Diyalektik Tanımı ve Tarihi

Diyalektik Tanımı ve Tarihi

Diyalektiğin anlamı fazla bilinmediğinden ya da yanlış bilindiğinden dolayı çoğu zaman gelişigüzel söz ediliyor ya da altı boş ve anlamsız bir söylemde kalabiliyor. Ve algısında gizemli, karmaşık bir anlam yaşatır ve bu durumlar kaçınılması gereken yanlışlara neden olur.

Sözcüğün kaynak anlamına bakıldığında, ‘diyalektik’ tartışma sanatı demektir. Uzun uzun tartışan insan için kullanıldığında da bu anlam anlaşılır; yine sözün anlamı genişletilerek, iyi konuşan bir insan için de diyalektikçi denir. Fakat diyalektik; felsefi alanda bambaşka bir anlam kazanmaktadır. Felsefi anlamda diyalektik; sanılanın aksine, herkesin erişebileceği, apaçık ve gizemsiz bir şeydir.

Örnekleme ile gidecek olursak; insan emeğinin tarihine baktığımızda başlangıçta ancak kaba işler yapılabiliyordu. Bilimdeki ilerleme daha ince, daha kesin işlerin yapılabilmesini sağladı. Düşünce tarihi için de tam olarak aynı şey olmuştur. Metafizik, parmaklarımız gibi ancak kaba hareketleri yapabilme yeteneğinde bir düşünme metodudur. Diyalektik bu metottan tamamen ayrılır çünkü çok daha büyük bir açıklık, incelik sağlayan bir düşünce metodudur. Eski Metafizik düşünce metodunun ağırlığıyla kafalar karmakarışıkken, diyalektik metodun kıvraklığını ve inceliğini kavramak gerekmektedir.

Metafiziğin, dünyayı donmuş şeyler kümesi olarak kabul ettiğini biliyoruz fakat doğaya bakıldığında tam tersine, her şeyin kımıldadığını ve her şeyin değiştiği gözlemlenebilmekte. Düşünce için de aynı şey saptanabilir ve bu saptama sonucu metafizik ile gerçek arasında bir uyuşmazlık bulunduğu sonucuna varırız. Bu sebepten, yalın bir biçimde tanımlamak ve öz bir fikir vermek için “Metafizik” diyen “hareketsizlik” demektedir, “Diyalektik” diyen de “hareket” demektedir, diyebiliriz. J

Bizi kuşatan her şeyde bulunan hareket ve değişim diyalektiğin temelinde yatan şeylerdir.

“Doğayı, insan tarihini ya da kendi kafa etkinliğimizi düşüncenin incelemesi altına koyduğumuzda, bize ilk görünen şey hiçbir şeyin olduğu gibi, olduğu yerde olduğu biçimde kalmadığı ama her şeyin hareket ettiği, değiştiği, olduğu ve yok olduğu sonsuz ve karşılıklı ilişkiler ve etkiler yumağı tablosudur.” – Friedrich Engels / Anti Dühring

Diyalektik bakış açısı; her şeyin değiştiğini, hiçbir şeyin olduğu yerde kalmadığını, hiçbir şeyin nasıl ise öyle devam etmediğini ve bu bakımdan bu görüşün gerçekle tam bir uyum içinde olduğunu görüyoruz ve biliyoruz. Hiçbir şey bulunduğu yerde durmaz, bize hareketsiz görünse bile muhakkak kımıldar; yerin, güneşin çevresindeki hareketiyle birlikte kımıldar, yerin kendi ekseni üzerindeki hareketiyle birlikte kımıldar. Hareket aldatıcı görünüş değildir; gerçekte her şey kımıldar ve değişir, aldatıcı görünüş hareketliliktir. Tarih bize, şeylerin oldukları gibi durmadıklarını kanıtlamaktadır. Toplum hiçbir zaman hareketsiz değildir. İlkçağda köleci toplum vardı, yerine feodal toplum geldi ve onu da Kapitalist toplum izledi. Bu toplumların incelenmesi, bize yeni bir toplumun doğmasına yol açan öğelerin, bu toplumların bağrında sürekli olarak ve yavaş yavaş geliştiklerini gösteriyor. Bunun gibi Kapitalist toplum da her gün değişmektedir, Sovyetler Birliği’nde kurulan Sosyalist toplum da bir gün ortadan kalkmak zorundadır.

Sadece toplumlarda değil, bizim duygularımız da değişir. Bir sempatiden ibaret olan duygu bir aşka ya da bir kine dönüşür. Doğada, tarihte, düşüncede, her yerde gördüğümüz şey değişim ve harekettir. İşte diyalektik, bu saptama ile başlar.

“Diyalektiğin babası” denilen Heraklitos, bize diyalektik dünya görüşünü sunan ilk kişidir. Yani dünyayı hareket halinde ve donmamış olarak tanımlamıştır. Bu diyalektik metot çok uzun zaman sonra kabul edilebilmiştir. Çünkü insanların bilgi yetersizliğinden dolayı metafizik düşünce metodu gelişmiş ve diyalektik metodun önüne geçmiştir. Heraklitos’un fikrini yeniden ele alan ve bilimsel ilerleme yardımıyla, evrende her şeyin hareket ettiğini değiştiğini, tek başına olmadığını, her şeyin her şeye bağlı bulunduğunu saptayan İdealist Alman filozof Hegel’dir. Hegel’in saptadığı şey; düşüncenin hareketidir ve Hegel buna diyalektik adını vermiştir. Fakat Hegel bir idealisttir. Yani ruha birinci derecede önem verir, bu yüzden de o, özel bir hareket ve değişme anlayışı yaratır. Ruh değişmelerinin, maddedeki değişmelerin nedeni olduğunu düşünür. Hegel’e göre evren, maddeleşmiş fikirdir ve evrenden önce ruh vardır ve ruh, evreni bulur.

Bunun üzerine Hegel’in disiplinine bağlı olan ama aynı zamanda materyalist olan ve materyalist olduğu için maddeye önem birinci önemi veren Marx ve Engels; Hegel’in diyalektiğinin doğru ama tersine olumlamalar verdiğini düşünürler. Onlar, Hegel’in düşüncenin ve evrenin aralıksız değişme halinde olduğunu söylemekte haklı olduğunu ama fikirlerdeki değişmelerin, şeylerdeki değişmeleri belirlediklerini iddia etmekle yanıldığını düşünürler. Fikirlerimizi bize şeyler verir ve fikirler, şeyler değiştikleri için değişirler.

Marx ve Engels, kuşkusuz diyalektiği Hegel’den alacaklar ve değiştireceklerdir. Materyalizm için de aynı şeyi yapıp bize, diyalektik materyalizmi vereceklerdir.

Diyalektiğin İlkeleri

Kaynak: Felsefenin Temel İlkeleri – Georges Politzer

Eylem Özkan

0
Bir Gerici Propaganda Unsuru Olarak Çanakkale Savaşı Verenigde Oosindische Compagnie (VOC)

Yorum yapılmamış

No comments yet

Bir yanıt yazın