos’u kastediyor). Atinalılar, kendisiyle gerçekleştirdiğim konuşma ve tartışma sonunda, aşağı yukarı şu kanıya vardım: Bu adam başkalarına, üstelik de çok sayıda başkalarına ve özellikle de bizzat kendine göre, ünlü bir bilgin! Ne var ki, onda gerçek bir bilgiden eser yok. Daha sonra ona, kendisini bilgin sandığını, oysa bilginlikle uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını ispatlayıp anlatmaya çalıştım. Sonuç: O andan itibaren, ben hem onun hem de bu sohbetimizde hazır bulunanların kin ve düşmanlığına hedef oldum.

Ardından, bilgelikte ünü ondan çok daha fazla olan bir başkasıyla görüşmeye gittim. Ondan da aynı duyguyla ayrıldım. Bu arada hem onu hem de başka bir yığın insanın bana karşı kin ve düşmanlık duymasına fırsat vermiş oldum. Kendimi çekilmez biri durumuna düşürme, yeni düşmanlar edinme üzüntü ve korkusunu yaşayarak, böylelerini bir biri ardınca ziyarete yine de devam ettim. Tanrı2nın sözüne dayanarak yaptığım bu araştırma esnasında, bilgin olarak en çok ün salmış kimselerin neredeyse bilgiden en yoksun kişiler olduklarını gördüm. Kendilerine hiç itibar edilmeyen kimseler ise, doğru ve geçerli görüş bildirme açısından çok daha sağduyulu insanlar olarak karşıma çıktılar. Yaptığım bu araştırma ve soruşturmanın bütün akışını gözlerinizin önüne bir bir sermem gerekiyor. Zaten bu araştırma benim için, olağanüstü meseleler üzerinde çalışmak gibi bir şeydi. Yeter ki, Kâhinin cevabı reddedilmesi imkânsız bir nitelik kazansındı!”

 

Sokrates Şairlerin Yanında

Ve Sokrates’in Savunması politikacıların ardından, şairlerle yaptığı sohbetlerle devam eder. “… Üzerinde en fazla çalışmış olduklarını sandığım bazı şiirleriyle zihnimi iyice donatarak yanlarına vardım ve her fırsatta o şiirlerde ne demek istediklerini kendilerine sordum. Maksadım, bu vesileyle kendilerinden bir şeyler de öğrenmekti. Yurttaşlarım, sizlere hakikati söylemekten enikonu bir utanç duyuyorum. Ama yine de söylemek zorundayım; orada bulunan ve bizi dinleyenler arasında neredeyse tek bir kimse bile yoktu ki, sorduğum şiirler hakkında şairlerin kendilerinden daha iyi bir açıklama yapamayacak olsun! Sonunda şairlerin durumuyla ilgili olarak şu gerçeği anlamış oldum: Onlar yazdıklarını bir bilgiyle donanmış oldukları için değil, aksine yetenekleri sayesinde ve tıpkı gelecek hakkında öngörülerde bulunan, kehanetler savunan kimseler gibi, ilahi bir ilhamla kaleme alıyorlar. Çünkü bu kimseler çok güzel şeyler söylerler, fakat ne söylediklerini kendileri de tam olarak bilmezler. Şairlerin de tıpkı onlar gibi olduklarına kanaat getirdim. Bu arada şairlerin, şiir yazma yeteneklerinden dolayı, sadece bu konuda değil, her konuda insanların en bilgilileri olduklarını inandıklarını ama hiç de öyle olmadıklarını anladım. Onların yanından da, tıpkı politikacılarda olduğu gibi, kendilerinden daha üstün olduğumdan emin olarak ayrıldım!”

 

Sokrates Meslek Sahiplerinin Yanında

“Son olarak da emeğiyle geçinen meslek sahiplerinin, zanaatkârların yanına gittim. Çünkü hemen hemen hiçbir şey bilmediğimin bilincindeydim ve onların arasında çok güzel şeyler bilen zanaatkârlar bulacağımdan emindim. Bu hususta yanılmamışım: Gerçekten de onlar benim hiç mi hiç bilmediğim şeyleri bilmekteydiler ve bu bakımdan onlar benden daha bilgiliydiler! Ne var ki Atinalılar, şairlerde gördüğüm kusurun aynısının bu güzelim meslek sahiplerinde de aynen var olduğunu gözlemledim. Çünkü onlardan her biri, mesleğini en mükemmel bir şekilde yaptığı için, diğer konularda da, hatta en önemli meselelerde bile, kendisinin tam bir bilgiye sahip olduğu kanaatini taşıyordu. Dahası, bu kuruntu, bu saçma kendini beğenmişlik, onların asıl ustalığını gölgeliyordu. Öyle ki, kehanetten yola çıkarak, onların bu ustalığı ve de bu cahilliği bende olmadığına göre benim gibi mi olmak, yoksa hata ve kusurlarıyla birlikte onlar gibi mi olmak daha iyi olurdu diye kendi kendime sordum! Sonunda hem kâhine, hem de kendime şu cevabı verdim; olduğum gibi olmak daha iyi!”

İnsanlarda bulunan kibrin, sahip oldukları meziyetleri nasıl gölgelediğine tanıklık eden Sokrates, örneklerinde de sunduğu üzere bunu tüm Atinalılara anlatma ihtiyacı duyuyor. Yazımızın ilk bölümünü burada noktalarken, Sokrates’in Savunması daha şimdiden müthiş bir derinlik kazanmıştır. Yazımızın diğer bölümlerinde savunmanın kesitlerinden devam edilecek.

 

Kaynak: Sokrates’in Savunması – Platon

Çeviri: Cemal Aydın

 

 

0
Isparta’da tehdit afişleri: Oruç tutmuyorsan oruç tutanlara saygı göster Çikolata Nasıl Keşfedildi?

Yorum yapılmamış

No comments yet

Bir yanıt yazın