Anayasa Değişikliği Kabul Edilirse Ne Olacak?

Anayasa Değişikliği Kabul Edilirse Ne Olacak?

Meclis anayasa değişikliği teklifini oy çokluğuyla kabul ederek kendi ölüm fermanını imzaladı. Artık bundan sonra ülkenin kaderi referandumdan çıkacak sonuca bağlı. Ancak yangından mal kaçırırcasına hazırlanıp geçirilen bu değişiklik paketinin neleri ihtiva ettiğinden halkın büyük bir kesiminin haberi bile yok. Tamamen tek ses haline getirilmiş medyanın kuşatması altındaki halka gerçeği ulaştırmak tüm duyarlı insanların birinci misyonu olmalıdır. Bu yüzden süreç içinde adına “başkanlık”, “cumhurbaşkanlığı” , “partili cumhurbaşkanlığı” gibi isimler takılan Anayasa Değişikliği teklifinin halk oylamasında kabul edildiği takdirde hangi sonuçları doğuracağını en açık şekilde ifade etmenin elzem olduğunu düşündük.

Anayasa değişikliği referandumda kabul edilirse ne olacak?

Türkiye’de hali hazırda büyük ve yapısal sorunları olan, yine de ağır aksak da olsa ilerleyen bildiğimiz anlamda demokrasinin sonu gelecek. Evet, Cumhurbaşkanını halk seçecek ancak bu bir halk egemenliği haline gelmeyecek. Çünkü egemenliğin halka ait olması için seçimler tek başına yeterli bir mekanizma değildir. Dengeleyici mekanizmalar olan yasama, yürütme ve yargı tek kişinin kontrolüne gireceği için demokrasi fiilen ve tamamen ortadan kalkacak. En özet tabirle egemenlik halktan tamamen alınıp bir kişiye verilecek.

Cumhurbaşkanı geçerli oyların çoğunluğu ile seçilecek. Yani aslında halkın ’inin altındaki bir temsil oranıyla da seçilebilecek. Ayrıca parti başkanı ve yürütmenin başı olması sıfatı da eklenince Cumhurbaşkanı halkın tümünü değil belirli bir siyasi görüşü temsil ediyor olacak. Mevcut sistemde barajı vs. gibi temsilde birçok sorunu olsa da meclis, iktidarıyla, muhalefetiyle çok daha geniş bir temsil oranına sahipken değişiklik sonrası bu temsil yetkisi belli bir siyasi görüşü savunan tek bir kişinin elinde toplanacak.

Çağdaş anlamda başkanlık sistemi denildiğinde çok sert güçler ayrılığı ilkesinin yaşandığı, yasama, yürütme ve yargının birbirini kontrol ettiği bir sistem akla gelir. Getirilmek istenen ise başkanlık sistemi değil, tüm bu güçlerin tek bir kişide toplandığı bir dikta rejimidir.

Peki, getirilmek istenen bu sistemle Cumhurbaşkanı neler yapabilecek?

Hemen söyleyelim.

Bütün yönetim işlerini tek başına yapabilecek. Bir kişi, bugün başbakan ve bakanların kullandığı bütün yetkileri kullanabilecek. Bugünkü mevcut durumda yürütme yetkisi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından paylaşılırken artık yürütmeyi temsil eden sadece Cumhurbaşkanı olacak. (Teklif m.9; Anayasa m.104) Devletin yönetimi tek başına Cumhurbaşkanına teslim edilecek. (Teklif m.19; Anayasa m.8)

Başbakanlık ve bakanlar kurulu kalkacak. Bugün bildiğimiz anlamda bakanlıklar da ortada kalmayacak. (Teklif m.19/E; Anayasa m.109, m.113)

Cumhurbaşkanı olarak seçilen bir kişi istediği kadar kişiyi cumhurbaşkanı yardımcısı olarak atayabilecek, bakanlıkların kurulacağına kendisi karar verecek ve bakanları da kendisi atayacak. İstediği zaman bunları görevden alabilecek. (Teklif m.11; Anayasa m.106)

Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, sadece Cumhurbaşkanına karşı sorumlu olacaklar. Atanmaları ve görevden alınmaları tamamen Cumhurbaşkanının yetkisinde olacak. TBMM’nin bunların atanmalarında hiçbir onama yetkisi olmayacak. Ayrıca görevden alınmalarını isteme, düşürme ya da başka bir şekilde denetleme yetkisi de olmayacak. (Teklif m.11; Anayasa m.106)

Cumhurbaşkanı seçilecek bir kişi, istediği gibi kararname çıkararak Bakanlıkları, devlet dairelerini, kurumları kurup kaldırabilecek, görevlerini belirleyebilecek, tüm üst kademe kamu memurlarını atayabilecek, görevlerine son verebilecek, atanmalarına ilişkin esaslar da o bir kişinin çıkaracağı kararnameler ile belirlenecek. İstediği gibi soruşturma yapacak, disiplin işlerini düzenleyecek, ihaleler yapacak, bölgesel yönetimler kurabilecek. (Teklif m.9, m.14, m.15; Anayasa m.104, m.123 m.126)

Partili Cumhurbaşkanı sıfatıyla milletvekili adaylarını belirleyecek, meclisin oluşumuna istediği gibi müdahale edecek, Meclisi fesih edebilecek, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile yasama yetkisine ortak olacak, kanunları veto edebilecek. Partisinin meclis grubunun başkanı olacak. Bu şekilde Meclisi istediği gibi şekillendirip ve etkileyebilecek. (Teklif m.8, m.9, m.12; Anayasa m.101, m.104, m.116)

Aynı zamanda bir partinin de başkanı olacak olan Cumhurbaşkanı Yüksek mahkemelere, Hâkimler ve Savcılar Kuruluna üye atayacak, yargıyı istediği gibi belirleyecek. Bütün bunları yaparken elbette hiçbir şekilde kimseye hesap vermeyecek, Kimse ona dokunamayacak. (Teklif m.17; Anayasa m.146, m.154, m.155, m.159)

Tüm milli güvenlik siyasetini Cumhurbaşkanı olarak seçilen bir kişi belirleyecek. Bu kişi aynı zamanda TSK’nin başkomutanlığını da temsil edecek, TSK’yı istediği gibi kullanabilecek. Genelkurmay başkanı da Cumhurbaşkanına karşı sorumlu olacak. Aynı zamanda bir siyasi partinin başkanı olan bir başkomutan olacak. Yani bir ordu fiilen bir siyasi partinin emrine verilmiş olacak.

Cumhurbaşkanı seçilen kişi, kişi hak ve ödevleri ile siyasi hak ve ödevlere ilişkin temel haklar hariç, yürütmeye ilişkin her konuda kararname çıkarabilecek. Bu kararnameler kanun hükmünde olacak. Eğer yasayla düzenlenmiş bir alan varsa, o konuda kararname çıkaramayacak. Eğer kararname ile yasa çatışırsa, yasa uygulanacak. Ancak yasa ile düzenlenmemiş bir alan söz konusuysa, çıkardığı kararname ile yasal boşluğu doldurabilecek. Oysa Anayasaya göre, yasama yetkisi meclisindir ve devredilemez. Mevcut durumda Anayasada Kanun Hükmünde Kararnameler için öngörülmüş “yetki kanunu” şartı aranmayacak. Seçilen kişi bu yetkisini doğrudan anayasadan almış olacak. İşin özeti, bir kişi tek başına meclisin yasama yetkisine ortak olacak. Padişah gibi ferman çıkartabilecek. (Teklif m.9; Anayasa m.104)

Bundan da vahim olanı, Meclis aynı konuda bir kanun çıkarıp Cumhurbaşkanı’nın fermanını geçersiz kılamayacak. Çünkü Meclisin çıkardığı kanunu Cumhurbaşkanı veto edebilecek. Veto ettiğinde meclis bunu ancak salt çoğunlukla yani 301 oyla tekrar kabul edebilecek. Aksi halde kabul edilemeyecek. Zaten meclis çoğunluğunu da o kişi kontrol ettiği için salt çoğunluğun sağlanması hiçbir zaman mümkün olmayacak. Ülke, meclisten çıkarılan kanunlarla değil, adı güya kararname olan fermanlarla yönetilecek. Meclis tamamen işlevsiz bırakılacak ve halkın egemenliği gasp edilecek. (Teklif m.19/C; Anayasa m.89)

Cumhurbaşkanı hiçbir gerekçe göstermeden, keyfine göre Meclisi feshetme yetkisine sahip olacak. Örneğin istemediği bir kanunu çıkarmakta ısrar eden ya da imkânsıza yakın da olsa işlediği bir suçtan dolayı 301 oyla hakkında soruşturma açılmasını isteyen meclisi daha soruşturma açılmadan hiçbir gerekçe göstermeden feshedebilecek. Mevcut anayasada ise bu fesih yetkisi sadece hükümet kurulamaması durumunda geçerli, şartları belirli bir yetkidir.

Cumhurbaşkanı, en fazla iki kez seçilebilecek. (10 yıl). Kural olarak böyle olmasına karşın örneğin bu kişi ikinci dönemin sonuna yaklaştığında, Meclis 3/5 çoğunlukla (360 kişi) seçimlerin yenilenmesine karar verirse bir dönem daha seçilebilecek. Yani son anda güzel bir manevrayla toplam 15 yıl görevde kalabilecek. (Teklif m.12; Anayasa m.116)

Türkiye’nin bütçesi meclis tarafından hazırlanırken artık Cumhurbaşkanı seçilen bir kişi tarafından hazırlanıp Meclise sunulacak. Eğer Meclis Cumhurbaşkanının bütçe teklifini kabul etmezse, bir önceki yılın bütçesi yeniden değerleme oranına göre artırılıp otomatik olarak yürürlüğe girecek. Yani Meclisin bütçeyi reddetmesinin Cumhurbaşkanı üzerinde hiçbir zorlayıcı etkisi olmayacak.

Cumhurbaşkanı seçilen kişi, gerekli koşullar oluştuğunda OHAL ilan edebilecek. OHAL sürecinde, OHAL kararnamesi çıkarabilecek ve bu kararnameler, kanun hükmünde kabul edilecek.

Cumhurbaşkanı seçilen kişi, üye sayısı 15’e düşecek olan Anayasa Mahkemesinin 12 üyesini bizzat kendisi, 3 üyesini de partisi aracılığıyla kontrol ettiği TBMM eliyle seçecek. Yani Anayasa Mahkemesinin tüm üyeleri bu bir kişinin elinden çıkacak. Nasıl olacaksa bu Anayasa Mahkemesinin de kendisini seçen Cumhurbaşkanını, yardımcılarını ve bakanlarını Yüce Divan sıfatıyla yargılaması beklenecek. (Teklif m.19/D; Anayasa m.146)

Tüm yüksek yargıçlar ve yüksek yargı kurulu doğrudan veya dolaylı olarak Cumhurbaşkanı ve onun hâkim siyasi anlayışına göre şekillenecek. Adı HSK şeklinde değişecek olan HSYK’nın neredeyse yarısını kendisi seçecek, HSK başkanı zaten kendisinin atadığı Adalet Bakanı olacak. Geriye kalan yarısı da Meclis çoğunluğu tarafından seçilecek. Yasamadan sonra Yargı da bir kişinin emrindeki bir organ haline gelecek. (Teklif m.17; Anayasa m.146, m.154, m.155, m.159)

Cumhurbaşkanı seçilen kişi, Devlet Denetleme Kuruluna, diğer yetkileri yanında, “her türlü idari soruşturma” emri verebilecek. TSK da Devlet Denetleme Kurulu kapsamına alınacak.

Meclis Cumhurbaşkanını denetleyemeyecek, hesap soramayacak. Cumhurbaşkanı hiç kimseye karşı sorumlu olmayacak. Kimseye hesap vermeyecek. Ayrıca denetlenmeyecek.

Meclisin yürütmeyi denetim yollarından biri olan, hükümetin kurulması ya da göreve devam etmesinde Meclisin onayı anlamına gelen güvenoyu kurumu ile başbakan ve bakanların güvensizlik oyu ile düşürülmeleri imkânını sağlayan gensoru kurumu kalkacak. (Teklif m.7, m.19/E; Anayasa m.98, m.99, m.110, m.111)

Şu anda başbakan ve bakanlar işledikleri suçlar nedeniyle yüce divana sevk edilebilmeleri için sırasıyla 55, 138, 276 milletvekilinin oy vermesi yeterli olurken çok daha fazla yetki verilen Cumhurbaşkanını yargılamak neredeyse imkânsız olacak. Cumhurbaşkanı bir suç işlerse Yüce Divana sevk için Meclisin 301 milletvekilinin (üye tamsayısının salt çoğunluğu) soruşturma açılmasını istemesi gerekecek. Sonra Meclisin 360 milletvekilinin (3/5 çoğunluk) soruşturma açılmasına karar vermesi gerekecek. Daha sonra da Yüce Divana sevk için Meclisin 400 milletvekilinin (2/3 çoğunluk) karar vermesi gerekecek. Parti genel başkanı sıfatıyla Meclis gurubunu da kontrol edeceğinden Cumhurbaşkanını Yüce Divana sevk için bu oyları bulmak zaten fiilen imkânsız olacak. (Teklif m.10; Anayasa m.105)

Cumhurbaşkanının atadığı yardımcıları ve bakanlar için de aynı sayıda oy gerekecek. Yani onların yargılanmaları da fiilen imkânsız olacak. (Teklif m.11; Anayasa m.106)

Hem bakanlar hem de Cumhurbaşkanı Yardımcıları TBMM’ye değil, o tek bir kişiye karşı sorumlu olacak. Söz konusu kişiler, görevleri sona erdikten sonra dahi görevleriyle ilgili suçlar nedeniyle ancak aynı usuller izlenerek yani sırasıyla 301, 360, 400 milletvekilinin oy vermesiyle yargılanabilecek.

Cumhurbaşkanı seçimi ile milletvekili seçimi aynı gün yapılacak. Yani parti genel başkanı olan Cumhurbaşkanı adayı, hem aday gösterme yetkisi sayesinde milletvekillerini ismen belirleme imkânı olacak, hem de seçimler aynı gün yapıldığı için Cumhurbaşkanına oy veren seçmen, onun partisine de oy vereceğinden siyasi olarak da meclis çoğunluğuna hâkim olacak. Böylece seçilen Cumhurbaşkanı fiilen yasama organının da çoğunluğunu belirleyip, kontrol edebilecek. (Teklif m.11, m.12, m.20; Anayasa m.106, m.116, geçici madde 21)

Sonuç Olarak:

Bütün bu olacaklara ve bu kadar sınırsız gücün ve yetkinin tek bir kişinin elinde toplanmasına evet demek akıllı bir insanın yapacağı bir iş değildir. Çünkü bu değişiklik ağızlarından düşürmedikleri milli iradenin gasp edilip yerine tek bir kişinin iradesinin koyulduğu bir dikta rejimi inşasıdır.

Bu değişiklik, ülkenin kaosa, belirsizliklere, iç çatışmalara, darbelere ve savaşlara daha da fazla itilmesi anlamına gelir.

Bu değişiklik, vatandaşların can ve mal güvenliğinin ve haklarının hukuk düzenine değil, tek bir kişinin vicdanına ve insafına terk edilmesi anlamına gelir.

Bu değişiklik, meclisin ve yargının tamamen bir kişinin kuklası olması anlamına gelir.

Bu değişiklik, ülkemizi onlarca yıl geriye götürecek ve tarihimize kara bir leke olarak geçecek bir tiranlığın vuku bulması anlamına gelir.

Hangi siyasi görüşten, hangi inançtan, hangi etnik kökenden olursa olsun tüm halk güçleri olarak hep beraber, çıkarabildiğimiz en yüksek sesle diktatörlüğe HAYIR diyeceğiz!

0
Hayır, Emek, Sınıf, Din ve Marksizm Korkaklığın ve Ataletin Çağında Ödipal Alanı Terketmenin Manifestosu

Yorum yapılmamış

No comments yet

Bir yanıt yazın