Ortadoğu uzmanı Hüsnü Mahalli: İran’ın üzerine Erdoğan’la gidiyorlar

Ortadoğu uzmanı Hüsnü Mahalli: İran’ın üzerine Erdoğan’la gidiyorlar

“AKP Suriye’de başlattığı mezhepsel söylemi şimdi Irak’ta devam ettiriyor. Körfez’in kral, emir ve şeyhleri 1980-1988 yılları arasında Saddam’ı İran’a saldırtmışlardı. Şimdi de Osmanlıcı Erdoğan’ı yine İran’a saldırtmak istiyorlar”

ECE ZEREYCAN @ecezereycan

Ortadoğu’da her zamanki gibi sıcak bir süreç yaşanıyor. Musul’u IŞİD’den temizlemek için yapılan operasyon, Erdoğan’ın Lozan hakkındaki sözleri ve “Musul bizimdi” çıkışı bu sıcak sürecin Türkiye’yi de ilgilendiren en kritik noktaları. Ortadoğu Uzmanı Hüsnü Mahalli ile koalisyon güçleri tarafından gerçekleştirilen Musul operasyonunu ve AKP iktidarının Türkiye’yi zor durumlara sokan hayalperest dış politikasını konuştuk.

»AKP, Musul konusunda ısrarcı davranıyor. Sizce hükümet, koalisyonda herhangi bir pozisyon alabilecek mi?
AKP’nin Musul ile söylediği her şey iç politikaya yönelik. Yani milliyetçilik hamaseti. Biraz da MHP’yi tavlamaya dönük. Yoksa Lozan, Misak-ı Milli ve 1926 Musul anlaşmasıyla ilgili tüm tartışmaların uluslararası hukuk açısından hiçbir değeri yok. Dolayısıyla Ankara’nın uluslararası koalisyonda yer alması ancak Bağdat hükümetinin onayıyla olur.

»AKP ile yakın ilişkilerde olan Barzani dahi “Karar, Irak Devleti’nindir” dedi. Türkiye’nin yanında bir tavır sergilemekten kaçındı. Bu çıkışı siyaseten nasıl yorumlamalıyız?
Sonuçta Barzani de Bağdat’sız hiçbir şey yapamayacağını biliyor. Bağdat merkezi bütçeden para göndermiyor diye Barzani maaş ödeyemiyor. Ayrıca Barzani’nin Irak Kürdistanı’nda çok fazla seveni yok ve başkanlık süresi bitmesine rağmen zorla orada oturmaktadır. Diğer yandan unutulmamalıdır ki Barzani’nin Ankara ile işbirliği yapma gerekçesi her iki tarafın da PKK ve PYD’den hoşlanmamasıdır.

Türkiye’nin yalnızlığı AKP’den kaynaklı
»Türkiye yalnız mı kaldı? Bu tablonun nedeni Suudi Arabistan, Katar gibi Körfez ülkeleriyle kurulan siyaset üstü ilişkiler mi?
Türkiye ‘Arap Baharı’ denen tezgâhtan bu yana hep yalnız. Çünkü yaptığı hiçbir şey doğru değil. Suriye, Irak, Mısır, Libya, Yemen, Lübnan ve tüm bölgede çok büyük ve tehlikeli işlere kalkıştı ve sonuç ortada. AKP olmasaydı bu coğrafyada, özellikle de Suriye’de hiçbir şey olmazdı. Ama AKP’nin Katar ve Suudi Arabistan ile karanlık parasal ve mezhepsel ilişkileri Türkiye bölgede ve dünyada çok kötü bir yere konumlandırdı. Şimdi iç ve dış politikada bunun bedelini ödüyor.

»Peki Musul vilayeti; Erbil, Kerkük, Süleymaniye gibi yerleri de içine alan geniş bir coğrafya. Nüfus yapıları ve yönetimleri de düşünüldüğünde “Musul bizimdir” yaklaşımı gerçekçi mi?
Uluslararası hukuk açısından Musul dosyası kapanmıştır ve asla açılamaz. Yandaş medyanın söylediği her şey yalan. İngilizler Musul’u almış ve Türkiye karşılığında 27-28 yıl petrol parası almış. Ayrıca bugün herkes Musul’u şehir olarak tartışıyor çünkü Erbil ve Süleymaniye tamamı Kürt ve Kerkük Kürtlerin kontrolünde. AKP ise 14 yıldır Kerkük’te yaşayan Türkmenleri hatırlamadı bile. Çünkü Türkmenlerin yarısı Şii geri kalanları Sünni.

Mezhepsel savaş Irak’ta devam ettiriliyor
»AKP’nin söylemlerinde ilk günden beri “Sünni” vurgusu var. Mezhepçi politikalarının bölgede doğuracağı sonuç ne olur?
AKP, Suriye olayların ilk günlerinden itibaren ‘Alevi Esad’ deyip durdu. Hatta bir ara Kılıçdaroğlu için bile “Alevi olduğu için Esad’la dayanışma halinde” dediler. Bu söylem Vahabi Suud ve Katar kral, emir ve şeyhlerinin söylemi. Arap ve İslam ülkelerinde binlerce din adamı bu konuda fetva verdi “Alevi ve Şiiler kafirdir ve öldürülmeleri vaciptir” diye. Bu fetvaları duyan on binlerce yabancı ruh hastası dünyanın dört bir yanından Türkiye’ye geldi ve Suriye’ye girdi. Savaşarak ölecek ve cennete giderek hurilerine kavuşacaklardı. IŞİD, Nusra ve diğer terör örgütleri böyle kuruldu. Türkiye, Suudi Arabistan, Ürdün, Körfez ülkeleri ve emperyalist ülkelerin yardım ve desteğiyle bu hale geldiler.

 

Ancak AKP Suriye’de başlattığı mezhepsel söylemi şimdi Irak’ta devam ettiriyor. Musul’da işbirliği yaptığı bazı Sünni aşiret üzerinden. Körfez’in kral, emir ve şeyhleri 1980-1988 yılları arasında Sünni Arap Saddam’ı Şii İran’a saldırtmışlardı. Şimdi de Sünni Türk ve Osmanlıcı Erdoğan’ı yine İran’a saldırtmak istiyorlar. Adamların ruhunda pislik, savaş ve ölüm var. İsrail’in elinde en az 250 nükleer bomba var ama onların derdi İsrail değil İran.

»Barzani’nin geçen günler içinde Erbil’de, Şiilerin Irak’taki lideriyle yaptığı görüşmeyi nasıl okumak gerek?
Unutulmamalıdır ki Barzani Iraklı ve Erbil Irak’ın bir parçası. Irak’ın nüfusu ise en az yüzde 60’ı Şii. Yani son hamlede Barzani Ankara’yı değil Erbil’i tercih eder. Üstelik herkes İran’ın Irak Kürdistanı’ndaki rolünü ve etkinliğini çok iyi bilir.

Batı yan çizmezse IŞİD’in işi biter
»IŞİD köşeye sıkıştıkça, ne kadar çığrından çıkabileceğini bir kez daha gösterdi maalesef. Musul’da operasyon noktalarından kaçarken sülfür yataklarını ateşe verdi. Bu durumda sınırımıza kadar gelen sadece kimyasal gazlar mı olacak, sizce IŞİD nereye doğru kaçar?
IŞİD’in ne yapabileceğini herkes bilir. Toplu katliamlar, insanları kaçırıp canlı kalkan yapmak, büyük yangınlar çıkarmak, kimyasal silah kullanmak, fabrika ve barajları havaya uçurmak ve daha birçok şey. Üstelik ölümüne IŞİD saflarında savaşmak için dünyanın dört bir yanından gelen ruh hastası ve sapıkların başka seçeneği yok. Onun için ölümüne savaşacaklar. Birçoğu intihar saldırılarında bulunacak. Bir kısmı Rakka’ya kaçabilir. Ama sonuç olarak Batılı koalisyon ve Sünni bölge ülkeleri yan çizmez ve el altından IŞİD ile işbirliği yapmazsa IŞİD’in işi biter. Ama IŞİD ideolojisi kolay kolay bitmez. Gericilik ve siyasal İslam ideolojisine bağlı anlayış ve uygulamalar coğrafyamızın birçok yerinde devam eder. Yoksulluk ve cehalet en ideal ortamı yaratıyor.

»Koalisyon güçlerinin operasyonu, IŞİD’in Musul’dan temizlenmesiyle sonuçlanırsa, bu durum, örgütün Türkiye’de daha da güçlenmesine neden olur mu?
Musul operasyonu kolay değil. Ancak IŞİD içinde birçok Türk’ün bulunduğunu herkes biliyor. Türkiye’de 70 ilde IŞİD örgütlenmesi olduğu söylendiği. IŞİD birçok intihar eylemi gerçekleştirdi. AKP iktidarının bu konudaki hatalarını BirGün gazetesi çok yazdı. Yapılan araştırmalarda halkın yüzde 11’i IŞİD’i terör örgütü olarak görmüyor. AKP İslamcılaştıkça ve dini cemaatler güçlendikçe IŞİD ve Nusra gibi yapılar Türkiye’de güçlenir. İsimler önemli değil. Önemli olan anlaşmalardır.

ÖSO’nun IŞİD ve Nusra’dan farkı yok
»Bir de Suriye var gündemimizde. Cerablus operasyonunun zamanlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir yandan da OHAL dönemindeyiz…
Cerablus operasyonu 24 Ağustos’ta yani Selim’in Mercidabık savaşının 600. yıldönümüne denk getirildi. Yani sembolik bir mesaj var. Tıpkı 3. köprüye 2013’te Selim adı verilmesi gibi. Çünkü o sıralar Müslüman Kardeşler Tunus, Mısır, Fas, Libya ve Yemen’de iktidar olmuş ya da olmak üzereydi ve Erdoğan Halife ya da Osmanlı sultanı olabileceğini hesaplıyordu. Ancak Suriye’nin direnmesi ve Mursi’nin Mısır’da devrilmesiyle bu proje çöktü. Misak-ı Milli tartışması ve Cerablus operasyonu ile Ankara aynı telden çalmaya başladı. Oysa işbirliği yaptığı ÖSO ve benzeri grupların IŞİD ve Nusra’dan farkı yok ve hepsi terörist.
Ama işin ilginç tarafı Türkiye bunları yaparken 15 Temmuz sonrası dönemi yaşıyor. Yani ordu dağılmış, devlet sistemi çökmüş ve OHAL’den dolayı herkes korkudan sinmiş ya da sindirilmiş. medya ise tümüyle iktidarın kontrolünde ve halka sürekli yalan söyleniyor.

»Rusya, Suriye’deki tüm denklemi değiştirdi. Geçen gün Rusya, İran ve Suriye’nin Moskova’da bir araya gelmesi Türkiye ve bölge açısından ne ifade ediyor?
Suriye krizinin ilk günlerinde yazdığım “Ortadoğu’da Kanlı Bahar” adlı kitabımda İran ve Rusya’nın asla Suriye’den vazgeçmeyeceklerini anlattım. Suriye’de İslamcılar iktidara gelmiş olsaydı her iki ülke çok zor duruma düşerdi. Özetle üç ülke arasında sürekli ve stratejik işbirliği var. Rus askeri ise filen Suriye’de. İranlı danışmanlar da. Son toplantı bu işbirliğinin devamıyla ilgilidir. Üstelik Bağdat’ta IŞİD’e karşı mücadele için bu üç ülkenin dışında Irak’ın da katıldığı dörtlü istihbarat koordinasyon merkezi var. Dolayısıyla Türkiye var olan politikalarını sürdürecekse şimdiye kadar olduğu gibi bu dört ülkenin düşmanlığını göz önünde bulundurmalıdır. Dost olarak Suudileri ve Katarlıları yanında bulabilir. Ama gün gelir onlar da düşman kesilir.

»Tüm bu konuştuğumuz dinamikler düşünüldüğünde AKP hükümetinin ve Erdoğan’ın dış politikada izlediği yolu nasıl yorumluyorsunuz?
Arap Baharı’ndan bu yana dış politikayı tüm taktiksel ve stratejik adımlarıyla yanlış ve tehlikeli buluyorum. Türkiye bataklığa saplanmış ve kolay kolay çıkamaz. AKP bu bölgenin hiçbir gerçeğini bilmiyor.
Davutoğlu’nun Stratejik Derinliği, Türkiye ve bölgemizi perişan etti. Her tarafta kan, ölüm, yıkım, acı ve gözyaşı var. AKP yani Türkiye olmasaydı bugün bu coğrafya bu halde olmazdı. Yani her şeyin sorumlusu AKP’nin politikaları.

Türkiye İslamcı gruplarla ilişkilerini kesmeli
»Türkiye ne yapmalı?
Bir an önce 2011 öncesi politikalarına dönmeli. Yani başta Suriye olmak üzere tüm bölge ülkeleriyle dost olmalıdır. Suriye bu coğrafyanın kilit ve anahtar ülkesidir. 5 yıllık gelişmeler bunu kanıtladı. Onun için AKP, Suriye ve tüm bölgedeki radikal ya da ‘ılımlı’ tüm silahlı-silahsız İslamcı gruplarla ilişkilerini kesmeli ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışır bir şekilde davranmalıdır. Ancak o zaman bölge ülkeleri ve halkları Türkiye’yi yeniden dost kabul eder ve bölgenin tüm sorunları çözüm yoluna girer.

***

Başkanlık gelirse tek muhalif kalmayacak

»AKP hükümetlerinin ve Erdoğan’ın dış politikadaki hamleleri, başkanlık yolundaki stratejinin bir parçası olarak da yorumlanıyor. Ne dersiniz?
Yalnızca başkanlıkla ilgili değil. Aynı zamanda devlet ve toplumu İslamlaştırma projesidir. Dışarda Sünni bir mezhep politikası izleyen ve bu nedenle bölgenin çağdışı, ilkel ve bağnaz ülkeleriyle işbirliği yapan bir AKP, doğal olarak onların dümen suyunda hareket ederek radikal İslamcı terör örgütlerine yardım etti. O ettiği için de onlar daha İslamcı bir Türkiye görmek istiyor. O istiyor diye AKP daha da İslamcılaşıyor ve devleti de İslamcılaştırıyor. Yani böylesi iç içe girmiş bir ilişki var ve bu ilişkinin içinde kimin eli kimin cebinde belli değil. Dolayısıyla başkanlık meselesi bu işin bir boyutu, çünkü ancak o zaman AKP yani Cumhurbaşkanı Erdoğan istediği her şeyi çok kolay yapabilecek. Çünkü ülkede tek bir muhalif kalmayacak.

Kaynak: Birgün

0
Selahattin Demirtaş’ın Savcılık İfadesi: Beni ancak halkım sorgulayabilir! Bir Toplumun İntiharı

Yorum yapılmamış

No comments yet

Bir yanıt yazın